13 Eylül 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Avârif, ârifeden gelir, ihsânlar demekdir. Maârif de marifetin cemidir, marifetler demekdir. Burada marifetden maksad, marifetullahdır yani Allah'ı bilmekdir. Müellifin kitâbına bu ismi vermesi şâyân-ı dikkatdir. Marifetullahın ne büyük bir ihsân-ı ilâhî olduğunu ve aynı zamanda Hakk'ın ihsânı olmadan kulun Hakk'ı bilemeyeceğini iki kelime ile ifâde etmesi bakımından pek mânidardır. Yani kitâbın adı bile başlı başına bir ders mâhiyetindedir.
Müellif, 12. asrın ortalarında dünyâya gelmişdir, büyük sôfîlerdendir. Kendisine şeyhü'l-islâm, şeyhü'ş-şüyûh gibi lakablar verilmiş ve tarîk-i sühreverdiyyenin pîri kabûl edilmişdir. Hazret, erdiği mertebeye o devrin büyük mürşidlerinden feyz alarak ermişdir. İlk mürşidi amcası Ebu'n-Necîb Sühreverdî Hazretlerinin arkadaşı Hazret-i Abdülkâdir Geylânî'dir. Nitekim eserinde ondan nakillerde bulunmuşdur. Onun vefâtından sonra, Basra'ya gitmiş, oradaki büyüklerden Ebû Muhammed Abdullah el-Basrî ile Ebü's-Suûd el-Bağdâdî'nin sohbetlerinde bulunmuş, uzun zaman halvetde kalmış, sonra irşâda mezûn olarak vaaz ve irşâda başlamış ve şöhreti her tarafa yayılmışdır.
Şehâbeddîn Sühreverdî Hazretleri kendi devrindeki pek çok sôfî ile de görüşmüşdür. Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn İbn Arabî, İbn Fârız, Hazret-i Mevlânâ'nın babası Bahâeddin Veled ve Necmeddîn Dâye bunların meşhûr olanlarıdır.
Eser şerîata bağlı olan sôfîliği îzâh etmek ve gerçek sôfîlerin ahvâlini haber vermek maksadıyla yazılmışdır. Bu bakımdan daha önce tanıtımını yapdığımız Kuşeyrî Risâlesi ile Hucvirî'nin Keşfü'l-Mahcûb'una benzer. Zîrâ daha o devirde pek çok sahte sôfî ortaya çıkmış, bunlar, tasavvufun mâhiyetini bilmeyen pek çok kimseyi kandırarak istismar etmişler, onların sahtekârlığını görenler de, tasavvufdan ve sôfîlerden nefret eder olmuşlardır. Müellif, gerçek sôfîlerin ahvâlini, yaşayışlarını ve pâk itikadlarını anlatarak sôfîliğin bir takım merâsim ve şekillerden ibâret olmadığını göstermiş, işin doğrusunu ortaya koymuş, yani tasavvufun hakîkatini beyân etmişdir.
Altmış üç bölümden oluşan bu kıymetli eserin bazı bölüm başlıklarını verelim ki, muhtevâsı hakkında bir fikriniz olsun :
Tasavvufun menşei, tasavvufun fazileti, tasavvufun mâhiyeti, mutasavvıflar ve onlara benzeyenler, melamet ve melâmîler, sôfî olmadıkları hâlde sôfî zannedilenler, şeyhlik makâmı, sôfîlere göre hırka, ribat ve tekkelerde yaşayan sôfîler, sefer ve ikâmet âdâbı, sôfîlere göre evlilik ve bakarlık, sôfîlerin semâ'ı, halvet, tasavvufda edeb, tahâret ve abdest, namaz, oruç, yeme-içme âdâbı, giyinme âdâbı, geceleri ihyâ etmek, uyku âdâbı, gündüz âdâbı, mürîd-mürşid münâsebetleri, şeyhlik âdâbı, sohbet âdâbı, haller ve makâmlar.
Bu eser, İslâm âleminin dört bir tarafında kabûl görmüş, çok okunmuş, çok okutulmuş, ve yalnız sağlam bir kaynak olarak değil, referans olarak kullanılmışdır. TAsavvuf vâdîsinde kalem oynatanlar, "Avârif'de şöyle denilmişdir", "Avârif sâhibi der ki", gibi sözlerle hep bu esere atıfda bulunmuşdur.
Görebildiğim kadarıyla eserin üç ayrı tercümesi vardır. Kâmil Yılmaz ve İrfan Gündüz tarafından yapılan tercüme "Tasavvufun Esasları" başlığı ile, Dilâver Selvi tarafından yapılan tercüme "Gerçek Tasavvuf" başlığı ile, Abdülvehhab Öztürk tercümesi ise "Tasavvufun Hakikatleri" alt başlığı ile yayınlanmışdır.