Âyât-ı Enfüsiyye

19 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Âyât-ı enfüsiyye iki kısımdır. Birinci kısım, insanın zâhirine, ikinci kısım bâtınına tealluk eder.
Önce insanın zâhir kısmına bakalım. İki göz, bir burun, bir ağız, iki kulak, dişler, dudaklar, boyun, kollar, kalb, mide, barsaklar ve diğer uzuvlar. Dikkat edilirse bunlar, hep mütenâsib halkolunmuşdur. Meselâ insanın bir kolu üç metre diğer kolu yarım metre değildir, bir ayağı beş metre bir ayağı bir metre değildir. İnsanın herşeyi mütenâsiben halkolunmuşdur çünkü mevcûdâtın en yüce varlığı insandır. 
Âyât-ı enfüsiyyenin zâhir kısmının üzerinde biraz daha duralım. Meselâ iki göz yaradılmış, bir gözle bakıyoruz bir tâne görüyoruz, iki gözle bakıyoruz yine bir tâne görüyoruz. Halbuki aklen olsa, bir gözle bir tâne görenin iki gözle bakınca iki görmesi lâzım gelir. Meselâ dil bir et parçası, ona konuşma kudreti verilmiş, kulak da bir kemik parçası ona da işitme kudreti verilmiş. Gözlerin üzerinde kaşlar var. Eğer kaşlar olmasaydı, akan terler gözleri rahatsız edecekdi. Kaşlar aynı zamanda gözün görmesine yardımcı olur. Ak kaşlı adam iyi göremez. Gözün iyi görebilmesi için kaşların siyah olması lazımdır. Gözün muhâfazası için gözkapakları ve kirpikler verilmişdir. Eğer bunlar olmasaydı insan gözünü tozdan toprakdan koruyamazdı. 
Eğer insanı bir kudret-i kâmile halk etmeseydi, herkesin birbirinin aynısı olması lâzım gelirdi. Halbuki bütün mahlukât ayrı ayrı yaradılmışdır, hiç biri diğerinin aynı değildir, birbirine benzese de aynı olmaz. Sûre-i Kıyâme'deki "بَلَى قَادِرِينَ عَلَى أَن نُّسَوِّيَ بَنَانَهُ belâ kâdirîne 'alâ en nüsevviye benâne" âyet-i kerîmesiyle işâret olunduğu üzere, hiç bir insanın parmak ucu diğerinin aynısı değildir. Milyarlarca insanın her birinin parmak uçları ayrı ayrıdır. Bu, tesâdüfî olamaz. 
Burnumuzun koku alması ve ağzımızın üstünde bulunmasında da büyük hikmet vardır. Yiyeceklerimizi önce kokluyoruz ve o gıdânın bozuk olup olmadığını kokusundan anlayarak ağzımıza koyuyoruz.
Bıyıklar ve burun içindeki kıllar da süzgeç vazifesi görüyorlar. Bunlar sadece erkeklerde var, kadınlarda yok çünkü erkekler dışarıda tozun toprağın arasında çalıştığı için Allah bunları onlara süzgeç olarak vermiş.
 
Dudaklarımız olmasa konuşamayız, yemek de yiyemeyiz. Öndeki dişler keskin, koparıyoruz. Yandaki ve arkadaki dişler ise çiğneyici. Bunlar da rastgele yaratılmamışdır.
Yediklerimizin vücûdumuzun uzak bir yerinden çıkmasında da büyük hikmet vardır. Eğer hazmettiklerimiz, vücûdun ön tarafından çıksaydı bütün kokular ağzımıza burnumuza dolacakdı. 
Bunların hiçbiri tesâdüfî olamaz.
Âyât-ı enfüsiyyenin batın kısmına gelince. Akıl, idrâk, hâfıza, düşünce, tefekkür ve kuvve-i hayâliyye gibi kâbiliyyetler de, enfüsî âyetlerin bâtın kısmındandır.
Meselâ mahlûkât-ı ilâhiyye arasında insandan başka eliyle yemek yiyen yokdur, yazı yazan da yokdur. Eğer maymun misâl gösterilirse, deriz ki, maymun mukalliddir, anlayarak yapmaz. Zâten mukallid olduğu için tefekkürü yokdur çünkü taklid tefekkürü kaldırır.
İnsanın parmaklarında da ayrı hikmetler vardır. Taşı yontan, yazıyı yazan, resmi yapan, her türlü san'atı meydâna getiren hep parmaklardır.
Usta bir heykeltıraşın yaptığı heykeldeki san'atı gördüğümüz zaman o heykeli yapan heykeltıraşın san'atındaki kudretini ve ustalığını anlarız da, bize verilen bu nimetleri halkeden Allah'ın kudretini ve kuvvetini görmeyiz, anlamayız. Heykeltıraşın san'atını ve eserini takdîr ederiz ama Allah'ın san'atından ve kudretinden haberimiz yokdur. İnsana bunu bildirmek için mutlakâ bir mürşid lâzımdır.
Âlem mezâhir âdeme âdem de ism-i a'zama
Sa'y eyle eriş bu deme aşk ile irvâ olagör

www.muzafferozak.com


Listeye geri dön