20 Şubat 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin Amerikadaki zikir meclislerinden bahsetdiğim yazıda, o meclislere uğrayan nice gayr-i müslimin zikrullahın tesîriyle islâm ile müşerref olduğunu yazmışdım. Emînim ki buna şaşıranlar, hayret edenler olacakdır. Aslında bunda şaşılacak bir şey yokdur zîrâ âşıkların semâ'ından öyle bir nûr peydâ olur ki, o nûr, körlerin gözünü açar, kararmış kalbleri aydınlatır, kaskatı kesilmiş yürekleri yumuşatır. O nûr, küfrün zulmetini de gafletin kasvetini de derhal ortadan kaldırır. Bunun sayısız misâlleri vardır. Hattâ bunu biz de defalarca müşâhede etmişizdir.
Bu misâllerden bir tânesini, daha önce yazmış olduğum hâlde, yeri geldiği için bir daha yazacağım. Bu hâdise Fütûhât-ı Mekkiyye'de geçer. Şeyhü'l-Ekber Hazretleri bunu güvenilir bir râvîden almış, üstelik hâdiseye şâhid olan zâta kadar bütün râvîlerin isimlerini tek tek kaydetmişdir. Hâdise şudur :
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri, bendegânı ile berâber hacca giderlerken yolda Kudüs-i Şerîf'i ve Tûr-i Sînâ'yı da ziyâret etmişler. Hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın, Rabbü'l-âlemîn ile konuşduğu yere varmışlar. Makâm-ı Mûsâ'da bir müddet durup, duâ ve niyâzda bulunmuşlar. O yüce makâmın heybet ve kudsiyyeti ile vecde gelen Hazret-i Cüneyd, mürîdleri arasında bulunan güzel sesli bir zâta bir kasîde okumasını ricâ etmişler. O zât kasîde okurken, Hazret-i Şeyh ile dervîşleri aşk u şevke gelip vecd içinde semâ' etmeğe başlamışlar. Bu sırada, orada bulunan bir râhib, onların bu hâline şâhid olup onlara hayrân olmuş ve "Ey Ümmet-i Muhammed!" diye yüksek sesle bu âşıklar kervânına seslenmiş. Fakat vecd içinde bulunan dervîşler râhibin bu seslenişini hiç duymamışlar. Râhib, üç defa seslendiği halde yine de hiç birisinden bir cevap alamamış. Zîrâ hepsi de vecd içinde, kendilerinden geçmiş, âdetâ başka bir âlemde bulunuyorlarmış. Râhib, bakmış ki sesini duyuramıyor, onlara doğru yürümeye başlamış. İyice yaklaştığında, dervîşler semâ'dan fâriğ olmuşlar. O zaman, râhib bu âşıklar cemâatine sormuş : "Sizin üstâdınız kimdir?" demiş. Hazret-i Cüneyd-i Bağdâdî, "Aramızda fark yokdur" dediyse de râhib ısrâr etmiş, "Elbette içinizde bir üstâdınız, bir efendiniz vardır, lütfen bana onu gösterin" demiş. Dervîşler, Hazret-i Cüneyd'i göstermişler
Râhib Hazret-i Cüneyd'e sormuş, "Yapdığınız bu semâ'ı bütün müslümanlar yapar mı yoksa bu belli bir zümreye mi mahsûsdur?" demiş. Hazret-i Cüneyd, "Bu yapdığımız semâ'ı Ümmet-i Muhammed arasında yalnız âşıklar zümresi yapar" buyurmuşlar. Râhib, "Peki siz bu semâ'ı ne niyetle yaparsınız?" diye sormuş. Hazret-i Cüneyd, "Allahu Sübhânehu ve Teâlâ Hazretlerini sevdiğimizden, ona karşı duyduğumuz aşkdan ve onu zikretmekle aldığımız şevk, haz ve ferahımızdan semâ' ederiz" buyurmuşlar. Râhib : "Pek bu semâ' esnâsında, Allah'ın esmâsını yüksek sesle zikretmenizin sebebi nedir?" diye sormuş. Hazret-i Cüneyd : "Biz bunu Allahu Azîmü'ş-Şân'a kulluk niyeti ile yaparız. Hakk Teâlâ, rûhlar âleminde bütün rûhlara 'Elestü bir rabbiküm' yani 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' diye hitâb buyurduğunda, rûhlar, 'Belâ şehidnâ' yani 'Evet sen bizim Rabbimizsin, biz şâhidiz' dediler" buyurmuşlar. Râhib, "Doğru söyledin yâ Şeyh! Ver bana o mübârek elini" diyerek Hazret-i Şeyh'in elini tutmuş ve oracıkda Kelime-i Şehâdet getirerek şeref-i îmân ile müşerref olmuş.
Bu sefer Hazret-i Cüneyd-i Bağdâdî râhibe sormuş, "Benim doğru söylediğimi nereden bildin?" demiş. Eski râhib, yeni mü'min, şu cevâbı vermiş : "Ben, İncîl-i Şerîf'de 'Ümmet-i Muhammed'in âşıkları dervîş hırkası giyerler, ekmek kırıntılarını yerler, aza kanâat ederler, hâllerine râzı olurlar, Allahu Teâlâ'yı severler ve onu anarken ferahlanır ve vecde gelirler. Onlar, Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerinin âşıklarıdırlar. Allah aşkıyla vecde gelirler ve Allah yoluna rağbet ederler. Allahu Teâlâ'dan korkarlar ve her işlerinde Allah'ın rızâsını ararlar' diye gördüm. Bütün bu saydığım sıfatların hepsini de sizde ve dervîşlerinizde gördüğüm için şeref-i islâm ile müşerref oldum elhamdülillah" demiş.