Bayezid Câmisinin İhtiyâcı Nasıl Karşılanırdı?

18 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi
Muzaffer Efendi Hazretleri, gençliğinde bir müddet Bayezid Câmi-i Şerîfinde müezzin olarak vazîfe yapmışlardır. Efendi Hazretleri, bizlere ibret olsun diye zaman zaman o döneme âid bazı hâtıralarını anlatırlardı. Bayezid Cami-i Şerîfindeki bir Ramazan sohbetinde, bizi yarım asır öncesine götürerek şöyle buyurdular : 
Biz burada 14 lira 42 kuruş maaşla bir ay çalışıyorduk. Ramazan'a bir hafta, on beş gün kaldı mı evkafa kağıt verilir, câminin ihtiyaçları bildirilirdi. Dinle! Bayezid Câmisinin ihtiyâcı :  500 süpürge, 500 süpürge sopası, 200 kova, 200 metre salaşpur, camları filan silmek için. Sonra almaya gidiyoruz. İki tâne süpürge, iki sopa, yarım metre salaşpur, bir kova. O kovayı da bazen alırsın, bazen o bir kovayı da alamazsın, hava alırsın. Zâten bir tâne alalım diye o kadar çok yazıyoruz. Kömür vermezlerdi, kömürü, Allah razı olsun, cemaatin hayır sâhibleri verirdi. Cemaatden bir Eczâcı Mehmed Bey vardı, kömürü o zât-ı muhterem verirdi. Ben kış-yaz burada yatardım. Bak bak, işte yattığım yer şurası. (Efendi Hazretleri, oturduğu mahfilin tam karşısında kalan müezzin mahfilinin altını göstermişlerdi. Aşağıdaki fotoğrafda, Efendi Hazretlerinin sohbet için oturduğu mahfil ile onun karşısındaki müezzin mahfilini görebilirsiniz)
Efendi Hazretlerine, "Elektrik yokken câmi ne ile ışıklandırılırdı?" diye sorulunca "Kandille, yağ kandiliyle" buyurdular. "Kandillerde ne kullanılırdı?" diye sorulunca "Hâlis zeytinyağı" cevâbını verdiler. Efendi Hazretleri, vaktiyle  câminin ihtiyâcı olan hâlis zeytinyağının Ayvalık'dan geldiğini çünkü Ayvalık'daki zeytinliklerin neredeyse tamâmının câminin vakfına âid olduğunu beyân etmişlerdi.
Osmanlı devrinde bütün câmiler hep hayır sâhibleri tarafından yapılır ve yaptırılan her câminin masrafları da o hayır sâhibinin vakfettiği mülklerin ve arazilerin gelirlerinden karşılanırdı. Yani ne devletin kasasından ne de halkın kesesinden beş kuruş çıkmazdı. Üstelik bu masraflar, sadece malzeme ve bakım masraflarından ibâret değildi. Câmideki görevlilerin yani imâmların, kayyımların, müezzinlerin maaşları da hep vakıf gelirlerinden ödenirdi. Osmanlı Devleti ile berâber vakıflar da târumâr edildiği için başda câmilerimiz olmak üzere onca vakıf eseri sâhibsiz kalmış ve en basit bakım masrafları dahî karşılanamaz hâle gelmişdir. Vaktiyle bu gibi eserleri yaptıran ve onların bekâsı için bir çok vakıf gelirleri tahsîs eden hayır sâhibleri, yaptırdıkları eserin deprem, yangın ya da zamanla harâb olma ihtimâline karşı yeniden inşâ edilmesi için ayrıca para ya da mülk de bırakmışlardır.

İstisnâlar dışında, günümüzde câmilerin inşâ masrafları da bakım masrafları da hep halkdan toplanan paralarla karşılanmakdadır. Câmilerde görev yapan zevâtın maaşlarını da devlet karşılamakdadır. Devletin verdiği maaşlar da netîcede halkın cebinden çıkmakdadır. Bu durumda zengin müslümanların yapması gereken işi fakiriyle fukarâsıyla orta hallisiyle halk üstlenmiş olmakdadır. Camilerin masrafları da klima gibi, kalorifer gibi lüzumsuz bir takım giderlerle arttırıldığı için, cemaatden sürekli para taleb edilmekde, hem imam efendiler çok zor durumda kalmakda hem de bütün müslümanlar adına utanılacak bir hâl ortaya çıkmakdadır.

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön