Asr Sûresindeki Bazı İncelikler

3 Eylül 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Tasavvuf
Sûre-i Asr, Kur`ân-ı Mübîn'in elfaz bakımından en kısa sûrelerinden biridir fakat ma'nâ bakımından pek genişdir. Ehlullahdan bir zât, "Allah bu sûre-i celîleden başka hiç bir âyet inzâl etmeseydi dahi ârif olanlara kâfî gelirdi" buyurmuşdur. 

Önce sûre-i celîlenin meâliyle başlayalım. Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki :

1. وَالْعَصْرِ / velasr / asra yemîn olsun ki,

إِنَّ اْلإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ .2 / innel insâne lefî husr / muhakkak bütün insanlar husrândadır,

3. إِلاَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ / illellezîne âmenû ve 'amilus sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr / ancak o kimseler ki îmân ettiler ve sâlih ameller işlediler ve birbirlerine hep hakkı ve sabrı tavsiye ettiler.

Bu sûre-i celîlede şu dört sınıf insana işâret vardır : 
a) Îmân etmeyenler : Bunlar her ne kadar lafzen zikredilmemişse de "illellezîne âmenû" istisnâsı ile zımnen ifâde edilmişdir. Allah'a îmân etmeyenler ebedî husrânda kalacaklardır. Bunlar için hiç bir kurtuluş çâresi yokdur. Bunda da hiç bir şek ve şübhe yokdur.
b) Îmân edip amellerini ıslâh etmeyenler : "Ellezîne âmenû" lafzı ile işâret olunan bu zümre îmânları sâyesinde elbette kurtulacaklardır fakat ya günâhları nisbetinde azâba giriftâr olacaklar ya da afv-ı ilâhîye nâil olarak azâb görmeden cennete girecekler fakat cennetdeki makâmları düşük olacakdır. Bu yüzden de, yevm-i kıyâmetde, niçin daha çok ibâdet etmedik, niçin günâhlardan kaçınmadık, niçin ömrümüzü iyi değerlendirmedik diye pişmân olacaklardır. Bu da bunlar için bir nevi husrândır. 
c) Îmân edip sâlih ameller işleyenler : "Ellezîne âmenû ve 'amilus sâlihâti" cümlesi bu zümreye işâret eder. Bunlar nefslerini ve amellerini ıslâh etmiş olan, kıyâmet gününde mîzanlarının sağ kefesi ağır basan, cennetlik kullardır. Kıyâmet gününde bunlar için ne elem ne de keder ne azâb ne de ıkâb vardır. Buna rağmen cennetdeki mertebeleri çok yüksek değildir. Zîrâ bunlar sâdece nefslerini kurtarmışlar ama başkalarını irşâd edememişlerdir. Bu da bunlar için bir nevi husrândır. Zîrâ eğer sâdece kendilerini kurtarmakla kalmayıp başkalarını da kurtarmış olsalardı mertebeleri daha yüksek olacakdı.
d) Îmân edip sâlih ameller işleyen ve hakkı ve sabrı tavsiye edenler : "Ellezîne âmenû ve 'amilus sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr" cümlesi bu zümreye işâret eder. Bunlar âhiretde en yüce mertebelere erişeceklerdir. Zîrâ bunlar sadece kendilerini kurtarmakla kalmamış başkalarını da kurtarmışlardır. Âyet-i kerîmedeki "hakkı ve sabrı tavsiye etmek"den murâd, halkı irşâd etmekdir. Nitekim mürşidlerin vazîfesi, halka dâimâ doğru yolu göstermek ve o yolda sebât etmeleri ve karşılaştıkları zorluklara sabretmeleri için tavsiyelerde bulunmakdır. Öyleyse âyet-i kerîmedeki istisnânın mutlak ma'nâda muhâtabı bunlardır.
Bu âyet-i celîlede mü'minlerin üç sınıf olarak beyân edilmesi, îmânın üç mertebesine de işâretdir. Bu mertebelerden ilki kavlî îmân, ikincisi islâm, üçüncüsü ise ihsândır. 

Hazer et çıkma sakın nûr-i hudûd-i Hakk'dan
Namzet olmak ise ger emelin cennete sen

Tâ'atin, kurbet-i Hakk bâbına miftâh gibidir
Sâ'ati tâ'ate sarf et eresin vuslata sen

"İnne'l-insâne lefî husrin"i cân ile işit
Düşme husrân ile 'ukbâda sakın hasrete sen

Bende-i nefs ü hevâ perver-cisim olma sakın
Ki ezel 'ahd ile geldin Hakk için hizmete sen
Listeye geri dön