Kad eflaha men tezekkâ. Ve zekere'sme rabbihî fe sallâ. Bel tü'sirûnel hayâte'd-dünyâ. Ve'l-âhiretü hayrun ve ebkâ. İnne hâzâ le fi's-suhufi'l-ûlâ. Suhufi ibrâhîme ve mûsâ.
Sadakallahu'l-azîm.
Ramazân-ı Şerîf'in son Cumasını idrâk etmiş bulunuyoruz. Allah cümle Ümmet-i Muhammed'e ferah ve saadet ihsân u inâyet buyursun. Ölmüşlerimize rahmet etsin ve bâkîde kalanlara nice seneler Ramazân-ı Şerîf'i idrâk etmek ve orada Hakk'ın rızâsını kazanmak ve rıdvânına erişmek ve cemâlini görmek şerefini bahş eylesin.
"قَدْ أَفْلَحَ مَن تَزَكَّى Kad eflaha men tezekkâ". Orucunu tuttu. Nefsine yan çizdi. Nefsini hevâdan, hevesten, isteklerinden men etti, bu kimse felâha nâil oldu yani cennete dâhil oldu. Çünkü muhbir-i sâdık olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm yani Peygamberimiz, verdiği habere göre, bir kimse sevâbına inanarak orucu tutsa ve terâvihi kılsa, bayram sabâhına eriştiği vakit, anasından doğduğu gibi tertemiz olacakdır. Bunu haber vermişdi.
Tabii her dersimizde bunu söyledikden sonra arkasından ilâve ediyoruz, kul hakkı, kâfir hakkı, hayvan hakkı müstesnâdır. Bunlar yerine kazâ edilmeyince olmaz. Aldınsa vereceksin, vurdunsa gidip rızâsını alacaksın. Hele kâfir hakkı. Kazâsı gâyet de güçdür. Çünkü mü'minin hakkını gasb edersen, yarın kıyamet gününde senin a'mâl-i sâlihâtına, tuttuğun oruca, kıldığın namaza, verdiğin zekâta elini atar. Ama kâfirin nasîbi olmadığı için îmânına saldıracakdır, îmânını isteyecekdir. Onun için hududlarımız içinde yaşayan gayr-i müslimlerin, hudud hâricinde yaşayan gayr-i müslimlerin haklarına çok dikkat ediniz. Âbâ ü ecdâdımız onların hakkında reâyâ demişler, reâya derler. Bunun manâsı haklarına riâyet edilen demek, haklarına riâyet edilen kimseler demekdir. "Vay! Gavurdu, mavurdu, vuralım, malını alalım, vermeyelim" filan dersen, yevm-i kıyâmette gâyetle ağır bir cezâya müstehak olursun. Sonra îmânına saldırır.
Ondan gayrı oruç tutan mü'minler, namazını kıldı, orucunu tuttu, anasından doğduğu gibi tertemiz oldu. Artık elbiseyi temiz giyiyorsun, Ramazan'dan sonra da elbiseni kirletmeyeceksin.
Ramazan'ın akibinde bayram yapmamızın sebebi, Ramazan gittiğinden dolayı bayram yapmıyoruz, afv-ı ilâhîye mazhar olduk, Hakk'ın cennetine liyâkat kesb ettik ve Rabbü'l-âlemîn'in rızâsını aldık diye bayram yapıyoruz. Yoksa, "Ramazan geçti elhamdülillah", o manâya değil.
Bir çok manâları var, görenler için, düşünenler için. Ramazan'ın nefse karşı olan şiddet ve dehşeti, mahşer gününün şiddetine, bayrama dâhil olmak cennete vâsıl olmaya benzer. Cenâb-ı Hakk meleklerine diyor ki yarın sabah, "Emrimi dinlediler ve emrettiğim orucu tuttular, namazlarını kıldılar, mescidlere geliyorlar, buna mukâbil kullarım benden sevap bekliyor". Daha mü'minler mescidden çıkmadan, Cenâb-ı Hakk, "Ey kullarım, meskenlerinize dönünüz, hepinizi affettim" diyor Allah. Bayram bu.
Sonra bayram gene eğlence ama çocuklar için onlar. Senin bayramın, benim bayramım nedir bilir misin? Senin bayramın, benim bayramım nedir? Affolduğun gün senin bayramındır, benim bayramımdır. Afv-ı ilahîye mazhar olduğumuz gün. O kadar günah var ki bizde. Hasenâtımız az, seyyiâtımız pek çok. Masiyet içindeyiz. Yani yapmış olduğumuz ibâdet ve tâata bir kıymet vermeyelim. Bir adam yüz sene oruç tutsa, yani ömrü boyunca, bir insan ömrünü gözünün önüne getir, yüz sene ömrü olsa bir insanın, iyi dinle, kulağını benden yana ver, yüz sene oruç tutsa, her gecesi de kâim olup namaz kılsa, yani hiç başka bir şey yapmasa, başka ihtiyâcı olmasa, bir kere bakıp semâya güneşi görmesinin hakkını ödemeyez Allah'a karşı. Cennât u âliyât fazl u kerem-i ilâhî iledir. Fakat oruç tutan mü'minler ve ibâdet edenler, Allahu Teâlâ Hazretlerinin hoşuna gidiyor, onlara "Hadi, meskenlerinize dönünüz, hepiniz affoldunuz" buyuruyor. Seninle benim bayramım.
Bayram çocuklar için fakat yetîmler için değil. Yetîmler, fakîrler için bayram günleri, acı günlerdir, hem de çok acı günlerdir. Bunu yetîm olanlar bilir, fakîr olanlar bilirler. Zengin çocukları değil tabii, onlar müstesnâdır, onların yemek içmek ve oynamaları ve sevinmeleri çocuk hakkıdır. Yetîmlere bayram günü acı bir gündür. Bunu kafandan çıkarma. Eğer yetîm oldunsa bu bayramın acı gününü tatmışındır. Benim söylememle bunu anlayamazsın. Bu bir hâl işidir çünkü.
Bir. Günah işlemediğin gün, senin bayramındır. Efendi! Kulağını benden yana ver! Allah'a karşı âsî olmadığın gün senin bayramındır. Hazret-i Melekü'l-mevt senin rûhunu kabz ettiği vakit, îmân üzere çeneni kaparsan senin bayramındır. Beni iyi dinle! Kabre girdin, Hazret-i Münkereyn gelecektir, sen bakma münkirlere, bunlar saltanat-ı ilâhîdir, bunlar olacakdır. Hazret-i Münkereyn sana şu soruları sorar, eğer dünyâda Allah dedinse ve Allah'ı gönlünle sevdinse, cevâba muktedir olursun. Eğer Allah'ı sevmedinse, bunları safsata zannetinse, o vakit, yüz tâne kamyon kitap okusan, cevap vermeye kâdir olamazsın. Dilin tutulur, çenen kitlenir. Seni ve beni kabre koyup da bizi kabre getiren samîmî arkadaşlarımız, sâdık arkadaşlarımız...
Güzel zamanında senin arkadaşların olabilir, güzelliğin geçti mi, arkadaşların dağılır senin başından. Sıhhatli iken senin arkadaşların olabilir, sıhhatin bozuldu mu, arkadaşların seni terk edebilir. Memurken, âmirken, makâm sâhibiyken arkadaşların pek çoktur. Vaktâ ki tekâüd olursun, o arkadaşların senin üzerinden çekilir gider. En büyük arkadaş a'mâl-i sâlihâtındır, Allah'a yaptığın ibâdet ve tâatındır. En kötü arkadaşın Allah'a karşı yaptığın isyanlarındır. Seninle berâber gidecek çünkü ahrete. Senden ayrılmaycaklar. Akrebini, yılanını, cehennemdeki ateşini burdan götürürsün. Cennetin miftâhını, cennetin köşklerini, saraylarının tapularını, orada bulunan hûrilerin mihirlerini gene burdan götürürsün. Çünkü dünyâ ahretin tarlasıdır. Burda ekmeyen orda biçemez. Burada arpa eken arpa biçer, buğday eken buğday biçer, ısırgan eken ısırgan biçer. Değil mi? Hiç gördün mü sen, ısırgan ekip de arkasından arpa biç, yâhud ısırgan ek arkasından buğday biç. Olmaz öyle şey. Onun için hayır hasenât yapanlar, burdan ekiyorlar Hakk tarlasına, manevî tarlalara, orda onu biçeceklerdir. Ömür sermâyesini yiyenler çok pişman olacak, ellerini ısıracak, saçlarını yolacak, sakallarını koparacaktır ama fayda olmayacaktır. Haber veriyoruz.
Allah'ı bilmedinse, Allah'ı bulmadınsa, gönlün Allah'lı olmadıysa, Hakk korkusuyla titremedinse, Hakk aşkıyla gözünden yaş dökmedinse, işin dumandır. Dokuz fakülte bitirsen, on sekiz câmiü'l-ezheri hitâma erdirsen, hiç bir faydası olmaz. Bütün diplomalar, tapular, diplomalar, banka kağıtları, banka defterleri, hisse senetleri, hepsi, kabrin dışında kalır. Ahbâb u yârânın da kabrin dışında kalır. En samîmî ahbâbın, seni terk etmeyen, en samîmî, en sâdık ahbâbın, seni kabre götürür, senin üzerine namaz kılar, cenâzeni oraya koyup kenara çekilmez, namaz kılar, senin afv u mağfiretin için Allah'a yalvarır. Eğer senin samîmî arkadaşınsa. Bazısı var, getiriyor arkadaşını koyuyor, kendi kenara çekiliyor. Kimsenin itikad ve îmânına karışmıyoruz ama öyle arkadaş senin arkadaşın değildir. Arkadaş o dur ki, kıyâmet gününde Cenâb-ı Hakk dese ki, böyle arkadaş arayacaksın kendine, ahret arkadaşı ara, kendine Allah arkadaşı ara, mahşer günü Cenâb-ı Hakk dese ki, ki olacak bu hâdisât, bir mü'minin bir sevâbı eksik kalacak, mîzân-ı ilâhîde. Bakkal terâzisi değil, Allah'a mahsûs bir terâzidir. Sana anlatmak için, bana anlattırmak için böyle vaz olunmuş. Efendiler! Dinleyin! Bir sevap eksik kalacak. Cenâb-ı Hakk diyecek ki, "Ey kulum, bir sevap bul". Bize bu hâdise bir takım ibretler vermekte. "Bir sevap bul seni cennetime koyacağım".
Namaz onu göstermekte. "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" deyip, sağ tarafa dönmek, anaya babaya mürâcaattır. Ona işâret. Namazın şekli kıyâmet gününün numûnesidir yani remzidir. Namazın rumuzları vardır. Her ibâdetin bir rumuzu vardır. Namazın rumuzu mahşer gününe işârettir. Sağ tarafa bakmak, sağından şefâat bekleme, yardımcı arama. Sol tarafa bakma yani "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" deyip sol tarafa bakma, sol taraftan yardımcı arama. Sağına bakar anasını babasını görür, bir sevap ister, "Anneciğim, babacığım, beni dünyâya getirdiniz, dünyâda beni beslediniz yetiştirdiniz, büyüttünüz, şimdi sizden ricâm şu benim, evlâdınızım, ciğer parçanızım, ban bir sevap verin". Babası der ki, "Evladım benim ne olacağım malum değil, eksik kalırsa sonra ben nerden bulacağım". Sana büyük bir ders veriyor Allahu Teâlâ Hazretleri, Peygamberimiz anlatıyor bunu. Anneye döner, "Anneciğim, beni beslemiştin, uykularını terk etmiştin, rahminde beni taşımıştın, bana bir sevap ver". Annesi der ki, "Evlâdım ben nerden bulayım, eksik olursa benim hâlim nice olacak?". Çünkü artık gayb kalkmış, idam sehpâları sırayla dizilmiştir. Yani öyle bir yerde mahkeme oluyorsun. Yani cehennem hazırlnamıştır. Zincirleri, bukağıları, zebânîleri hepsi sırayla hazırlanmış böyle, mahkeme görülür görülmez hemen sevkediyorlar, hiç durmak yok. Tepe saçından yakılıyor, "yu'raful mücrimûne bi sîmâhum fe yu'hazü bin nevâsî vel akdâm, fe bi eyyi âlâi rabbikümâ tükezzibân". Tepe saçından yakalıyor, ayağından tutup yüz üstüne cehenneme atıyor, baş aşağı. Hemen! Allah'ın hesâbı çok seri. Bulamaz bir sevap. O vakit, Allah yolunda bulunan arkadaşı, Allah yolunda bulunan arkadaşı, ahret yoldaşı, Allah için arkadaşlık yapan, çıkar der ki, "Yâ Rabbi, arkadaşıma ben bir sevap verebilir miyim?" Verirsin. "Yâ Rabbi, bir sevap değil, hepsini vereyim, o cennete gitsin ben nâra gideyim. Allah yolunda onunla beraber olduk biz. Zât-ı ulûhiyyetine berâber secde ettik". O vakit Cenâb-ı Hakk buyurur ki, "Demek ki arkadaşına bu kadar bağlısın, ben senden daha cömertim, ikiniz elele tutuşup cennete gidiniz" der Cenâb-ı Allah. İyi arkadaştan bahsediyorum ben, kötü arkadaştan bahsetmiyorum. Senin en iyi ilk arkadaşın, nedir bilir misin? Ahlâk-ı hasenen, güzel ahlâkın, arkadaşın senin o, seninle berâber gidecek.
Sâlih arkadaşlar insanı kabre götürürler, namazını kılarlar, mağfiretin için Allah'a el açarlar, gözyaşı dökerler, sonra senin benim vefâtımdan sonra kapılarımızı çalarlar, "Ey arkadaşımın âilesi, bir ihtiyâcınız var mı? Çocukların benim çocuğum sayılır". Onların gözyaşını silerler. Yani arkadaşının çocuklarına yardım ederler, muhtaçsa eğer. Muhtaç değilse gene bir hâmiye ihtiyaçları vardır, amcaya, ammiye. İhtiyacı da olmasa, onu görmekle o yavru iftihar eder, amcam var benim diye. Manevî ihtiyaç bunlar. Sevgiye ihtiyâcı vardır, muhabbete ihtiyâcı vardır. Bunu yapabiliyor musun? İşte arkadaş bu. Ondan gayrısı arkadaşın değil senin. İçki arkadaşın, fışkı arkadaşın, kumar arkadaşın, zinâ arkadaşın, Allah'a karşı isyân arkadaşın, senin arkadaşın değil, vallahi ve billahi düşmanındır. Kıyâmet gününde senin yakana sarılacak ve birbirinizden davacı olacaksınız. Evlâdım, sizi tenzîh ederim. Sizi muhâtab tutarak, böyle konuştuğuma bakmayın. Böyle yapanlara söylüyorum. "Yâ Rabbi, beni bu azdırdı. Beni yoldan bu çıkarttı. Ben azâbı hak ettim ama bana bir azâb veriyorsan buna iki mislini ver Yâ Rabbi". Bu şekilde, saç saça baş başa, mahşer gününde. Kur`ân-ı Kerîm aynen bunu ifâde etmektedir. Sûre-i Ahzâb'ın sonunu aç ve oku, tercümesine bakıver. "Yâ Rabbi azâbın iki mislini buna ver, bunu lanetinle lanetle yâ Rabbi, büyük lanetinle lanetle, rahmetinden tard et bunu, beni yoldan çıkarttırdı, Allah'dan beni men etti, Hakk yoldan beni men etti, benim yolumu kesti". Geçiyoruz. Başında aklı olanlara, gözünde ibreti olanlara hitâb eyledik. Kabre girdiğin vakit, dostlarının ayaklarının tıpırtısı daha kabirden işitilirken, Hazret-i Münkereyn gelir, kurulamazsın. Pâdişah da olsan kurtulamazsın. Emîr de olsan kurtulamazsın. Hacı hoca da olsan kurtulamazsın. Mutlakâ gelecek, karşılaşacaksın, melekü'l-mevtle karşılacaksın, hiç münkiri yoktur. Arkası devam eder. Akabeler başlar artık, akabeler. Sırayla sorular başlar. Bitti, elinden irâden çıktı. Zâten bu âlemde mahdûd bir irâden vardı o da elinden çıktı şimdi, teslîm oldun oraya. İlk kapı kabir. Dostlarının sırtına bindiğin vakit, ya şöyle seslenirsin ya böyle seslenirsin. Ya şöyle bağırırsın, "Hemen beni yerime götürün, Allah için götürün, yollarda beni oyalamayın, götürün beni". Çünkü neden? "Beni habîbim Muhammed bekliyor, cennet bekliyor beni, götürün beni yerime, yollarda oyalamayın beni". Veyâhud da "Eyne tezhebûne, beni nereye götürüyorsunuz? Götürmeyin beni, Allah aşkına götürmeyin beni!". Bekliyor, ağzını açmış bekliyor. Sen şimdi inkâr et. Bakalım inkârın seni bu azâblardan kurtarabilecek mi? İkrar eden kazanır. İnkâr eden kaybeder. Kabre girdin soru soruldu mu, soruya cevap verdin mi, bayramın. Kabirden kalktığın gün, halk ikiye ayrılır, "ve ferîkun fil cenne ve ferîkun fis sağîr". Kur`ân'dan Allah'ın âyetiyle söyleyeyim sana. İkiye ayrılır. Ehl-i cennet yani ehl-i saadet, ehl-i şekâvet yani şakîler, âsîler, kötüler, münkirler, kâfirler. Onlar bir yere cem olurlar. Sâlihler, âşıklar, şehîdler, gâzîler, insan gözyaşı silenler, Hakk'a âşık olanlar, sulehâ. Sakın zannetme ki oradaki bulunan sulehâ dünyâdaki gibi kamburu çıkmış, beyaz sakallı yâhud kocakarı. Eğer sana verilecek olan güzellik, yani ehl-i cennete verilen güzellik, sana ve bana verilecek güzellik, inşaallah ümidimiz Allah'dan böyle, dünyâya çıksa, bütün güzellikler karşısında mat olur, mat. Gençleşecek, güzelleşecek, erkekler otuz üç yaşında, kadınlar on sekiz yaşında olacaklar. Bir nimet verilir, elindne bir daha alınmaz. Bir güzellik verilir çirkinliği yoktur. Bir sıhhat verilir hastalığı yoktur. Bir hayat verilir ölümü yoktur. Ebediyyen saâdet, inşaallah. Bu bir kelimeyle alınıyor efendiler! Bir kelimeyle, bir kelimeyle. Gâyet de ucuz. "Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlullah". Bir kelimeyle alınıyor. Lisân ile ikrâr, kalb ile tasdîk. Lisân ile ikrâr, kalb ile tasdîk. Bir kelime. "Efendi, biz bunu çok söyledik". Evet öyle ama, seksen sene namaz kılarsan belki bir defa Allah'ın memnun olacağı kelimeyi ifâde etmişindir. Otuz sene oruç tutarsan belki Cenâb-ı Hakk'ın rızâsı üzere o tevhîdi yapmışındır. Onun için onu bulmak için uğraşıyorsun. Hakk rızâsını bulmak için uğraşıyorsun. Boşuna kafanı yorma böyle. Ramazan'dan Ramazan'a câmiye geleceksin, o da güzel bir şey, îmân alâmeti, Kadir'den Kadir'e câmiye uğrayacaksın, o da güzel bir şey, o da îmân alâmeti, Bayram'dan Bayram'a câmiye geleceksin, o da bir îmân alâmeti, ama müslümana yakışık olan, insana yakışık olan, verilen nimete teşekkür etmekdir.
Kıçına giymek için pantolonu verene secde edeceksin de, rükû edeceksin, teşekkür edeceksin de, o pantolonu giymek için kıçı veren Allah'a teşekkürün yok mu senin? Yalnız Ramazan'dan Ramazan'a mı, Bayram'dan Bayram'a mı, Cuma'dan Cuma'ya mı? Başına takke verdi, takke verene teşekkür var, rükû var, ya o takkeyi giymek için başı veren Allah'a teşekkür olmayacak mı? Soruyorum. Mü'mine lâyık olan, Allah'a muhtâc olduğu kadar Allah'a ibâdet etme ve Allah'lı olmadır. Cehenneme tahammül edeceği kadar günah işlemedir. Ateşe ne kadar tahammül edebiliyorsun? Günah işle bakalım haydi, buyrun. "Ve ferîkun fil cenne ve ferîkun fis sağîr". Her şey bitti, rütbeler ilgâ, kasalar mülgâ. Şakîler bir tarafa saîdler bir tarafa. Yakın bir zamanda. Bunu sana ezan göstermekde. Laf aramızda kalsın. Ezan okunduğu vakit, ehl-i îmân hemen Allah huzûruna koşuyorlar, yani topluluklardan ayrılıyorlar. Senin kafanda ibret varsa, düşünecek kudretin varsa, bunu göreceksin. Ezan okundu mu ayrılıyorsun hemen, saîdler ayrılıyor, doğru huzûrullaha, Allah'ın davetine icâbet. "Efendim biz de mü'miniz". Hepimiz mü'miniz elhamdülillah, kılanı, kılmayanı. Ama mü'minlere lâyık olan sıfatları söylüyorum ben. Sözümü ters anlama sakın ha! İnsan hayat boyunca bir zerre kadar hayır yapsa mutlakâ onun mükâfâtını görecekdir. Zerre kadar şer yaparsa onun da cezâsını görecekdir. Allah Kur`ân'da böyle ilân etmişdir. Muhbir-i sâdık Resûl-i Ekrem rahmeten-lil-âlemîn böyle haber vermiş, teblîğ etmişdir bizlere. Sonra, saîdler tarafına toplandınsa eğer, işte bayramın senin. Şakîler tarafına gittinse ağla! Ağlayamıyorsan niye ağlayamıyorum diye ağla! Bende ağlamak hissi mi kayboldu. Kur`ân-ı Kerîm'de var, âyetin meâlini söylüyorum sana. Paran var değil mi, irâden de var, istesen yiyebilirdin. Kimse seni ayıplamazdı. Belki Allah'ı incidir, Peygamber'i gücendirirdin, Ümmet-i Muhammed de terbiyesizlik yaptığın için, sana karşı kalbinden kırılırdı. Oruç yemek bir günah, âşikâr yemek ikinci bir günah, hem de daha büyük günahdır. Çünkü ahlaksızlık o. Komşun kâfir, komünist, lâ ilâhî, en büyük düşmanı olan bir millet, ölüsü var, insansan radyonu açamazsın o akşam, yani çalgı çalamazsın. Komşun hıristiyan, perhize girmiş, et yemiyor, çünkü hıristiyanlar perhize girince et yemez, karşısına geçip pirzola yiyen ahlaksızdır. Karışmıyorum kimsenin işine, insan oruç tutar tutmaz, Allah ile kendi arasındadır. Ben bu kürsüye çıktım, acabâ oruçlu muyum oruçsuz muyum, sen ne bileceksin benim ahvâlimi? Allah biliyor. Onun için mükâfâtını Allah hazırlamış. Gizli ibâdet bu. Oruç tutan mü'minleri, Cenâb-ı Hakk cennetine gizli alacaktır. Bâb-ı Reyyân'dan içeri dâhil olacaklardır ve şöyle söylecekler, "Biz gizli ibâdet yaptık, Allah da bizi gizli olarak buraya aldı" diyecekler. Arşın gölgesinde mi olmak istersin, yoksa nâra gidenlerden mi? Zebânînin hışmından yakalarını kurtaranlar bayram yapsınlar, bayram onlar için. Sırât, sırât, sırât, hem dünyâda var hem âhirette var. Dünyâda sırât, doğru yol, İslâm dînidir. İslâm yolunda doğru gidenler, sırâtı çabuk geçerler orada. Kim ki sırâttan kendini kurtardı, nâra düşmedi, bayram yaptı, cennete dâhil oldu, civâr-ı Mustafâ'da iskân old. Matlab-ı a'lâ maksad-ı rânâ olan Cemâl-i bâ-kemâl-i -ilâhî ile müşerref olanlar, onlar cennete girdiler yani bayram yaptılar. İşte bayram o, bayram o! Yoksa burada yersin, içersin, iki yere hizmet edersin, biri yüznumara, biri de mutfak. Şimdi bakın müslümanlar! Afv u mağfiret olacağız. Yarın İblîs bağıracak, nidâ edecek. Nasıl nidâ edecek, nasıl feryâd edecek? Bütün avanesini, ordusunu başına toplayacak. Onun avanesi vardır, insanlardan da vardır onun avanesi. Şeytanın avanesi vardır, insanlardan da. Cinlerden vardır, insanlardan da vardır. Diyecekler ki, "Ne oldun? Seyyidimiz, efendimiz, seni böyle kızdıran, seni böyle feryâd u figâna gark eden, gözyaşına gark eden nedir?". İblîs der ki, "Haberiniz yok mu? Allah mü'minleri, Allah'a karşı âbid ve zâhid olan mü'minleri, orucunu tutan mü'minleri, ibâdetini yapan mü'minleri, zekâtını, sadakâtını veren mü'minleri, kâffesini affetti, affa uğradılar. Hadi bugün onları meşgûl ediniz, içkiyle, zinâyla". Bugün ağzı oruçlu bir mü'min, bayramın birinci günü karakola düşecek, birisini dövecek, çünkü içki içecek, aklı gidecek. Parasınla deli oluyor. İçki içen bir adam, parasıyla deliliği davet etmekdedir, mecnûnluğu davet etmekdedir. Ey mü'minler! Şimdi bir kaç söz daha söyleyeceğim, bitiriyorum, uzatmayacağım, kısa kestim.
Namazın noksanlarını, iyi dinle, namazın noksanlarını sehv-i secde ikmâl eder. Vâcinin terk ve tehiri, farzın tehirinden sehv-i secde iktizâ eder, namazın noksanını bu ikmâl ettiği gibi, oruçlarda bazı yaptığımız noksanlıkların ikmâli fitreyledir. Fitresi verilmeyen oruç, muallakda kalacağını söylüyor, muallakda kalacak diyor, muallakda. Yani yerine vâsıl olmaz. Bizim mezhebimiz Hanefî olmak münâsebetiyle, zekât düşen yani nisâba mâlik olan fitre verir, nisâba mâlik olmayan fitre alır. Yardım bayramı bu, Ramazan Bayramı, Şeker Bayramı değil. Ramazan Bayramı, fıtır bayramıdır yani yardım bayramıdır, iftar bayramıdır, Allah'ın ziyâfet bayramıdır. Ve bu fitreyi bayram namazından evvel vermek lazımdır. Bizim mezhebimizde, nisâba mâlik olan kimse, yani zengin olan kimse, fitre verir. Yani zekât kime farz oluyorsa, fitreyi o vermekle mükelleftir, bizim mezhebimizde, Mezheb-i Hanefî'de. Fakat İmâm-ı Şâfiî Hazretlerinin mezhebinde, herkes fitre verir. Bu bir vazîfe-i dîniyyedir. Bizim milletimiz de cömerttir, cûd u kerem sâhibidir, biz bunu biliyoruz, en fakîri bile fitresini vermektedir ki çok isâbetli bir iştir. Emir değildir ama bir vazîfedir bu. Mutlakâ fitrenizi verin. Yani orucun rızâ-yı ilâhî ile yerine vâsıl olması için. Ve namazdan evvel veriniz. Bir gün Osmân ibn Affân radıyallahu anh Efendimiz Hazretleri, iki cihân serveri Peygamberimize gelmiş demiş ki, dikkat buyurun, "Yâ Resûlallah, dalgınlığıma rastgeldi, ben fitreyi bayram namazından evvel veremedim. Bayram namazından sonra versem olur mu?" demiş. Yâhud, "Verdim bir de köle âzâd ettim" demiş. İki rivâyet var. "Fitreyi verdim bir de köle âzâd ettim". Köle, köle. O vakitler esâret var, köle âzâdlığı filan var. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurmuşlar ki, "Bayram namazından evvel verdiğin fitreden aldığın sevâbın mükâfâtına nâil olmak için, bayram namazından sonra fitreyle berâber yüz tane köle âzâd etsen o sevâba nâil olamazsın". Acabâ anlatabildim mi? Bu da Ramazan'ın fazîletini göstermektedir. Bayram günü, sakın ha, fuhşiyatla, içkiyle, fışkıyla filan meşgûl olma. İbâdet ve tâatla meşgûl ol. Kabristanlara gidiniz. Bak düşününüz, geçen bayram hânemizde kimler vardı? "Efendi, aynen duruyoruz". Peki otuz sene evvel kimler vardı? Yirmi sene evler kimler vardı? Beyaz saçlı haminnen, nûr yüzlü deden, sofradaydı değil mi? Onlar nereye gittiler? Onlar, makbereye gittiler. Belki ömrümüzün son Ramazan'ını geçiriyoruz, son bayramını göreceğiz. Onun için kabristanlara gidersiniz. Kabristanlarda otları yolmayınız. Çiçekleri koparmayın, otları yolmayın, kabirleri çiğnemeyin. Kabrin üstüne basmak hâmile kadının karnına basmak gibidir. Vakit pek dar oldu, ne yapayım, kusûrumu affedin benim, uzattık hutbeyi sizlere. Bayramdır ama Allah, inşaallah burda kaybettiğinizin mükâfâtını maddî-manevî size verecektir. Kabirlere basmayın. Alâ kaderi'l-imkân, kenarlarında filan yürümeli. Kabrin üstüne basmak, hâmile kadının karnına basmak gibidir. Geçiyoruz. Otları koparmayın, çiçek ekin, sulayın kabirleriniz. Evvelâ tefekkür edin. Düşünün ki, bastığın toprak, nice mahbûbenin, güzellerin, güzel kadınların, güzel erkeklerin yüzleri, nice vezîr vüzerânın, pâdişâhların yanaklarıdır. Yanlarına sokulamazdın, şimdi üzerine basıyorsun. Yakın zamanda bize de o hâle geleceğiz. Bunu evvelâ bir düşün. Sonra kabrin kenarına var, kimse, selâm ver, selâm verdikten sonra otur, bildiğin sûreleri oku. Sûre-i Yâsîn okumak vesâir sûreler efdaldir fakat Cenâb-ı Hakk, "fakraû mâ teyessere mine'l-Kur`ân" demiş Kur`ân'da, neyi biliyorsan oku. Allahu Teâlâ kabûl edecektir ve meyyitine ikrâm edecektir. Bitti, onu da geçiyoruz.
Şimdi az evvel demiştim ki müslümanlar, bayram günleri, fukarâ için musîbet günleridir demiştim. Değil mi? Şimdi kulağını benden yana ver. Peygamberimiz zamanında olan bir hâdisâtı her sene ben söylerim, ki sizlerin ve bizlerin, îmânı olanların merhametini tahrîk edeyim diye söylüyorum bu kıssayı. Yine kalbinde îmânı olan, muhakkak sûrette bu kıssadan büyük ibret alacak ve hemen mürüvvetine elini atacaktır. Fahr-i risâlet bayram namazını kılmışlar, Mescid-i Şerîf'den dönmüşler geliyorlar, bakmışlar ki çocuklar oynaşıyorlar bayram günü. Yalnız kenarda bir çocuk, boynu bükük, ağlayıp duruyor, ufak bir yavrucak. Efendimiz çok rakîk idiler, çok ince. Hemen kırılırlardı. Onun için Cenâb-ı Hakk Kur`ân'da, "Habîbim, onların sözleri seni mahzûn etmesin" buyurmuşdur. Hemen kırılırdı Cenâb-ı Peygamber. Onun için Resûlullah Efendimize böyle hattâ birbirimizi çağırır gibi, Peygamber'in ismini çağırmak, hâfızlar mevlütte filan okuyorlar ya, "Yâ Muhammed" filan diye, insanın ameli habt olunur. Tevkîr ve ta'zîm lâzımdır Peygamber'e. Peygamberimiz çok merhametli ve şefkatlidir. Çünkü rahmeten-lil-âlemîn. Allah'ın rahmet sıfatının kâinâtta zâhir olmasıdır. Yani maddeten görülmesidir, gözle görülmesidir. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmişdir Peygamberimiz. Çocuğun ağladığını görünce hemen sokuldu yanına, geldi başını okşadı, "Evlâdım niye ağlıyorsun, bugün bayram, bak herkes seviniyor, çalıyorlar" dedi. Evet çalgı çalabilirsin bayram günü. Çalgını çal ama küfriyât, fuhşiyat çalma. Efendimiz müsâade etmiş çünkü. Hazret-i Ebâbekir'e demiş ki, "Herkesin bayramı var, bugün de bizim bayramımız bırak çalsınlar" demiş Hazret-i Ebâbekir Sıddîk'a Cenâb-ı Peygamber. Mazharını vurursun. Kötü şeyler yakışmaz insana. Fuhşiyat muhşiyat kötü şeyler. "Evlâdım ne ağlıyorsun, bugün bayram, bak herkes bayram yapıyor" deyince, çocuk, "Efendim ben ağlamayayım da kim ağlasın. Benim kimsem yok. Benim bir harpte, gazâda şehîd olmuş, ben kimsesiz kaldım. Onların oynamaya hakları var, sırtlarında güzel elbiseler var, giyinmişler, karınları tok. Benim ne sırtımda elbisem, ne karnımda lokma var. Ben ağlayayım mı sevineyim mi amca?" dedi. Efendimizi tanımadı evvelâ. Efendimizin mübârek gözlerinden yukarıdan aşağıya yaş döküldü. "Evlâdım, ister misin ben senin baban olayım, kabûl eder misin acabâ, ben seni hâneme götüreyim, baban olayım, babalığın yani, Âişe annen olsun, Fâtıma halan olsun, Hasan Hüseyin senin kardeşlerin olsun, Ali ammin olsun, ister misin?" deyince, "Sen Resûlullah mısın?" dedi. O vakit tanıdı. Cenâb-ı Peygamber o yetîmi aldı, başını okşadı ve omuzcağızına aldı Efendimiz onu hâne-i saâdetine götürdüler, yedirdiler, içirdiler, o vakit bayram yaptı yavrucak. Sen de Resûlullah'ın böyle bir nazarına uğrarsan, nazar-ı iltifât-ı Muhammedî'ye, o vakit bayram yapacaksın. Yâ Rabbi, senin habîbini kırdık, incittik, gücendirdik. Habîbinin bize nigâh-ı iltifât-ı Muhammedî ile bir kere bakmasını temin et yâ Rabbi. Sen şimdi Cenâb-ı Peygamber'in makâmında ol, böyle yoksulların, yetîmlerin gözyaşlarını sil ki, gözyaşı silenin gözünün yaşını Allah siler. Yoksulu sevindirenleri Cenâb-ı Allah yevm-i kıyâmette sevindirir. Hem dünyâda sevindirir hem ahrette. Allah ganîdir, "vallahu vâsiun alîm"dir. Hepinizin bayramını tebrîk ederim. Uzun seneler muammer olunuz. Ve size gene yalvarıyorum, bak, bayramdan sonra gene böyle cumalara filan gelin, bizim camiyi terk etmeyiniz. Yalnız benim camiye mahsûs değil, bütün câmilere gidin ve ibâdetinizi terk etmeyin. Bak kardeşlerim! Makûl düşününüz. Her geleninizden bir para alsak, bir bilet kessek, diyeceksiniz ki, "Hoca yevmiyeyi doğrultmak için bizi çağırıyor, bilet kesiyor" diyeceksiniz. On para almıyoruz, câmi bedâva, müezzin bedâva, imâm bedâva, niye yalvarıyoruz size, gelin câmiye. Ecrini Allah'dan istiyoruz yâhû. Ecrini Allah'dan istiyoruz. "Vemâ es'elüküm 'aleyhi min ecr". Allah'dan istiyoruz. Onun için devam edin. Şeytana tâbi olmakdan, kötü yollara gitmekten bir şey çıkmaz. Nihâyeti nedâmettir, felâkettir, âhu vâhtır. Allah yoluna gelin ki Allah sizi saâdete kavuştura.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 31 Temmuz 1981 (29 Ramazan 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.