Ukalâ-yı mecânînin en meşhûrlarından biri olan Behlûl Dânâ hakkındaki bilgilerin büyük bir kısmı menkıbe mâhiyetindedir. Meşhûr halîfe Hârûn Reşîd devrinde yaşamışdır. İlâhî bir cezbeye tutuldukdan sonra acâib bir hâle bürünmüş, sözleri nükteli, davranışları mürşidâne bir hâl almışdır...Menkıbelere göre, mezarlıklarda ve harâbelerde dolaşır, yalnızlığı sever, zaman zaman çocukların maskarası olur, onlar tarafından taşlanır, ama bunları hep hoş karşılarmış...
Bazı kaynaklara göre Behlûl Dânâ, Hârûn Reşîd’in kardeşi, bazılarına göre yeğeni, bazılarına göre ise musâhibi yani nedîmidir. Halîfe Hârûn Reşîd’e gerçekleri hiç çekinmeden söylediği, bu kudretli hükümdârın hatâlarını hiç korkmadan yüzüne vurarak onu irşâd ettiği, bunun için eline geçen fırsatları hiç kaçırmadığı rivâyet edilir...
Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve Abdülvehhâb eş-Şa‘rânî gibi büyüklerin eserlerinde O, bir "meczûb-i ilâhî" olarak gösterilmişdir. Ferîdüddin Attâr Hazretlerinin İlâhînâme’sinde ve Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin Mesnevî’sinde de ona âit menkıbeler anlatılmışdır...
Bütün büyük mürşidler gibi Muzaffer Efendi Hazretleri de zaman zaman, münâsebet düşdükçe Behlûl Dânâ'nın menkıbelerini anlatırlardı...Ses kayıtları ile tesbit edebildiklerimizden ve hatırımızda kalanlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istedik...
BEHLÛL DÂNÂ'NIN HÂRÛN REŞÎD'İN SALTANATINA BİÇTİĞİ DEĞER
Behlûl Dânâ bir gün, Hârûn Reşîd'e hitâben demiş ki:
Senin bu saltanatının değeri olsa olsa bir bardak sudur.
Hârûn Reşîd, Behlûl'ün sözünü küçümseyerek demiş ki :
Sen aklını yitirmişsin. Ben şarkın en büyük pâdişâhıyım. Benim saltanatım altında nice milletler, nice şehirler, nice göller ve denizler var.
Behlûl Dânâ, Hârûn Reşîd'e şu teklîfde bulunmuş :
Eğer dürüst olur da sorularıma doğru cevap verirsen ben sana bu sözümü isbât ederim.
Hârûn Reşîd kendinden emîn bir tavırla Behlûl'ün teklîfini kabûl edince Behlûl Dânâ, Hârûn Reşîd'e iki soru sormuş. Birinci sorusu şuymuş :
Çölde susuz kalıp, ölüm hâline gelsen. Birisi çıkıp "Saltanatının yarısını verirsen sana su verip seni ölümden kurtarırım dese" ne yaparsın?
Hârûn Reşîd, hiç düşünmeden şu cevâbı vermiş :
Elbette ölmemek için adamın teklîfini kabûl ederim, nasıl olsa mülkümün geri kalan yarısı bana yeter.
Behlûl Dânâ, ikinci sorusunu sormuş :
Peki içtiğin suyu çıkaramasan, sen kıvranıp dururken birisi çıkıp "Mülkünün geri kalanını bana verirsen o suyu çıkartırım" dese ne dersin?
Hârun Reşîd, "Mecbûren veririm" deyince Behlûl Dânâ :
Gördün mü bak! Senin saltanatının değerinin bir bardak su kadar olduğunu isbât ettim işte...
Bir gün Behlûl'ü üstü başı dağınık, toz-toprak içinde gördüler. Onu bu hâlde gören, uzun bir yolculuktan dönmüş zannederdi. Behlûl Dânâ'nın bir veli olduğunun farkında olmayan, onu sıradan bir meczûb zanneden bazıları, onunla dalga geçmek ve eğlenmek kasdıyla sordular :
– "Ey Behlûl! Bu ne hâl böyle! Nereden geliyorsun?
Behlûl'ün cevâbı hiç de onların bekledikleri türden değildi :
– "Cehennemden geliyorum!"
Soruyu soranlar kendi kendilerine: "İşte yine deliliği tuttu, böyle cevap olur mu?" diyerek tekrar sordular :
– "Peki, cehennemde ne işin vardı?"
Behlûl yine hiç istifini bozmadan aynı tavırla :
– "Ateş lâzım oldu da onun için gitmiştim..."
– "Peki, ateşi aldın mı bâri?..."
Behlûl cevap verdi :
– "Hayır, maalesef ateşi alamadım. Cehennemin bekçileri bana dediler ki :
- "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir!..."
 |
Bir kefendir âkıbet sermâye-i şâh u gedâ Pes buna mağrûr olan mecnûn değilder de ya nedir |
BEHLÛL DÂNÂ'NIN KURU KAFALARA KOYDUĞU FİYAT ETİKETLERİ
Behlûl Dânâ, bir gün pazara üç tane kuru kafa getirerek, onları satışa çıkarmış. Her bir kafatasının üzerine farklı fiyatlar yazmış. Birincisinde "beş para etmez", ikincisinde "10 kuruş", üçüncüsünde ise "paha biçilmez" yazıyormuş...Bu duruma şaşırıp sormuşlar :
- "Ey Behlûl! Bu nasıl iş?! Bunların hepsi de kuru kafa, birbirlerinden farklı değil, neden fiyatları farklı olsun ki?
Behlûl Dânâ, elindeki kazığı birinci kuru kafaya vurmasıyla kazık geri tepmiş...
- "Bakın gördünüz mü?" demiş..."Bu adam hayatında hiç laf dinlemez, nasîhat kabul etmez biriydi, onun için buna fiyat biçerken 'beş para etmez' dedim...
Behlûl Dânâ, elindeki kazığı ikinci kuru kafaya doğru vurunca, kazık bir taraftan girip diğer taraftan çıkmış...
- "Bakın gördünüz mü?" demiş..."Bu adama da ne söylense bir kulağından girer diğerinden çıkardı...Yani nasîhatı dinler ama onu tutmaz, onunla amel etmezdi..."
Behlûl Dânâ, nihâyet elindeki kazığı üçüncü kuru kafaya vurunca, kazık kafaya saplanıp kalmış...
- "Bakın" demiş, "Bu adam hem nasîhat dinleyip onunla amel ederdi, hem de öğrendiklerini başkasına öğretirdi. İşte bunun için buna 'paha biçilmez' dedim...