Azîmet ve Ruhsat

21 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Sofiyye
AZÎMET ve RUHSAT

Muhakkiklerin beyânına göre şerî'atın iki tarafı vardır. Bunlardan biri "azîmet" tarafı, diğeri "ruhsat" tarafıdır. Bunları en basit şekilde şöyle tarif edebiliriz. "Azîmet", emrolunan işleri yapmakla kalmayıp fazîlet, takvâ ve verâ tarafına gitmekdir. "Ruhsat" ise sadece vecîbeleri yerine getirmek ve şerîatın müsâade ettiği kolaylıklardan yararlanmakdır. Bunları bazı misâllerle îzâha çalışalım.

Ramazan ayında oruç tutmak farzdır ancak Allah seferde olanlara ve hastalara oruç tutmama kolaylığı ihsân etmişdir. Yolculukda ve hasta iken oruç tutmayan "Ruhsat" ile hareket etmiş olur, seferde iken dahî oruç tutan "azîmet" ile hareket etmiş olur.

Yine oruç ile ilgili misâl vermek gerekirse, Ramazan hâricinde de oruç tutmak "azîmet", tutmamak ise "ruhsat" ile hareket etmekdir.

Allah, namaz için abdestli olmayı şart kılmışdır ancak her namaz için ayrı abdest almak şart değildir. Bir kimse her namaz için ayrı abdest alırsa "azîmet" ile hareket etmiş olur, aynı abdestle birkaç namaz kılarsa "ruhsat" ile hareket etmiş olur. 

Allah, helâl olmak şartıyla doyuncaya kadar yemeye ve içmeye müsaade etmişdir. Bir kimse doyuncaya kadar yer ve içerse "ruhsat" ile hareket etmiş olur. Halbuki sünnet-i seniyyeye uygun olan doymadan yemekden el çekmekdir ki bu "azîmet" yoludur...

Diğer her türlü iş ve ibâdeti de bunlara kıyas edebilirsiniz...

TARÎKAT AZÎMET YOLUDUR

Tarîkat-ı aliyye, ruhsat yolu değil, azîmet yoludur. Sôfîler, ruhsatlara aslâ meyletmez, hep azîmet yolunu tutarlar. Meselâ seferde olanların oruç tutmamasını câiz görürler ama kendileri seferde de oruç tutarlar. Devamlı abdestli bulunurlar. Farzlar dışında birçok ibâdetlerle meşgûl olurlar. İbâdetler konusunda azîmet yolunu tuttukları gibi yaşayış bakımından da azîmet yolunu tutarlar. Az yerler, az içerler, az konuşurlar, az uyurlar. Kısacası her hususda vera‘ ve takvâ esâsına göre amel ederler. 

Sôfîlerin ruhsatlara göre hareket etmemelerinin en önemli sebebi nefs ile mücâhededir çünkü ruhsatlar nefse güzel gelir ve insana rehâvet verir. Halbuki onların düstûru nefs ile mücâhedeyi bir an bile bırakmamakdır. Nitekim sôfiyyenin ileri gelenlerinden ve "seyyidü't-tâife" diye anılan Cüneyd Bağdâdî Hazretleri "Tasavvuf, sulhu olmayan bir savaşdır" buyurmuşdur.

Bütün büyük mürşidler, "azîmet"i bırakıp "ruhsat"lara meyleden sâlikden hayır gelmeyeceğini söylemişlerdir.

Muzaffer Efendi Hazretleri buyururlardı ki :
"Ez-zarurât tübîhu'l-mahzûrât" denilmişdir yani zarûret hâlinde ruhsatlarla amel edilebilir ama insan ancak çok darda kalırsa ruhsat tarafına gitmeli, zarûret son haddine gelinceye kadar azîmet yolunu tutmalıdır...
Fetvâ tarafını değil takvâ tarafını tut!
Hazret-i Aşkî

www.muzafferozak.com
Listeye geri dön