12 Şubat 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
ve
ÎZÂHI
Âşinâ‐yı aşk olandan âh u zâr eksik değil
Keştî‐i bahre demâdem rûzigâr eksik değil
Hakk'a âşık olanlar, tıpkı sevgilisini arzulayan ve ona kavuşmak için yanıp tutuşanlar gibi her dem âh u figân ederler. Bu âh u zâr, tıpkı geminin yelkenine dolan rüzgârın gemiyi hareket ettirmesi gibi, âşıkı ma'şûkuna ulaştırır.
Ol cemâl‐i mutlakın aşkında arttıkça niyâz
Ol kadar nâz arttırır bir gülizâr eksik değil
Allah âşıkları, Cenâb-ı Hakk'a niyâzlarını arttırdığında, Allah da onlara nâzını arttırır yani vuslat yolunda binbir türlü engeller çıkartır, belâlar gönderir, imtihân eder.
Yeri cennet baktığı dîdâr olursa âşıkın
Vechi nûrundan anı yakmağa nâr eksik değil
Âşık, hep ma'şûkuna nazar eder yani hep onunla meşgûl olur ve bu hâl her ne kadar onun için cennet gibi olsa da ma'şûkun nûru, aynı zamanda onu yakar. Allah'ın tecellîleri o derece kuvvetlidir ki O'na teveccüh edenleri yakması pek tabiidir.
Bu nişânı âşıkın râhat ölür gam dirilir
Hayret-ender-hayreti leyl ü nehâr eksik değil
Âşıkların râhatı yokdur, sevgilinin hasretiyle hep gamlıdırlar. Hakk'ın tecellîyâtı ile hâlden hâle girerler ve gece gündüz hayretler içindedirler yani Allah'a hayranlıkları artar.
Şem'‐i aşka Mısrîyâ yandır özün yoğ ol müdâm
Âşıka her yokluğun üstünde vâr eksik değil
Allah aşkı ile yanıp tutuşanlar, yanıp yok olmuş gibi görünseler de o yokluğun ötesinde öyle bir varlık bulurlar ki buna sôfiyye dilinde "bekâbillah" derler.
NAĞME-İ AŞK