Az Konuşmak Öz Konuşmak
7 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Günümüzün en büyük derdlerinden biri de, çok konuşma hastalığıdır, söz israfıdır. İşin en acı tarafı da, bu illetin en çok da hocalarda, âlimlerde ve işini konuşarak yapan kişilerde görülmesidir. "Çok Konuşma Hastalığı" başlıklı yazımızda bunun derûnî sebeblerini îzâh etmeye çalışmışdık, şimdi de zâhirî sebebleri üzerinde duracağız.
Lüzûmundan fazla konuşmak yani sözü uzatmak, lafı dolandırmak, konuyu dağıtmak ekseriyâ konuya hâkim olmamakdan kaynaklanır. Anlattığı konuyu iyi bilen kişi, lafı uzatmaz, dolandırmaz, meseleyi en kestirme yoldan îzâh eder. Lafı uzatmanın diğer bir sebebi, lisâna hâkim olmamakdır. Konuştuğu lisânı iyi bilmeyen, o lisânın inceliklerine vâkıf olmayan kişiler, sözü gereksiz yere uzatırlar ve bu yüzden de muhâtablarını sıkarlar, bıktırırlar. Üçüncü bir sebeb, hitâbeti yani söz söyleme sanatını bilmemekdir. Konuşma dili, yazı dilinden çok farklıdır. Konuşurken yazı dilini kullanmak, sözün tesirini azaltır hattâ yok eder.
Konuşma kâbiliyyeti Allah'ın insan bahşettiği en büyük lutuflardan biridir ve her nimet gibi yerli yerinde kullanılması gerekir. Gereğinden fazla konuşmak, sözü yerinde söylememek, susulacak yerde konuşmak, çok ağır konuşmak, çok hızlı konuşmak çok sert konuşmak, çok yumuşak konuşmak, hep lisân âfetlerindendir.
Çok konuşmakda bir kerâmet yokdur. Tam aksine çok konuşmak, muhâtaba bıkkınlık verir, dinleyenin kafasını karıştırır, dikkatini dağıtır, sözün tesirini yok eder. Gereğinden çok konuşan kişi, yalnız kendi zamânını israf etmiş olmakla kalmaz, dinleyenlerin zamânını da ziyân etmiş olur ki bu da büyük bir vebâldir.
Çok konuşmak bir maharet de değildir, asıl mahâret, az ve öz konuşmakdır. Asıl hüner, az sözle çok şey ifâde edebilmekdir. Bu yüzden "Cevdetü'l kelâm f'il ihtisar" yani "Sözün güzelliği kısa olmasındadır" denilmişdir.
Denilebilir ki, "Kelâmların a'lâsı Allah kelâmıdır ve Kur`ân-ı Kerîm'de binlerce âyet vardır". Doğrudur, öyledir ama Kur`ân, tek seferde nâzil olmamışdır ki. Âyetler yirmi üç senede peyderpey indirilmişdir, îcâb ettikçe, münâsebet düşdükçe vahyolunmuşdur. Hadîs-i şerîfler de böyledir. Resûl-i Ekrem Efendimiz de her sözünü, yerli yerince, karârınca, îcâbı ettiği mikdarda ve muhâtabının aklı ve idrâki ölçüsünce birer birer söylemişdir. İki-üç kelimelik âyetler ve hadîsler pek çokdur, hattâ tek kelimelik âyetler ve hadîsler bile vardır.
Az ve öz konuşmanın bir faydası da, dinleyenleri tefekküre sevketmesidir. Çok laf hatırda kalmaz, merak uyandırmaz. Özlü sözler, vecîz ifâdeler, belîğ beyânlar hem akılda kalır, hem merâk uyandırır. Bu da insanı tefekküre ve sözün altındaki derin manâları araştırmaya sevkeder.
Görmüyor musunuz, yerine göre kısacık bir atasözü, küçücük bir hikaye ya da iki-üç cümlelik bir latîfe, uzun bir konuşmadan çok daha tesirli olabiliyor. Uzun uzun konuşarak zorlukla anlatılabilecek bir takım manâlar, kısacık sözlerle kolayca anlatılabiliyor. Üstelik bunlar hep hatırda kalıyor, ömür boyu unutulmuyor.
Şunu hiç hatırdan çıkarmamak lâzımdır. Dinlemekden maksad, anlamak olduğu gibi konuşmakdan maksad da anlatmakdır. Dinleyenlerin anlamadığı bir konuşma, ne kadar uzun ve tumturaklı olursa olsun, boşa gitmişdir yani yok hükmündedir.
Az konuş, öz konuş.
Listeye geri dön