22 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Bu yazımızda, İstanbul'un Karagümrük semtinde 18. yüzyılın başlarında inşâ edilen "Tarîk-i Halvetiyye"nin "Cerrâhî Kolu"nun "Âsitâne"si yani "Pîr Makâmı" olan dergâhın yapılışı, geçirdiği ta'mîrât ve bazı mimârî unsurları üzerinde duracağız...
İNŞÂSI
Bu dergâh, Sultan 3. Ahmed tarafından "Tarîk-i Cerrâhiyye"nin Pîri, Nûreddin Cerrâhî Kuddise Sırruh Hazretleri adına yaptırılmış ve 6 Receb 1115 tarihinde (15 Kasım 1703) açılmışdır...Hikâyesi şöyledir :
Hazret-i Pîr Nûreddîn Cerrâhî Kuddise Sırruh Efendimiz, 1115/1703 senesinde, mürşidi Köstendilli Ali Efendi Hazretlerinden hilâfet ve icâzet alıp, mürşidinin şu emri ile, Karagümrük'deki Canfedâ Hâtûn Câmi-i Şerîfinin bitişiğindeki halvethâneye geldi :
“Oraya azîmet edip refîklerin ile halvetnişîn olacaksınız ve an karibi’z-zamân o civârda bir hankâh-ı şerîf küşâd olunacak ve ilâ âhiri’l-ömür neşr-i envâr-ı fuyûzāt-ı tarîkatla meşgûl olmanız mukadderdir...”
Hazret-i Pîr Kuddise Sırruh Efendimiz, mürşidinin maiyyetine verdiği refîkleri Süleyman Veliyyüddin Efendi ve Mehmed Hüsâmeddin Efendi ile birlikte bu câminin müezzini olan İsmail Efendi tarafından inşâ edilen halvethâneye gelerek halvetnişîn olup, ibâdet ve tâat ile meşgûl olmuşlardır...
Câminin bahçesine bitişik olan konağın sâhibi ölünce, konak müzâyede usûlü ile satışa çıkarılır...Hazret-i Pîr Efendimiz, müzâyedeyi duyurmak için tutulan dellâlı çağırıp : “Konağın fiyatı kaça çıkarsa çıksın bizim adımıza sen arttır, biz tâlibiz” diye tenbîh eder. O gece, pâdişâh Sultân 3. Ahmed'in rü’yâsında, Sultânü’l-Enbiyâ Efendimiz Hazretleri görünerek, o konağın alınıp Hazret-i Pîr’e verilmesini emreder...Meşhûr Dârüssaâde Ağası Hacı Beşîr Ağa'nın da rü’yâsında Hazret-i Pîr Efendimiz görünerek konağın alınmasını emretmişdir. Ertesi gün pâdişâh ile Hacı Beşîr Ağa görüşdüklerinde, her ikisi de rüyâlarını birbirlerine söylerler. Pâdişah, sarayda ikinci imâm olarak vazîfeli Yahyâ Efendi'yi konağın bedeli olan 300 altın ile Hazret-i Pîr Efendimize gönderir...Hazret-i Pîr Efendimizin huzûruna gelen İmâm-ı Sânî Yahyâ Efendi, parayı teslîm ederken Hazret-i Pîr Efendimiz, üzerinde oturmakta oldukları seccâdenin ucunu kaldırır ve Yahyâ Efendi, seccâdenin altında bir hazîne müşâhede eder. Hazret-i Pîr, “Bizim mangıra ihtiyâcımız yokdur. Murâdımız bir dergâhın binâ ve küşâdıdır” buyurur. Bu hâli gören Yahyâ Efendi hemen Hazret-i Pîr Efendimizin ayaklarına kapanır ve kendisinin de bendeliğe kabûl buyurulmasını ricâ eder. Saraya dönüp, pâdişâha bu müşâhedesini anlatır ve sôfiyye yoluna girebilmek için imâmet vazîfesinden affını ister...Yahyâ Efendi’nin bu ricâsı kabûl edilir...O da derhal halvethâne-i şerîfe gelir ve Hazret-i Pîr Efendimize bende olarak diğer iki refîkine katılır...
İşte bu hâdiseden sonra o konak satın alınarak yıktırılır ve yerine bu dergâh inşâ edilir...Dergâhın açılış merâsimi, 6 Receb 1115 târihinde, dergâhın mukâbele günü olan bir Pazartesi günü yapılmışdır...
TA'MÎRÂT VE TA'DÎLÂT
İstanbul’un önde gelen dergâhlarından biri olan bu tekke, zamân içinde dört defa yeni baştan inşâ edilmiş, zaman zaman da çeşitli ta'mîrât, ta'dîlât ve ilâvelere sahne olmuşdur. İlk yenileme Sadrazam Muhsinzâde Mehmed Paşa tarafından 1180 (1766) tarihinde yapının eski düzeni korunarak yaptırılmışdır. Dergâh, 1196 (1782) yılında çıkan Balat yangınında ortadan kalkınca tekkeyi bu defa Galata Voyvodası Seyyid Halil Efendi inşâ ettirmişdir. Tekke, günümüzdeki şekline 19. yüzyılda kavuşmuşdur. Sultan 2. Mahmud 1234(1818) senesinde tekkeyi eskisinden daha geniş biçimde yeniden inşâ ettirmiş, 1835-1836 yıllarında da ikinci defa yaptırmış, tekke arsası doğu yönünde genişletilerek bu kesime harem dâiresi konmuşdur. Bu sırada Köstendil âyânı Çelebiağazâde Mehmed Ağa türbeyi tamir ettirmiş ve çeşitli aksâmını yeniletmişdir. Sultan Abdülmecid Hân da, 1844’de tekkeyi tamir ettirmiş, bir şadırvan yaptırmış, 1274(1857) senesinde tevhîdhâne-türbe kısmı ile kadınlar mahfilini kısmen yeniletmiş, dervîş hücreleri yıktırılıp yeniden inşâ ettirilmişdir. Sultan 2. Abdülhamid döneminde 1300 (1882) senesinde tekrar onarım gören tekkenin tevhîdhâne-türbe kısmının çatısı, 1311 Muharreminde (1893) masrafları bizzât pâdişâh tarafından karşılanarak elden geçirilmiş, boyası yenilenmiş, harem dâiresi yıktırılıp bugünkü şekline getirilmişdir. Ayrıca Sultan 2. Abdülhamid’in başkadını Bedrifelek Kadın Efendi 1909’da tevhîdhâne-türbe kısmında bazı tamirler yaptırmışdır...1918 senesinde Evkaf Nezâreti tarafından bazı tamirler gerçekleştirimiş, 1920 senesinde de türbe-i şerîf kısmında çeşitli ta'mîrler yapılmışdır...
1940 senesinde Vakıflar İdâresi, dergâhın tevhîdhâne-türbe kısmını atölye olarak kirâya vermeye kalkışınca Fahreddin Efendi Hazretleri, akrabâsından Abdülvehhâb Subhi Tanrıöver’in aracılığıyla söz konusu bölümün mülkiyetinin Müzeler Genel Müdürlüğü’ne devrini taleb etmiş, bu arzusu ancak 1945’de gerçekleşmişdir...Ancak
tekkelerin kapatıldığı 1925 yılından 1945 yılına kadar başka herhangi bir ta'mîr ve yenilemede bulunulamadığı için Tekke harâb hâle gelmişdi. 1945 senesinde Fahreddîn Efendi Hazretlerinin sertarîkı Ali Haydar Efendi ile Âsitâne'nin Kapıcısı ve Ordu-yı Hümâyûn Tekkesi Şeyhi Ali Bahâeddin Efendi ve Kemâleddin Efendi'nin ihvândan ve başka hayır sâhiplerinden topladıkları yardımlarla Tekke'nin inşâsına başlandı. Türbe ve Tevhîdhâne'nin sokak tarafı ve muvâcehe-i şerîf penceresi kâgîr olarak yeniden yaptırıldı. Bu tamirat İtalyan asıllı mimar Pisikast’ın denetiminde yapılmışdır. Bu arada barok üslûbundaki pencere kemerleri klasik Osmanlı tarzına uygun sivri kemere dönüştürülmüş, yıkılmaya yüz tutan çatı yeniden yapılmışdır...
MİMAR PİSİKAST'IN RÜYÂSI
Mimâr Pisikast, bir gün kontrol için dergâha geldiğinde, göz yaşları içinde şu rüyâsını anlatmış :
Dün gece ben burada imişim, genç, kara sakallı ve siyah sarıklı bir şeyh efendi "Bu pencelerin mimârîsi İtalyan usûlüdür, şimdi Türk tarz-ı mimârîsi ve Mimâr Sinân usûlünde yapılacakdır" diye bana emir verip ta'rîf etti...
Mimârın rüyâsında gördüğü zât, Hazret-i Pîr Nûreddin Cerrâhî olup bizzât O'nun ta'lîmâtı ve ta'rîfi gereğince türbenin sokak tarafı ve câmi tarafı inşâ edilmişdir. Bu ta'mîr sırasında müşâhede edilen diğer bir fevkalâde hâdise de şudur. İnşaat esnâsında bir işçinin küreği bir lahdin kapak taşına rastlamış, işçi kazma ile lahdin kapağı olan mermer taşı kaldırınca defnedildiği zamandan itibaren yüz yetmiş sene geçmiş olan Cerrâhî postnişînlerinden Şeyh İbrâhim Efendi'nin defnolunduğu gibi durduğu, sâdece üzerindeki kefenin sararmış olduğu görülmüş. Fahreddîn Efendi Hazretleri bu ta'mirleri şu beytle tevsîk etmiş ve ta'lik hat ile yazdırılan bu kitâbe Âsitâne'nin kapısının iç tarafına konmuşdur :
Erişdi himmet-i Pîr'in sana Fahrî dedin târih
Yapıldı Âsitân-ı Pîr Nûreddîn-i Cerrâhî
Türbenin kuzey cephesine sonradan eklenmiş olan ve “küçük türbe” olarak adlandırılan bölümün kâgir malzeme ile yenilenmesi, Fahreddin Efendi için tevhîdhânenin kuzeydoğu köşesinde “cennet oda” tabir edilen türbe biriminin yapılması ve selâmlığın içinde gerçekleşen tadilât Cumhuriyet dönemindeki diğer inşaat faaliyetleridir...
DERGÂHIN MEVKİİ ve VAZİYET PLANI
Tekkenin arsası güneyde Nurettin Tekkesi Sokağı, batıda Canfedâ Hatun Camii’nin arsası, diğer yönlerde komşu parsellerle kuşatılmışdır. Canfedâ Hatun Camii’nin güneybatı köşesinde 1115 (1703) senesinde Müezzin İsmâil Efendi tarafından tesis edilen halvethâne, tekkenin çekirdeği kabûl edilebilir. İlk tekke binalarının (bugünkü harem bölümü hariç) aynı arâzî parçası üzerinde kurulduğu anlaşılmaktadır. Nûreddin Cerrâhî Hazretlerinin, Tahtabaşı Bekir Efendi Konağı’nın hamamından artakalan külhanda ya da su haznesinde halvete girdiği bilinmektedir. O'nun ve kendisinden sonraki postnişînler ile bunların aile efrâdının, bazı tekke mensuplarının bu halvethâneye defnedilmeleri ile burası türbeye dönüşmüşdür. Aslında tevhîdhânenin arsanın doğu kesiminde bulunduğu, bu bölümü türbeden ayıran ve sokak üzerindeki cümle kapısından başlayıp kuzeye doğru uzanarak şadırvan avlusuna bağlanan bir geçidin mevcut olduğu, dervîş hücreleri, harem, mutfak ve diğer bölümlerin de kuzeyde şadırvan avlusu çevresinde sıralandığı anlaşılmaktadır. Bu düzen 1200 (1786) senesindeki yenileme sırasında değiştirilmiş, tevhîdhâne ile türbe arasındaki geçit arsanın doğu sınırına (bugünkü yerine) kaydırılarak söz konusu bölümler aynı çatı altında toplanmışdır. Günümüzde tevhidhâne-türbe kısmı ile harem bölümü arsanın güney sınırını oluşturan Nurettin Tekkesi Sokağı üzerinde yer alır. Tevhidhâne-türbe kısmının arkasında "şerbethâne" ile şadırvan avlusu, haremin arkasında bir duvarla bu avludan ayrılmış olan harem bahçesi bulunur. Tevhîdhâne-türbe kısmını haremden ayıran geçit cümle kapısı ile şadırvan avlusu arasındaki geçişi sağlar. Kuzeydeki selâmlık bölümünün ötesinde, tekkeye âit bir bahçe mevcutdur...

KİTÂBE
Girşide solda tevhîdhânenin doğu duvarında, metni Abdurrahman Sâmi Paşa’ya âit kitâbe ise tekkenin Sultan Abdülmecid tarafından 1274(1857) senesindeki tamirine âit kitâbedir...
Şâh-ı şâhân-ı cihân Abdülmecîd
Neyyir-i burc-i kerem mihr-i münîr
Pertevi dergeh-i Nûreddîn’i
Hüsn-i i‘mâr ile etti tevfîr
Hak ziyâ-küster ide saltanatın
Çeşm-i âlem ola adliyle kadîr
Evliyâ menzilin etti ihyâ
Ola sultân-ı rusül ona zahîr
Söyledi Sâmî kulu târîhin
Pîr dergâhı olundu ta‘mîr
POST MAKÂMI
Girişde sağdaki köşede ilk tevhîdhânenin post makâmı bulunmakdadır. Söz konusu makam bir seki ile yükseltilmiş, çevresi demir parmaklıklarla donatılmış ve bu yerin ehemmiyeti bir Cerrâhî tâcı ile belirtilmişdir...
TÜRBE VE TEVHÎDHÂNE
Türbede, otuz kadar ahşap sanduka mevcuttur. Bu sandukalardan bazılarının altındaki kabirlerde birden fazla zât medfûndur...Hazret-i Pîr Nûreddin Cerrâhî’nin sandukası, edeben diğerlerinden çok daha yüksek tutulmuş, kıymetli pûşîdeler ve şallarla donatılmış, yaldızlı demir parmaklıklarla kuşatılmıştır...
Yapının doğu kesimi (16 × 7,5 m.) tevhidhâneye, batı kesimi (18,5 × 6,5 m.) türbeye ayrılmış, bu iki bölümün sınırına ahşap çatıyı destekleyen altı adet kare kesitli ahşap dikme konmuştur. Dikmelerin arasında düşey çubuklardan oluşan demir parmaklıklar uzanır. Nurettin Tekkesi sokağı boyunca devam eden güney duvarı kuzey duvarına paralel olmadığından tevhidhânenin güneydoğu köşesi geniş açılı, türbenin güneybatı köşesi dar açılıdır...
Tevhidhâne mihrabı geniş açılı olan güneydoğu köşesine pahlı bir dolgunun içine yerleştirilmiştir. Tevhidhânenin doğu duvarında geçide açılan dikdörtgen açıklıklı iki pencere, güney duvarında sokağa bakan sivri kemerli üç pencere sıralanır. Barok üslûbunda güney duvarının önünde zemini bir seki ile yükseltilmiş olan zâkirler maksûresi uzanır. Maksûrenin sınırında iki adet kare kesitli dikme, bunların arasında da ahşap parmaklıklar vardır.
HÜNKÂR MAHFİLİ
Cümle kapısını izleyen geçidin üstünü işgal eden ve bu geçidin doğu duvarındaki iki kapıdan merdiven aracılığı ile ulaşılan fevkânî hünkâr mahfili de sonradan kâgire dönüştürülmüştür. Tevhîdhânenin doğu duvarındaki iki pencerenin arasından hünkâr mahfilinin kavisli çıkması uzanır...


Şadırvan avlusuna açılan girişin yer aldığı kuzey duvarı boyunca 2,75 m. derinliğinde iki katlı mahfiller bulunmaktadır. Zemindekiler girişin hizasında kesintiye uğrar. Doğudaki parçanın arka (kuzey) duvarında Fahreddin Efendi’nin türbesine geçit veren açıklık, batıdaki parçanın arka duvarında küçük türbeye açılan bir pencere vardır. Her iki mahfil katının sınırında, tevhidhâne ile türbenin sınır çizgisindeki dikmelerden en kuzeydeki ile aynı hizada yükselen daire kesitli iki tane ahşap dikme mevcuttur. Dikmelerin arası erkeklere mahsus olan zemin kat mahfillerinde ahşap korkuluklar, kadınlara mahsus olan fevkanî mahfillerde de ahşap kafeslerle donatılmıştır. Kadınlar mahfiline harem bahçesinden merdivenli bir geçitle ulaşılır...
MUVÂCEHE (NİYAZ) PENCERESİ
Türbenin güney duvarında sokağa açılan geniş bir niyaz penceresi yer almaktadır. Niyaz penceresinin Osmanlı barokuna has bir bileşik kemerle taçlandırılmış olan açıklığı sokak cephesinde mermer sövelerle çerçevelenmiş ve iki yandan ince sütunçelerle donatılmıştır. Kemerin üstünde uzanan yatay kartuşta sülüsle Pîr Nûreddin Cerrâhî’nin adı ve 3 Şevval 1211 (1 Nisan 1797) tarihi yazılıdır.
Türbenin Canfedâ Hatun Camii yönündeki batı duvarında dört adet sivri kemerli, alçı revzenli tepe penceresi sıralanır. Kuzey duvarının hemen tamamını kaplayan açıklıktan küçük türbe denilen kesime geçilir...
AVLU
Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmış ve Cumhuriyet dönemindeki onarımlarda şerbethânenin arkasından bugünkü yerine taşınmış olan şadırvan mermerden kübik bir hazneye sahiptir. Haznenin her yüzünde birer musluk vardır. Muslukların üzerinde kabartma ışın demetleri görülür. Şadırvan avlusunun batı kenarında, küçük türbe ile şerbethânenin köşesinde Fahreddin Efendi’nin amcazadesi olan İsmâil Nimetullah Efendi, güneydoğu köşesinde geçitten avluya girildiğinde hemen sağda II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) yaşamış bir saraylı hanım gömülüdür. Aslında ahşap olup sonradan kâgire dönüştürülmüş bulunan iki katlı şerbethâne ufak ve basit bir yapıdır. Küçük türbeye komşu olan güney duvarında zamanında bir servis kapısının bulunduğu bilinir...
 |
Namaz kılınan, zikir yapılan "Meydan" |
SELÂMLIK
İki katlı ahşap selâmlık binası, Cumhuriyet döneminde avlu (güney) cephesi aynen korunarak ve iç düzeni büyük ölçüde aslına uygun olarak restore edilmiştir. Her iki katın ortasında birer zülvecheyn sofa yer alır. Zemin kat sofasının güneyinde avluya açılan esas selâmlık girişi, kuzeyinde (arka bahçe yönünde) üst kata çıkan merdivenle bunun altından geçilerek ulaşılan helâlar ve abdest teknesi, batısında meydan odası, kahve ocağı ve bunların arkasında mutfak, doğusunda “mihman odası” olarak kullanılan iki adet derviş hücresi, üst kat sofasının batısında şeyh odası ile küçük oda tabir edilen diğer bir mekân, doğusunda sertarîk odası ile zâkirbaşı odası, kuzeyinde merdivenin arkasında bir helâ-abdestlik birimi vardı...
HAREM KISMI
II. Abdülhamid tarafından bugünkü şekliyle tekrar inşa ettirilen iki katlı ahşap harem dairesi 11 × 8 metrelik bir alanı kaplar. Nurettin Tekkesi sokağına açılan girişi izleyen sofa güney-kuzey doğrultusunda olup doğusunda iki oda, batısında bir oda ile harem mutfağı, kuzeyinde üst kata çıkan merdivenle bunun altından geçilen bir helâ ve harem bahçesine açılan kapı bulunmaktadır. Üst katta merdivenin ulaştığı sofanın güney kesimi bir duvarla ayrılarak haremin baş odası halinde düzenlenmiştir. Söz konusu mekân güney (sokak) cephesinde 1 metrelik çıkma yapar. Üst kat sofasının yanlarında simetrik konumda ikişer oda, kuzeyde merdivenin yanında bir helâ-abdestlik bulunur...
SÜSLEMELER
Nûreddin Cerrâhî Tekkesi’ni oluşturan bölümlerin cephelerinde niyâz penceresini kuşatan sütunçeler dışında herhangi bir süsleme görülmez. Duvarın iç yüzlerinde bulunduğu bilinen II. Abdülhamid dönemi kalem işleri ortadan kalkmıştır. Selâmlıkda ve haremde yer alan mekânların, ayrıca türbenin, zâkirler maksûresinin ve mahfillerin tavanı çubukludur. Tekkenin yegâne dikkat çeken süsleme unsuru tevhidhâne tavanında görülen ve muhtemelen 1835-1836 tarihli II. Mahmud tamirinden kalmış olan çıtalı tezyinâtdır. Enli çıtalar (pasalar) yardımıyla tavanın dikdörtgen çerçevesine teğet olan beyzî bir çerçeve teşkil edilmiş, bunun ortasına yine beyzî biçimde, ahşaptan oyma, yaldızlı bir göbek oturtulmuş, göbekle beyzî çerçeve arasında kalan yüzey ise daha ince çıtalarla “Sultan Mahmud Güneşi” tabir edilen, merkezden dağılan ışınlarla tezyin edilmiştir. Ayrıca dikdörtgen dış çerçeve ile beyzî çerçeve arasında kalan köşeliklere de yine çıtalarla Cerrâhî tâcı tepeliğinin dörtte biri resmedilmişdir...
Fotoğraflar hiç bir sûretde izinsiz kullanılamaz!...
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
