Âşka Veren Vârını Yârı İle Yâr Ola

14 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Vuslat

NUTK-İ ŞERÎF

'Âşka veren vârını yârı ile yâr ola
Görmeyüp ağyârını manzarı dîdâr ola

Aşk, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği kulllarının kalblerinde tutuşturduğu bir ateşdir. Allah sevdiklerini aşkı ile cezbeder. Kalbine aşkullah ateşi düşen bir kul, Hakk'dan gayrı ne varsa hepsinden alâkayı keser, tek derdi Hakk'a vuslat olur.

Âteş-i 'aşk ile ger nefsini yaksa bir er
Komaya dilde keder erlere serdâr ola

Kalbe düşen aşk ateşi, nefsin sıfatlarını da varlığını da mahveder. Zîrâ âşık, ma'şûkunun derdiyle kendini unutur, nefsinden geçer. Hattâ âşık-ı sâdık, aşkı için cânından bile geçer. Aşkullah ateşi, âşıkın kalbini de pâk eder.

Hakk yoluna gidenin kâlini hâl idenin
Cümle sıfâtı anın seb'a-i etvâr ola

Hakk aşkıyla yananlar, Hakk yolunda yürüyerek değil koşarak hattâ uçarak giderler. Âşıkların mücâhedesi ma'nevî bir mi'râcdır. Bu mi'râcı yapanlar, nefsin yedi tabakasını tıpkı göğün yedi tabakası gibi kat' edip Hakk'a vuslat bulurlar.

Kalbi ol kim yaykaya varlığı dilden yuya
Yerine yokluk koya vâr ile ol vâr ola

Kalbini kötü sıfatlardan arındıranlar, nefs hicâbını da tamâmen ortadan kaldırabilirlerse, yani varlıklarından tamâmen geçerek Hakk'da fânî olurlarsa bekâbillah mertebesine ererler yani Hakk ile bâkî olurlar.

Cân-ı cihânı bulan hânesine hân gelen
Sırrını mahfî kılan mahzen-i esrâr ola

Tecelliyât-ı ilâhîye mazhar olarak Hakk'a vuslat bulanlar, bu sırrı kimseye açmazlar, başlarına bayrak da asmazlar. Bu mertebeye erenler, nice ilâhî sırlara vâkıf olurlar ama bunlar âşık ile ma'şûk arasındadır, ağyâra söylenmez. 

'Aşka tutanlar yüzü hikmete ire özü
Gûş-i cihânda sözü bir dürr-i şehvâr ola

Yola aşk ile girip yüzünü Hakk'a dönenler, nice tecelliyât-ı ilâhîye nâil olarak hikmetle dolarlar. Bu yüzden de dillerinden dökülen sözlerin her biri birbirinden kıymetli inciler ve mücevherler gibi olur.

Tûr idinen dârını bula hüdâ nârını
Dinleye Gaffâr'ını vâsıl-ı dildâr ola

Hazret-i Mûsâ Tûr tarafında bir ateş görmüş ve oraya gidince kendisine Cenâb-ı Hakk'dan bir hitâb vâki' olmuşdu. Tıpkı Hazret-i Mûsâ'nın Hakk'a mülâkâtının Tûr dağında olması gibi, Hakk yoluna sülûk eden sâlikin Hakk'a mülâkâtı da Tûr hükmündeki vücûdunda aşk ateşini uyandıran bir mürşid-i kâmil vâsıtasıyla olur. Hazret-i Mûsâ'nın duyduğu hitâbın mukâbili de sâlike mürşidinden zâhir olan tecelliyât-ı ilâhîdir. 

Dinle beni ey ulu olsa irâdet belî
Kulunun ednâ kulu şâh-ı cihândâr ola

Eğer sâlik bir mürşid-i kâmile sımsıkı bağlanırsa, o zâtı tavsiyelerine harfiyyen uyarsa, onun izinden giderse, kısa zamanda seyr-i sülûkünü ikmâl edip maksadına erer ve o da mürşidi gibi kâmil bir insân olur.

Nefsi basan asfiyâ zulmeti kıldı zıyâ
Nûra iren Nûriyâ matla'-ı envâr ola

Cihâd-ı ekber ederek nefs ile mücâhedelerinden zaferle çıkanlar, bütün kirlerden arınıp tertemiz olurlar. Bu mücâhede ile Hakk'a vâsıl olanlar, nûr-i ilâhî ile münevver olduklarından, cümle âlem de onların nûru ile münevver olur.

Şeyh Abdülehad Nûrî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî
Listeye geri dön