Biliyorsunuz zaman zaman, Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin zamânındaki zikir ve meşk meclislerinin ses kayıtlarını yayınlıyorum. Bunlar hem amatör işi, hem de aradan uzun zaman geçdiği için ses kaliteleri de pek iyi değil. Üstelik bu meclislerdeki zâkirlerin ya da okuyucuların çoğu, nota bilmeyen, belli bir mûsıkî eğitimi filan da almamış insanlar. Bu yüzden de bazı yerlerde hatâlar yapıyorlar, meselâ perdeyi tutturamıyorlar, güfteyi şaşırıyorlar filan. Buna rağmen bu kayıtlar, dinleyenlere çok tesir ediyor. O nağmeler, dinleyenlerin kalblerini titretiyor, rûhlarına işliyor, gözlerini yaşartıyor. Bunun böyle olduğunu gelen mesajlardan ve yapılan yorumlardan biliyorum. Günümüzde son derece gelişmiş ses sistemleriyle ve mûsıkîyi çok iyi bilenlerce yapılan bunlara benzer dünyâ kadar kayıt var. Nice albümler var, nice konser kayıtları var, nice canlı icrâlar var. Üstelik bunlara erişmek de artık çok kolay, ne var ki, bunların çoğunda böyle bir lezzet, böyle bir tesir bulunmuyor. Son derece profesyonelce yapılan bu kayıtlar nedense rûhumuza işlemiyor, kalbimizi titretmiyor, tüylerimizi diken diken etmiyor, gözlerimizi yaşartmıyor. Halbuki ses kaliteleri mükemmel, okuyanlar hatâsız okuyor, seçilen eserler gâyet güzel. Peki acaba neden? Aslında bunun çok basit bir sebebi var, o da AŞK. Malum ya aşk olmadan meşk olmaz. Hangi iş ki aşk ile yapılır, o iş feyizli ve bereketli olur. Hangi söz ki aşk ile söylenir, o söz kulakdan girmekle kalmaz, kalbe nüfûz eder, insana tesir eder. Hangi nağme ki aşk ile söylenir, o nağme insanın tâ rûhuna işler. Bir eser ki aşk ile yazılmışdır, aşk ile bestelenmişdir, aşk ile okunmuşdur elbette ki onun tesiri bambaşka olacakdır.