Başkan Roosevelt'in Şeyhü'l-Ekber Hazretlerine Hayranlığı

4 Eylül 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Mahmud Saadeddin Bilginer

1943 senesinde bir Türk heyeti Amerika'ya gider. Başkan Roosevelt o sırada hasta olmasına rağmen bu heyetle muhakkak görüşmek ister. Hasbe'l-kader o heyetde  bulunan Mahmûd Sadeddin Bilginer ki kendisi Şeyhü'l-Ekber Hazretlerinin hayrânlarındandır ve eserleri üzerinde çalışmalar yapmışdır, bu görüşmeyi şöyle anlatıyor :

Başkan, Beyaz Saraydaki dairesinde bizleri kabul edip yerine oturduktan sonra, dedi ki, "Bir Türk heyetinin Amerika'ya geldiğini bana bildirdikleri andan itibaren sizlerle tanışıp, politikanın dışında bir görüşme yapmayı arzu etmişdim. Gerek Amerikalı gerekse dünyanın her köşesinden gelen ilim adamlarıyla yapdığım özel görüşmelerimde, bugüne kadar dünyâda, ilimde, felsefede ve mistik alanda sayıları pek çok insanın yetişdiği bilinmekle beraber, bunların en büyüğü olarak hemen hepsinin ittifak etdiği zât, beş yüze yakın eser bırakmış olan Endülüslü meşhûr âlim ve mutasavvıf Muhyiddin İbn Arabî'dir. Yalnız benim anlayamadığım bir husûs var. Niçin isl3am bilginleri, Fusûsü'l-Hikem ve Fütûhat-ı Mekkiyye gibi değerli bir çok eser veren bu büyük insanın aleyhinde bulunmuşlar, yakışıksız sözler söylemişler ve ölümünden sonra da mezarını belirsiz hâle getirmişler? Ancak bu zâtın ölümünden üç yüz yıl sonra bir Türk hâkânı, Sultan Selim, Mısır'ı almağa giderken Şam'da mezarını buldurup türbesini yapdırmışdır. Bu jest şübhesiz O'na karşı duyduğu saygıdan ileri gelmişdir. Fakat bu gecikmenin sebebi nedir? İşte bunu bilmek istiyorum".

Benim bu sahada meşgûl olduğumu bilen heyet başkanı cevâbı bana bırakdı. Bunun üzerine dedim ki, “Efendim, önce şunu bilhassa belirtmek isterim ki, Şeyhü'l-Ekber Muhyiddin İbn Arabî'nin aleyhinde bulunanlar, daha ziyâde zâhirî ilme mensûb olan âlimlerdir. Bunlar O'nun engin vahdet-i vücûd fikirlerini, ya kavrayamamışlar yâhud da İslâm şerîatına uygun düşmediği zannına kapılmışlar ve O'nu bu yoldan haksız yere yermişlerdir. Fakat bâtınî ilme mensûb olan âlimler, hakîkat ve irfân ehli kimseler, O'nu gerçek yönleriyle tanımış ve O'nu en büyük bir müceddid ve mutasavvıf olarak kabûl etmişler ve kendisine büyük saygı duymuşlardır. Yalnız O'nun eserlerinden Füsûs'u yüze yakın Türk ve İslâm bilgininin şerh etmesi buna bir delîl teşkil eder".

Bunun üzerine başkan gülümsedi ve "şimdi mesele benim için aydınlandı, teşekkür ederim" diyerek önündeki çekmeceyi açdı ve dedi ki, "Bakınız ben her gün işime başlamadan önce o büyük insanın Fütûhat-ı Mekkiyye'sini okurum, hâlen üçüncü cildi hayranlıkla okumakdayım" dedi ve kitâbı bize gösterdi. Hepimiz hayretler içinde kaldık.

Ma'den-i tevhîd-i Rahmân'dır Fütûhât u Fusûs
Muhbir-i esrâr-ı Kur`ân'dır Fütûhât u Fusûs
Şeyh Muhyiddîn lisânından sudûr etmiş velî
Fi'l-hakîka nutk-ı Yezdân'dır Fütûhât u Fusûs

Listeye geri dön