Âzâd Kabûl Etmeyen Bir Köle : Sevbân Radıyallahu Anh

18 Nisan 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Muzaffer Efendi Hazretleri, "İslâm'da aşkın ve muhabbetin yeri yokdur, bunlar sonradan uydurulmuşdur" diyenlere cevâben asr-ı saâdetdeki şu ibret ve hikmet dolu hâdiseyi anlatırlardı :
Sahâbeden birisi günden güne sararıyor ve soluyordu, ismi Sevban idi. Bu Sevban, yemeden içmeden kesilmiş, yüzü sararmış ve zayıflamışdı, zayıf düşmüşdü. Efendimiz Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, buna sordu, "Sevban! Sen günden güne erimekdesin, senin derdin nedir?" dedi. Efendimiz bu soruyu böyle kendisine tevcîh ettiği vakit, Sevban, birdenbire boşandı, ağlıyordu, göğsü su içinde kalmışdı. Sevbân şöyle cevap verdi, "Yâ Resûlallah, Biz günâhkâr insanlarız, sen Allah'ın Habîbisin, sevgilisisin. Elbet ki yarın mahşer gününde, hepimiz aynı derecede olamayız. Biz seni dünyâda bir gün görmesek, hattâ bir saat görmesek dayanamıyoruz. Sen bizim için içtiğimiz su, aldığımız hava, yediğimiz yemek gibisin, sensiz yaşayamıyoruz. Ama bu dünyâda böyle oluyor, yarın âhiretde derecâtımız ayrı olacak, sen bir peygamber-i zîşânsın, Allah'ın sevgilisisin, yüce bir makâma nâil olacaksın. Biz senden ayrı düşersek, bizim hâlimiz nice olur? İşte bunu düşünerek yemeden içmeden kesildim" Efendimiz buyurdular ki, "Ey Sevban! Niçin üzülüyorsun, kişi sevdiği ile berâberdir, sen de benimle berâbersin. Ben nebîyim, resûlüm, sen benim ümmetimsin, mâdem ki beni seviyorsun, Allah, âhiretde seni benden ayırmayacak, benimle berâber olacaksın" dedi, işte bu müjdeyi verdi. Bu hâdiseye şâhid olan ashâb-ı kirâm "Hepimiz bu cevâbı bekliyorduk, şâd olduk" diyorlar.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Sevban'a bu müjdeyi verirken Sûre-i Nisâ'daki "Şunlar ki Allah'a ve Peygamber'e itâat ettiler, işte onlar, Allah’ın kendilerine lutuflarda bulunduğu peygamberlerle, sıddîklarla, şehîdlerle ve sâlihlerle berâberdirler, onların arkadaşlıkları ne güzeldir" meâlindeki "وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقًاۜ" âyet-i kerîmesini okumuşdur. Bir rivâyete göre bu âyet-i kerîme bu hâdise üzerine nâzil olmuşdur.

"Bu âyet-i kerîmede muhabbetden bahsedilmiyor, itâatden bahsediliyor" diyenlere cevâbımız şudur ki, hiç şübhesiz itâatın en yüksek derecesi muhabbetdir. Nitekim muhabbet olmadan da itâat etmek mümkündür ama muhabbet edenin itâatsizlik etmesi düşünülemez. Zîra seven sevdiğinin sözünden çıkmaz, seven sevdiğine karşı gelmez, seven sevdiğinin yolundan gider. Sevban radıyallahu anh, bunun canlı bir misâlidir. Şöyle ki;

Sevban, köle idi, Resûl-i Ekrem Efendimiz onu satın alıp âzâd etmişdi. Sevban, kölelikden kurtulup serbest kaldığı halde, Resûl-i Ekrem Efendimizin hizmetinden ve sohbetinden hiç ayrılmadı, hazerde ve seferde dâimâ O'nunla berâberdi. Sevban, büyük bir aşkla bağlı olduğu Resûlullah'a bende olup hizmet etmeyi, en büyük şeref ve devlet bildiği için basit bir köle iken yüce bir sultân oldu zîrâ iki cihân serverinin kurbiyyetine nâil olarak Ehl-i Beyt-i Mustafâ'dan sayıldı.

Efendi Hazretleri Sevban kıssasını naklettikden sonra buyurmuşlardı ki :
Bu anlattığım kıssa, milyonlarca hâdisâtdan bir tânesidir yani deryâdan bir katre, şemsden bir zerredir. Ben bir müslümânım ve mü'minim, aşkı ve muhabbeti Hazret-i Muhammed'in ta'lîminden aldım, eğer Peygamber bana aşkı sunmasaydı, Allah bana aşkı ihsân etmeseydi, Allah'ı ve Resûlünü nasıl sevebilirdim? Kendimi ortaya koymakdan maksadım, kendime bir pâye vermek değildir. "İslâm'da aşk ve muhabbet yok" diyenlere canlı bir delîl de fakîrdir.
Bende-i meftûnuyum ben tâ ezelden tâ ebed
Râzıyım her emrine fermân fermân üstüne
Mushaf-ı âyât-ı hüsnün seyr eden bî ihtiyâr
Sıdk ile ikrâr eder îmân îmân üstüne

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön