Başımıza Gelen Belâlara Niçin Üzülmemeliyiz?

12 Ocak 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Bela
Sûre-i Mülk'ün baş tarafındaki "الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا" âyet-i kerîmesiyle beyân olunduğu üzere, dünyâ hayâtı başdan sona belâ ve imtihanla doludur. Sûre-i Bakara'daki "وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ " âyet-i kerîmesinde de dünyâdaki belâ ve imtihanların neler olduğu beyân edilmişdir. Bunları sırasıyla yazalım :
  • Havf : Her türlü korku ve endişeler.
  • Cû' : Açlık, susuzluk, kıtlık, darlık gibi belâlar.
  • Naksin minel emvâl : Malın, servetin, paranın eksilmesi, kaybedilmesi, her türlü kayıp, zarar, ziyan.
  • Naksin minel enfüs : Hastalık, yaşlılık, üzüntü, tasa, yakınların kaybı ve hastalığı gibi belâlar.
  • Naksin mines semerât :  Çiftçinin mahsûlünü, tüccârın kârını, babanın evlâdını kaybetmesi gibi belâlar.
Evet dünyâda insanın başına bunların hepsi gelebilir ama hepsinin de bir karşılığı vardır. Meselâ günâhsız bir kimsenin başına bir musîbet gelse, o kimsenin derecesi yükselir. Günâhkâr bir kimsenin başına gelen musîbet ise o kişinin günâhına kefâret olur. Cenâb-ı Hakk bir Hadîs-i Kudsî'de "Ben bir kulumun evlâdına, malına veya canına, belâ ve musîbet ile teveccüh edersem, o da bunu sabr-ı cemîl ile karşılarsa, yevm-i kıyâmetde onun kitâbını açıp da hesâba çekmeye hayâ ederim" buyuruyor. Nitekim âyet-i kerîmede de musîbetler birer birer sayıldıkdan sonra "sabredenlere müjdeler olsun" buyruluyor. 

Cenâb-ı Hakk'ın kullarına devamlı belâ ve musîbetler göndermesinin nice hikmetleri vardır. Bunlardan biri de belâların insana aczini bildirmesi, dağlardan büyük olan burnunu yere sürtmesi ve dâimâ Allah'a muhtâc olduğunu hatırlatmasıdır. Zîrâ rahat içinde yaşayan bir kimse kolayca gaflete düşer, Allah'ı unutur, şımarır, azar ve felâkete sürüklenir. Nitekim Firavun gibi, Nemrud gibi, Kârûn gibi zâlimler hep böyle azgınlaşmışlar ve felâkete gitmişlerdir. Meselâ Firavun'un yıllarca başı bile ağrımamışdır. Cenâb-ı Hakk'ın gönderdiği belâlar, insanı gaflet uykusundan uyandırmak ve onu doğru yola getirmek içindir. Bazılarının gaflet uykusu o kadar derindir ki, onları uyandırmak için küçük belâlar da yetmez, büyük belâlar gerekir. 

Âriflerden bir zât bu hakîkati şöyle beyân etmişdir :
Dünyâdan nimet içinde olanların nimeti dünyâ, âhiretde nimet içinde olanların nimeti ise derd ve belâdır. Derd, Hakk'ın kulunu belâlardan koruduğu bir kaledir. Dünyâ ehli İblis'in nefsânî arzular ağıyla avladığı kimselerdir. Ahiret ehlini ise Allah derd ağıyla avlamışdır. Hakk Teâlâ şöyle buyurmuşdur, "لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ Şımarma Allah şımarıkları sevmez" . Allah Resûlü de bu hususda şöyle buyurmuşdur : "Allahu Teâlâ mahzûn kalbleri sever". Şu da ehlullah hazerâtının sözüdür : "Şirkin mahalli şımarıklık, îmânın mahalli ise hüzündür".
Öyleyse aklı olan insan, belâları kerih görmez, başına gelen belâlar için gam çekmez, hattâ tam aksine belâyı devâ, cefâyı safâ, derdi dermân, nikmeti nimet bilir. Zîrâ insan o belâlar sâyesinde uyanacak, aczini anlayacak, Allah'a dönecek, Hakk'a kulluk edecek ve ebedî saâdete erişecekdir. Aksi takdirde bu kısa dünyâ hayâtını belki ferah fahur yaşayacak ama ebedî âlemde azâba giriftâr olacakdır. Demek ki celâl içinde cemâl, cemâl içinde celâl gizlidir, kahır içinde lutuf, lutuf içinde kahır gizlidir.


Lutf u kahrı yâd edince nâdimân ağlar güler
Havf u recâ 'âleminde tâibân ağlar güler
Kudret-i Mevlâ 'adâlet merhametler gösterir
Gâh yağar gâh açılır bak âsumân ağlar güler
Dillere hayret verir bu devr-i 'âlem gün-be-gün
Herbiri bir gûnâ gör pîr ü civân ağlar güler
'Âkıbet Lutfî sırâtı kim geçer rûz-i cezâ
Ehl-i îmân ol zamânda şâdümân ağlar güler
Listeye geri dön