Bayram Sevinci Kimler İçindir?

5 Mayıs 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi
Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri kendi vâridâtını şerh ve îzâh etdikleri Kitâbü'-n-Netîce nâmındaki eserinde buyuruyorlar ki :

لَيْسَ الْعِيدُ وَالْحُبُورُ إِلَّا لِأَهْلِ الْقُبُورِ
Leyse'l-'ıydu ve'l-hubûru illâ li ehli'l-kubûr.

Yani 'ıyd ve sürûr ehl-i kubûradır, gayrıya değil. Ve ehl-i kubûrdan murâd ehl-i fenâdır, gerek fenâ-i tabîî ve gerek fenâ-i irâdî. Zîrâ hadîsde gelir ki: "Sizden biriniz kable'l-mevt Rabb'ini görmez". Zîrâ Allâhu Teâlâ mahsûsâtdan değildir ki O'na hiss ta'alluk ede. Ve kâmil ve nâkıs hayât-i dünyeviyyede berâberdir ve illâ Hazret-i Mûsâ aleyhi’s-selâm görürdü. Maa-hâzâ Kelîmullâh iken yine hitâb-ı "لَنْ تَرَانِي" ile rü'yetden muhtecib oldu.

Pes, Hakk'ı rü'yet dünyâda fenâ-yı irâdî ve çeşm-i basîretledir, enbiyâ ve evliyâya olduğu gibi. Veyâ mevt-i tabîîden sonradır ki bu mevtde cesed-i kesîfden insilâh vardır ki cesed perde-i rûh ve sırrdır. Pes, hicâb-ı cesed mürtefi' olıcak çeşm-i rûha hâil kalmaz. Maa-hâzâ rûh dahi mahlûk olmakla fi'l-hakîka mutâlaa-i Hakk eden bâtın-ı rûhdur ki sırrdır. Velâkin 'avâmmın ba'de'l-mevti't-tabîî müşâhedesiyle havâssın mevt-i fenâî ile müşâhedesi miyânında fark vardır ki mevt-i fenâî ile müşâhede akvâdır. Ve ehl-i fenânın mevt-i tabîîden sonra müşâhedesi evvelkinden eclâdır ve gitdikçe terakkîdedir. Pes, havâss avâmmdan her vechile berterdir. Zîrâ tezkiyede tecliye vardır. Avâmm ise tezkiye ehli değildir.

Ve evliyâ ile enbiyânın ve enbiyâ ile rusülün ve rusül ile ulü'l-'azmin ve ulü'l-'azm ile Resûlullâh'ın 'aleyhi ve 'aleyhimü's-salâtü ve's-selâm hâlleri 'avâmm ve havâss hâlleri gibidir. Yani âhiretde nihâyetü'l-mü'minîn 'âriflerin dünyâda zevk etdiğidir ve âhiretde nihâyetü’l-'ârifîn dünyâda enbiyânın zevk etdiği ma'nâdır ve âhiretde nihâyetü'l-enbiyâ dünyâda mürselînin müşâhedesi mertebesidir. Ve 'alâ-hâzâ derecâtda bu vech ile tefâvüt vardır. Ve Cenâb-ı Nübüvvet'in derecesi fevka'l-külldür. Nitekim "وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ " ona dâlldir. Zîrâ burada "ba'z" ile murâd Cenâb-ı Nübüvvet'dir ki "ba'z" ile ta'bîr olunduğu tefhîm tarîkıyladır. Nitekim tenvîn-i tenkîrîden mefhûmdur. Yani bazı tenkîrden ta'zîm murâd olduğu gibi burada "ba'z" ile dahi ba'z-ı azîm murâddır. Ve derecâtda tenvîn dahi böyledir ki derecât-ı 'azîme murâddır. Ve sırrı ism-i a'zama 'ale't tafsîl mazhariyyetidir. Ve bu ihtisâsa işâret edip buyurmuşdur ki: "Benim Allah ile öyle bir vaktim vardır ki onda bana ne mukarreb bir melek ne de bir nebiyy-i mürsel yaklaşabilir".

Ve Sultânu'l-Ârifîn Ebû Yezîd Bistâmî kuddise sırruh onun makâmına duhûl murâd etdikde bir nûr-i şa'şaânî çakıp Ebû Yezîd'i ihrâk etmişdir. Pes, onun makâmı dûrdan seyr olunur, vech-i arzdan kevâkib seyr olunduğu gibi. Yoksa derûnuna duhûl etmek kimseye müyesser değildir. Zîrâ onun makâmı ihtisâs-ı ilâhîdir ki hiçbir ferd kesb ile ona vâsıl olmaz ve ihtisâs tarîkıyla dahi kimseye verilmez ve illâ şirket lâzım gelir. Mazhariyyet-i külliyye ise ferd-i vâhide münhasıradır. Pes, onunla mertebede müşterek olmak muhâldir, kamer ile sâir kevâkibin iştirâki muhâl olduğu gibi.

İşte herkesin netîce-i kemâli vardır ki netîce-i mukayyededir. Ve Resûlullâh'ın netîce-i kemâli netîce-i mutlakadır. Ve mukayyed mutlak ile berâber olmaz. İşte buradandır ki şeb-i mi'râcda Cenâb-ı Risâlet Hazret-i Mûsâ'ya mülâkî olup onun makâmını güzer etdikde Hazret-i Mûsâ ağlayıp, "Benden sonra geldi ve benden efdal oldu" dedi. Ve buna hased demezler, belki bükâ-i gayret derler ki herkesin nihâdında bu makûle ma'nâ îdâ' olunmuşdur ki isti'dâdından nâşî kendi hâline hursend olmayıp fevka'l-küll 'ulüvv-i tabaka gözler. Ve müsta'idd olmak bi'l-fi'l kemâli müstelzim olmaz.

İmdi bu makâmı bir hoş fehm edip öyle sultânın kapısında gedâ olduğunun dahi bir sultânlık olduğun bilip Hakk'a yüz bin hamd ve senâ eyle. Ve haddini bilip tecâvüz eyleme ve illâ menkûb olursun.

Listeye geri dön