6 Haziran 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Ağaçlar ve çiçeklerle süslü muhteşem bir dağ düşününüz. Bu dağın içi altın, mücevher ve kıymetli madenlerle doludur. Bu dağın yalnız üstünü yani ağaçlarını ve çiçeklerini yani zâhirini gören, gördüklerine önce hayrân sonra da âşık olur. Ancak dağın içerisindeki altın ve mücevherleri farkedemediği için büyük bir zenginlikden mahrûm kalır. İşte, mecâzi aşka tutulan kişi içi cevherlerle dolu dağın sadece sathını gören kişi gibidir. Dağın içindeki cevherleri ve kıymetli madenleri farkeden kişi ise, aşk-ı mecâzîden aşk-ı hakîkîye geçen kişinin misâlidir.
Ey aşka tâlib olan kişi! Mecaz perdesini yık ki hakîkatlere vâkıf olabilesin. Yalnız dış güzelliğinde kalırsan, o göz ve gönül alan güzellikler sararıp solucu ve önünde sonunda mahvolucudur. Aşk-ı hakîkî ise dâimâ genç ve dinçdir. Onun için aslâ zevâl yokdur. Kaldı ki dışı da içi de ayrı görmemelidir. Bunları birbirinden ayrı zannetmemeli ve bir görmelidir. Biri iki gören şaşıdır. Âşka tâlib olan kişi, şaşı olmamalıdır.