Behlûl Dânâ ve Bazı Menkıbeleri

3 Ağustos 2015 tarihinde yayınlanmıştır.

Ehlullah
Allah bes bâkî heves

BEHLÛL DÂNÂ KİMDİR?

Ukalâ-yı mecânînin en meşhûrlarından biri olan Behlûl Dânâ hakkındaki bilgilerin büyük bir kısmı menkıbe mâhiyetindedir. Meşhûr halîfe Hârûn Reşîd devrinde yaşamışdır. İlâhî bir cezbeye tutuldukdan sonra acâib bir hâle bürünmüş, sözleri nükteli, davranışları mürşidâne bir hâl almışdır...Menkıbelere göre, mezarlıklarda ve harâbelerde dolaşır, yalnızlığı sever, zaman zaman çocukların maskarası olur, onlar tarafından taşlanır, ama bunları hep hoş karşılarmış...

Bazı kaynaklara göre Behlûl Dânâ, Hârûn Reşîd’in kardeşi, bazılarına göre yeğeni, bazılarına göre ise musâhibi yani nedîmidir. Halîfe Hârûn Reşîd’e gerçekleri hiç çekinmeden söylediği, bu kudretli hükümdârın hatâlarını hiç korkmadan yüzüne vurarak onu irşâd ettiği, bunun için eline geçen fırsatları hiç kaçırmadığı rivâyet edilir...

Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Abdülvehhâb eş-Şa‘rânî gibi büyüklerin eserlerinde O, bir "meczûb-i ilâhî" olarak gösterilmişdir. Ferîdüddin Attâr Hazretlerinin İlâhînâme’sinde ve Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin Mesnevî’sinde de ona âit menkıbeler anlatılmışdır...

Bütün büyük mürşidler gibi Muzaffer Efendi Hazretleri de zaman zaman, münâsebet düşdükçe Behlûl Dânâ'nın menkıbelerini anlatırlardı...Ses kayıtları ile tesbit edebildiklerimizden ve hatırımızda kalanlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istedik...


BEHLÛL DÂNÂ'NIN HÂRÛN REŞÎD'İN SALTANATINA BİÇTİĞİ DEĞER


Behlûl Dânâ bir gün, Hârûn Reşîd'e hitâben demiş ki:
Senin bu saltanatının değeri olsa olsa bir bardak sudur.
Hârûn Reşîd, Behlûl'ün sözünü küçümseyerek demiş ki : 
Sen aklını yitirmişsin. Ben şarkın en büyük pâdişâhıyım. Benim saltanatım altında nice milletler, nice şehirler, nice göller ve denizler var.
Behlûl Dânâ, Hârûn Reşîd'e şu teklîfde bulunmuş :
Eğer dürüst olur da sorularıma doğru cevap verirsen ben sana bu sözümü isbât ederim.
Hârûn Reşîd kendinden emîn bir tavırla Behlûl'ün teklîfini kabûl edince Behlûl Dânâ, Hârûn Reşîd'e iki soru sormuş. Birinci sorusu şuymuş :
Çölde susuz kalıp, ölüm hâline gelsen. Birisi çıkıp "Saltanatının yarısını verirsen sana su verip seni ölümden kurtarırım dese" ne yaparsın?
Hârûn Reşîd, hiç düşünmeden şu cevâbı vermiş :
Elbette ölmemek için adamın teklîfini kabûl ederim, nasıl olsa mülkümün geri kalan yarısı bana yeter.
Behlûl Dânâ, ikinci sorusunu sormuş :
Peki içtiğin suyu çıkaramasan, sen kıvranıp dururken birisi çıkıp "Mülkünün geri kalanını bana verirsen o suyu çıkartırım" dese ne dersin?
Hârun Reşîd, "Mecbûren veririm" deyince Behlûl Dânâ :
Gördün mü bak! Senin saltanatının değerinin bir bardak su kadar olduğunu isbât ettim işte...



BEHLÛL DÂNÂ'NIN HIRSIZI KABRİSTANDA BEKLEMESİ

Behlûl Dânâ'yı kabristanın yanında bir aşağı bir yukarı dolaşırken görmüşler. 


- "Ne bekliyorsun burada?" diye somuşlar...


- ”Hırsız paramı çaldı, hırsızı bekliyorum” demiş...


- ”Hiç hırsız buraya gelir mi, aklını mı kaçırdın sen?” demişler...


- ”Gelir, gelir, âkıbet (en sonunda) buraya gelir” demiş!!!



İKİ KURUŞLUK MİRAS

Behlûl'e :

"Filanca akraban öldü, büyük bir miras kaldı sana" demişler...


Behlûl Dânâ hemen mezarlığa doğru dönerek :


- "Bu kadar malı mülkü satıyorum, alan var mı?" diye mezarlığa doğru bağırmış...Oradan bir akıl hastası çıkmış :


- "Ben alırım" demiş...Behlûl : 


- "Kaça alırsın?" diye sorunca o akıl hastası :


- "İki kuruşa alırım" demiş...Behlûl de :


- "İki kuruşa sana sattım" demiş...

Bu hâdiseye şâhid olanlar :


- "Aman ne yaptın! Milyonlarca liralık mülk iki kuruşa satılır mı?! Dağıtsaydın ya!" deyince, Behlûl Dânâ demiş ki :



- "Yarın yevm-i kıyâmetde mal hesâbı kızgın sacın üzerinde verilecek. Milyonlarca lirayı tek tek şuna şu kadar verdim, buna bu kadar verdim diye sayana kadar, iki kuruşa sattım derim, kurtulurum! Üstelik alan da akıllı değil, görmüyor musunuz?!" demiş...



BEHLÛL DÂNÂ'NIN BELEDİYE REİSLİĞİNDEN İSTİFASI


Halîfe Hârûn Reşîd, temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını belirlemek, esnafın halkı aldatmasına mâni' olmak ve fiyatları kontrol etmek üzere Behlûl Dânâ'yı görevlendirmiş...(Efendi Hazretleri çoğu zaman bu gibi hikâyeleri zamânın şartlarına göre ve dinleyenlerin anlayabileceği gibi anlattığı için bu görevi belediye reisliği olarak belirtiyor)

Behlûl Dânâ, et için belirlenen fiyatları kasaplara ilan ettikden sonra çarşıya çıkmış. Bir kasabın önünde durmuş ve alışverişini bitirip dışarı çıkan bir müşteriyi durdurup, hangi cins et aldığını, ne kadar adlığını ve kaça aldığını sormuş. Adam, hangi cins etten ne kadar aldığını ve kaç para verdiğini söyledikden sonra bakmışlar ki kasabın verdiği et, fiyatı düşük olan cinsden üstelik de miktarı eksik çıkmış. Behlûl Dânâ, kasabı azarlamış :
Neden, daha düşük kaliteli eti, yüksek fiyata satıyorsun. Üstelik tartı da hîle yapmışsın. Utanmıyor musun?...
Kasap, ık-mık edip şöyle mazeret beyân etmiş :
Efendim, ne yapayım, çoluk çocuğum var, böyle yapmazsam geçinemiyorum...
Behlûl Dânâ, oradan çıkıp başka bir kasabın önünde durmuş. Oradan da bir müşteri çıkınca durdurup aynı soruları sormuş. Müşteri, miktarı, etin cinsini ve fiyatını söylemiş. Adamın elindeki paketi açınca, miktarın daha fazla ve etin belirlenen fiyattan daha ucuza satıldığı ortaya çıkmış. Behlûl Dânâ, kasaba sebebini sormuş. 

Kasap demiş ki :
Allah'a şükür ki, benin hâlim vaktim yerinde, Ümmet-i Muhammed' hizmet olsun diye, az bir kârla veriyorum...
Behlûl Dânâ, doğru saraya giderek, Hârûn Reşîd'in huzûruna çıkmış ve istifâsını vermiş. Behlûl'ün daha ilk günden istifâ etmesine hayret eden Hârûn Reşîd, sebebini sorunca Behlûl Dânâ şu ârifâne cevâbı vermiş :
Benim bu görevi sürdürmeme hiç gerek yok zîrâ Cenâb-ı Hakk bu işi mükemmelen yapıyor. Hîlekârlık yapanların belâsını veriyor, onlar hep sıkıntı içinde, geçinemiyorlar. Nâmuslu esnafa da bol bol bereketini veriyor, onlar da ferah fahûr yaşıyorlar..

HERKES ATEŞİNİ BURADAN GÖTÜRÜR!


Bir gün Behlûl'ü üstü başı dağınık, toz-toprak içinde gördüler. Onu bu hâlde gören, uzun bir yolculuktan dönmüş zannederdi. Behlûl Dânâ'nın bir veli olduğunun farkında olmayan, onu sıradan bir meczûb zanneden bazıları, onunla dalga geçmek ve eğlenmek kasdıyla sordular :

– "Ey Behlûl! Bu ne hâl böyle! Nereden geliyorsun? 

Behlûl'ün cevâbı hiç de onların bekledikleri türden değildi :

– "Cehennemden geliyorum!"

Soruyu soranlar kendi kendilerine: "İşte yine deliliği tuttu, böyle cevap olur mu?" diyerek tekrar sordular :

– "Peki, cehennemde ne işin vardı?"

Behlûl yine hiç istifini bozmadan aynı tavırla :

– "Ateş lâzım oldu da onun için gitmiştim..."

– "Peki, ateşi aldın mı bâri?..."

Behlûl cevap verdi :

– "Hayır, maalesef ateşi alamadım. Cehennemin bekçileri bana dediler ki :

- "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir!..."  

Beyt - Ziya Paşa
Bir kefendir âkıbet sermâye-i şâh u gedâ
Pes buna mağrûr olan mecnûn değilder de ya nedir
 BEHLÛL DÂNÂ'NIN KURU KAFALARA KOYDUĞU FİYAT ETİKETLERİ


Behlûl Dânâ, bir gün pazara üç tane kuru kafa getirerek, onları satışa çıkarmış. Her bir kafatasının üzerine farklı fiyatlar yazmış. Birincisinde "beş para etmez", ikincisinde "10 kuruş", üçüncüsünde ise "paha biçilmez" yazıyormuş...Bu duruma şaşırıp sormuşlar :

- "Ey Behlûl! Bu nasıl iş?! Bunların hepsi de kuru kafa, birbirlerinden farklı değil, neden fiyatları farklı olsun ki?

Behlûl Dânâ, elindeki kazığı birinci kuru kafaya vurmasıyla kazık geri tepmiş...

- "Bakın gördünüz mü?" demiş..."Bu adam hayatında hiç laf dinlemez, nasîhat kabul etmez biriydi, onun için buna fiyat biçerken 'beş para etmez' dedim...

Behlûl Dânâ, elindeki kazığı ikinci kuru kafaya doğru vurunca, kazık bir taraftan girip diğer taraftan çıkmış...

- "Bakın gördünüz mü?" demiş..."Bu adama da ne söylense bir kulağından girer diğerinden çıkardı...Yani nasîhatı dinler ama onu tutmaz, onunla amel etmezdi..."

Behlûl Dânâ, nihâyet elindeki kazığı üçüncü kuru kafaya vurunca, kazık kafaya saplanıp kalmış...

- "Bakın" demiş, "Bu adam hem nasîhat dinleyip onunla amel ederdi, hem de öğrendiklerini başkasına öğretirdi. İşte bunun için buna 'paha biçilmez' dedim...


BEHLÛL DÂNÂ'NIN HÂRÛN REŞÎD'İN TAHTINA OTURMASI

Birgün Behlûl Dânâ, Hârûn Reşîd'in sarayında dolaşırken hükümdârın tahtına oturmuş...Tabii bu büyük bir edebsizlik olduğundan saraydaki muhâfızlar Behlûl'ü derhal tahttan kaldırıp biraz tartaklamışlar...O ara Hârûnürreşîd gelmiş, bir de bakmış ki Behlûl iki göz iki çeşme ağlıyor...Onu teselli etmek üzere :

- "Behlûlcüm! Canını çok mu yaktılar? Ne olur ağlama, bir yanlışlıkdır olmuş, seni tanımamışlar, kusurlarına bakma" deyince, Behlûl :


- "Canımın yandığına ağlamıyorum ki" demiş...


Hârûn Reşîd :

- "Peki niye ağlıyorsun?" deyince.


- "Ben bu tahta bir defa oturdum diye bu kadar dayak yedim. Sen yıllardır oturuyorsun, kimbilir ne kadar dayak yiyeceksin diye düşünüp sana ağlıyorum" demiş...



www.muzafferozak.com
Listeye geri dön