Âşıkpaşazâde Târihi

22 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Aşıkpaşazade Tarihi
Büyük dedesi Garîbnâme müellifi Âşık Paşa'ya izâfeten Âşıkpaşazâde diye anılan Dervîş Ahmed Âşıkî, tahmînen 1400 yılı civârında Amasya sancağına bağlı Mecitözü Kazâsının Elvan Çelebi köyünde dünyâya gelmişdir. Küçük yaşdan itibaren tekke muhîtinde yetişen Âşıkpaşzâde, Sultan 1. Mehmed, Sultan 2. Murad ve Fâtih Sultan Mehmed Hân'ın seferlerine iştirâk etmiş ve İstanbul'un fethinde de bulunmuşdur. Fetih'den sonra İstanbul'a yerleşen Âşıkpaşazâde, asıl adı "Tevârih-i Âl-i Osmân" olan ama daha çok "Âşıkpaşazâde Târihi" diye bilinen meşhûr eserini ömrünün sonuna doğru yazmışdır. Eser, devletin kuruluş yıllarından başlar, Fâtih devrine kadar gelir. Târihini yazdığı dönemin bir kısmına bizzât tanıklık eden Âşıkpaşazâde, kendisinden önceki devre âid bilgileri de, o devri görmüş zevâtın eserlerinden ve beyânlarından 
derlemişdir. Âşıkpaşazâde, eserin girişinde, eserin te'lif sebebini anlatırken hem kendisi hem de eserin kaynakları hakkında şu bilgileri verir : 
Ey azîz fakîr ki Dervîş Ahmed Âşıkî'yem ibni Şeyh Yahyâ ve ibni Şeyh Selmân ve ibni sultanü'l-me'âli Âşık Paşa'yam ve ibni mürşidü'l-âfâk Muhlis Paşa ve ibni kutbu'd-devrân Baba İlyâs halîfe-i Seyyid Ebû'l-Vefâ nevvarallahu kubûrahum. Fakîr dahî gûşe-i ferâgatde teslîm-i rızâ küncinde fenâ ve sabır hırkasın geyüp oturmuş idim. Kostantiniyye'de ve duâ sofrasıyla mütena'im olmuş idim. Nâgâh bir cemâ'at azîzlerden Âl-i Osmân'ın tevârihinden ve menâkıbından zikr etdiler. Fakîrden dahi suâl etdiler. Fakîr dahi cevâb verdim. Orhan Gâzî'nin imâmı İshak Fakih oğlu Yahşi Fakih'den kim ol Sultan Bayezid Hân'a gelince bu menâkıbı ol Yahşı Fakih'den yazılmış buldum kim ol Orhan Gazi'nin imâmı oğludur ve fakîr dahi ba'zı hâllerinden ve kâllerinden ve menâkıblarından ihtisâr edüp kalem diline verdim. Kalem dahi safha-yı sahrâda beyaz kalbe söyledi. Fakîr dahi kim işitdüm, can kulağımı ol nağmeye tutdum. Gönlüm dahi hayretde kaldı.
Bu eser, Osmanlı Devletine dâir târihler arasında yazarı bilinen ilk târih kitabı olması, yazarın anlattığı hâdiselerin bir kısmının bizzât içinde yaşamış olması, yazarın pâdişahlara ve üst düzey yöneticilere yakınlığı, dil ve uslûb özellikleri gibi bir çok sebebden dolayı müstesnâ bir eserdir.

Eserde, Osmanlı sülâlesinin şeceresi, Anadolu'ya gelmeden önceki mâcerâları, Anadolu'ya gelişleri, kaç bölük oldukları, hangilerinin Anadolu'da kaldığı ve kalanların Türk târihinde oynadıkları roller, Selçuklular'dan sonra Anadolu'da kurulan beyliklerin düşmanlarıyla ve birbirleriyle münâsebetleri, Osmanlı Beyliğinin vaziyeti, şehzâdeler arasındaki mücâdeleler, İstanbul'un fethi ve daha sonraki bazı hâdiseler, oldukça canlı ve çarpıcı bir uslûb ile anlatılmışdır. 

Bugüne kadar on iki yazma nüshası bulunan bu kıymetli eser, ilk olarak 1332 hicrî senesinde Âlî Bey tarafından neşredilmişdir. İkinci neşri, Friedrich Giese tarafından bazı yazma nüshaların karşılaştırılması sûretiyle daha bir titizlikle 1929 yılında Leipzig'de yapılan eser, üçüncü defa Nihal Atsız tarafından 1947 senesinde yayınlanmışdır. Vaktiyle daha çok târihçilerin ve bir takım meraklıların üzerinde durduğu bu kıymetli eser, sonradan herkesin ilgisini çekmiş ve bugüne kadar gerek orijinal metniyle gerek sadeleştirilmiş hâliyle defalarca yayınlanmışdır. Meselâ fakîrin elindeki nüsha, bu esere büyük emek harcamış olan Nihal Atsız tarafından hazırlanan ve 1970 senesinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan nüshadır.


Târihden ibret almayanlar târihe ibret olurlar.
Listeye geri dön