Bağdad'daki Halîfeye Çöl Suyu Götüren Bedevî

25 Eylül 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

İhlas
Mesnevî-i Şerîf'de geçen bir hikâyedir :
Çölün ortasında, küçük bir çadırda, hanımıyla birlikde yoksulluk içinde yaşayan bir bedevî varmış. Karısı sürekli fakîrlikden şikâyet eder, devamlı adamın başının etini yer ve "Biz ne zamana kadar böyle sürüneceğiz? Sen ne biçim adamsın, bu işe bir çâre bulsana" diyerek dır dır edermiş. Adam karısının bu şikâyetlerine sabreder ve ona da sabrı ve kanaati tavsiye edermiş. Bir gün, kadın yine aynı şikâyetleri yaparak kocasının başının etini yedikden sonra şöyle bir tavsiyede bulunmuş. "Bak dinle beni!" demiş kadın, "elimizde avucumuzda bir şey yok. Tek servetimiz şu testideki yağmur suyundan ibâret. Şimdi sen bu testiyi al ve yola çık, pâdişâhlar pâdişâhının huzûruna gir, armağanını sun. O'na de ki, 'Bizim bundan başka hiç bir malımız mülkümüz yok, çölde de bundan iyisi bulunmaz zâten. Her ne kadar pâdişâhımızın büyük hazîneleri varsa da, bunun gibi bir suyu yokdur. Bu su, pek az bulunur'. Pâdişâh seni boş çevirmez, muhakkak sana ihsânlarda bulunur, böylece bize de bu yoksullukdan kurtuluruz".
Meğer kocasına Bağdad'daki halîfeye gitmesini, hediye olarak da bir testi yağmur suyu götürmesini tavsiye eden kadın, Bağdad şehrinin ortasından geçen, suyu şeker gibi tatlı, deryâ gibi bol Dicle nehrinden bî-habermiş.
Karısının teklîfi adamın aklına yatmış, "Gerçekden de bizim şu testideki yağmur suyumuz ancak pâdişâhlara lâyıkdır” diye düşünerek testiyi sarıp sarmalamış ve yola koyulmuş. Yolda testi kırılmasın, hırsızlar çalmasın diye gece gündüz gözü gibi koruyormuş. Günler haftalar sonra nihâyet halîfenin sarayının bulunduğu Bağdâd şehrine gelmiş. Sora sora, halîfenin sarayını bulmuş ve kapıya dayanmış. Muhâfızlar ne istediğini sorunca bedevî demiş ki : "Ey muhterem kişiler! Ben garîb bir bedevîyim. Pâdişâhın lutfunu umarak tâ çölün ortasından buralara kadar geldim. Sizden ricâm şu hediyemi O'na takdîm edin de pâdişâhdan murâd isteyen kişiyi ihtiyâcından kurtarın. Bu tatlı ve lezzetli su çöldeki yağmur sularından toplanmışdır. Testim de yepyeyni ve pek güzeldir".
Halîfenin adamları, önce bu saf bedevîye gülecek olmuşlar fakat sonra onun bu saflığına ve iyi niyetine bakıp hediyesini alıp halîfeye götürmüşler. O sırada bedevî, sarayın hemen yanında gürül gürül akmakda olan Dicle’den habersiz, bekliyormuş. Bedevînin su testisi halîfeye sunulunca, halîfe bundan çok memnûn olmuş, bedevîyi huzûruna kabûl etmiş, gönlünü almış, ona yeni elbiseler giydirmiş sonra da adamlarına şöyle emir vermiş : "Testiyi altınla doldurup ona geri verin. Dönerken de onu, gemi ile Dicle'den geçirin. O gelirken çöl yolundan gelmiş, dönerken Dicle üzerinden dönsün" demiş.
Pâdişâh'ın adamları bedevîyi gemiye bindirmişler. Bedevî Dicle’yi görünce aklı başından gitmiş. Nehrin büyüklüğü, suyun bolluğu bir tarafa suyu bu kadar bol olan bir nehir varken, halîfenin, bir testi çöl suyunu kabûl etmesine ve ona büyük ihsânlarda bulunmasın hiç akıl erdirememiş.
Hazret-i Mevlânâ'nın bu hikâyesinde pek zarîf nükteler var. Biz bunlardan birkaçına temâs edeceğiz :
Hazret-i Mevlânâ hikâyenin sonunda bu remz ve nüktelere işâret ederek buyuruyorlar ki :
O bedevî, bu hususda ma'zûrdu çünkü o Dicle’yi bilmiyordu, çok uzakdaydı. Bizim gibi Dicle'den haberi olsaydı o testiyi alıp konakdan konağa kona göçe götürmezdi. Hattâ Dicle’yi bilseydi o testiyi kırar, bu işten tamâmen vazgeçerdi. Biz de, dolu testileri Dicle'ye götürüyoruz. Böyle olduğu hâlde, eşek olduğumuzu bilmezsek hakîkaten eşeğiz!
Listeye geri dön