"Ben Namaz Kılmam Ama Benim Kalbim Temiz" Diyenlere Nasîhat

1 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki :
Sende abdest, namaz yok, bende zekat ve hac yok. Her ikimizde de aklımızı başımıza derleyip tövbe ve nedâmet de yok. Ne Allah'dan korkuyor ne Resûlullah'dan utanıyoruz. Sonra da, sıkılmadan "Sen bana bakma. Ben, namaz kılmam, oruç da tutmam ama, benim kalbim temiz. Şimdiye kadar hiç zekat vermedim, hacca da gitmedim ama, zekat verip hacca gidenlerin çoğundan iyiyim. Kimsenin tavuğuna kış, karısına pış demem" diye kendimizi savunuyor ve avunuyoruz. Oysa bu savunmanın bizi İblis'den daha aşağı bir derekeye düşürdüğünü bile düşünemiyoruz. Zîrâ kendini diğer insanlardan üstün, iyi ve üstün görmek Şeytan'ın sıfatlarındandır. Hani Allah İblis'e, "Adem'e secde eyle" diye emr ü fermân buyurduğu zaman, "Ben ona secde etmem. Çünkü ben Âdem'den hayırlıyım. Beni ateşden, onu toprakdan yaratdın. Ateş, toprakdan yüksek ve üstündür", cevâbını vermemiş miydi? Sen de tıpkı onun gibi, kendini başkalarından yüksek ve üstün görmekle, ibâdet ve tâ'atin olmadığına pişmân olup, nefsini hakîr bulacak yerde, saçma sapan bir savunma ile şeytanlaşmış olmuyor musun?
Hem hangi kalb temizliğinden dem vuruyorsun? Sen öylesine bir gaflet ve dalâlet katranına düşmüşsün ki, her tarafın kapkara olduğundan üzerindeki karaları göremiyorsun. Allahu Teâlâ'yı bildiğini iddiâ ediyorsun, Allah'dan korkmuyor, onun emirlerini yerine getirmiyor, nehiylerinden sakınmıyor, isyân ve kötülüklerden bir türlü kurtulamıyorsun. Rabbini bilenin kalbi temiz olur. Kalbi temiz olan da, Rabbine kulluk ve itâ'at eder. Mü'min kardeşlerini candan sever ve Rabbine kulluk ve itâat edenleri de asla hor hakîr görmez. Şeytan'ın bütün vasıfları ve sıfatları sende iken, "Kalbim temiz" palavranı kim yutar!
"Ben Peygamberimi de severim" dersin, âdet olduğu için, yapmayan ayıplandığı için, ele güne karşı çocuğunu yalnız sünnet etdirir ve bunu bile bir ma'rifet sayarsın. Oysa, böyle bir kudsî cemiyetde Allahu Teâlâ'nın kesinlikle yasakladığı, Resûl-i Zîşân'ın, meleklerin ve sâlihlerin kınadığı içkiyi, çekinmeden hem kendin içer, hem de misâfirlerine ikrâm edersin. Haram-helal tanımaz, eline ne geçse yutarsın, dedikodu, fitne ve fesadla milleti birbirine katarsın, yetîm hakkı, öksüz malı demez, ne bulsan cebine atarsın, sonra da kendini herkesden yüksek ve üstün tutarsın. Zekat vermezsin ama metresine binlerce lira harcarsın. Hacca gitmezsin ama yılda üç kere Avrupa'ya kaçarsın. Devlete ve millete vergi vermemek için bin bir sahtekarlık yapar, bankalara yeni yeni hesaplar açarsın. Hani Avrupa'ya gitdiğine göre milletinin asâletini, ırkının necâbetini, taşıdığın pasaportun haysiyetini koruyup kollayabilsen, yine aşk olsun derdim. Orada da, yılan gibi yerlerde sürüm sürüm sürünür, yabanın ne idüğü belirsizlerine sözüm ona Türk gibi görünür, el altından kaçakçılıkdan karaborsacılığa kadar türlü sıfatlara bürünürsün. Üç beş kuruş para sâhibi olunca, komşunun karısına, kızına göz koyar, yalan dolan, hiyle ve dalavere ile göz boyar, eline fırsat geçince fakîr fukarâyı soyar sonra da kendini herkesden yüksek ve üstün sayarsın.
Hased sende, hırs ve tamah sende, yalan ve iftirâ sende, kibir ve gurûr sende. Dedenin fakîr ve fakat nâmûskâr bir köylü, babanın çalışkan ve mütevazi bir memur olduklarını açıklamakdan çekinir, mezatdan aldığın eski zaman paşası resmini evinin baş köşesine asarak paşa oğlu, paşa torunu olmakla öğünürsün. Aslını inkâr edene ne derler bilir misin? Ben söylemeyeyim de, sen kendin bul. Onu buldukdan sonra, insaf ile kendini de bul da, bana anlat bakayım, senin kalb temizliği dediğin nedir, nasıl bir şeydir.
Bu kafayı ve bu iddiâyı bırak artık! Hem kendine, hem de etrâfındakilere yazık oluyor. Uyan bu gafletden, kurtul şu dalâletden! Gözlerin görür, kulakların işitir, elin ayağın tutar, kafan iyi kötü düşünürken kendine gel, kendini bul. Zîrâ bir gün gören gözlerin görmez, işiten kulakların duymaz, yürüyen ayakların yürümez olacak. O gün, bu hâllere neden ve nasıl düşdüğünü belki düşünebileceksin ama artık sana pişmanlık da fayda etmeyecek. Nefsine kul olmakdan kurtul, Allahu Teâlâ'ya kul ol. Kur'ân-ı Azîm'i kendine düstûr et, Hazret-i Muhammed'in elini tut. O mübârek eli tutan, Hakk'ın elini tutmuş demekdir. O ele bî'at eden, Allahu Teâlâ'ya bî'at etmiş demekdir. Unutma ki, kanmayan ağzın, belki bir yudum su içmeğe bile fırsat bulamadan ebediyyen kapanacak, doymayan gözlerine pek yakında topraklar dolacak, bir pirenin ısırmasına dayanamayan nâzik tenin, yılanlara ve çıyanlara yem olacak. Gecikmiş pişmanlığın ve yanıp yakınmanın hiçbir faydası ve yararı yokdur. Bir sözünle, sana tereddüd etmeden yüz binler gönderiveren dostlarının, o âlemde hiçbir yardımları olamayacakdır. Orada, derdine sırdaş, haline yoldaş bulamayacaksın. Kabrinde, tek başına ve amellerinle başbaşa kalacaksın. Evladların, kardeşlerin, arkadaşların seni kabre koyar koymaz hemen sorgulanacaksın.
Gel kardeşim! Elindeki kadehi kır ve at, elin arınsın. Alkol ile paslanan dilin, tevhîd ile arınsın. Kalb kadehine, aşk-ı ilâhîyi doldur, gönlün arınsın. Bu aşk bâdesi, mideni bozmaz, zihnini ve kuvve-i müfekkireni bulandırmaz, gül benzini soldurmaz. Fakat, seni öylesine mest eder ki, bu sarhoşluk dünya kadehlerinde bulunmaz. İnsan, hem de hazret-i insân olursun. Dilin zikr ile, şükr ile, gönlün aşk ile nurlanır. Ağzın helal yemekle, gözün helal görmekle, bütün a'zâ ve cevârihin helâl yoluyla kemâle ermekle şu'urlanır. Yoldaşın, îmân, sırdaşın sulehâ-yı zamân, rehberin Kur'ân-ı Azîmü'ş-şân olur.
"Elest"de nûş eden şerâb-ı 'aşkı
Mest olup bu dâr-ı mihnetden geçer
Okuyup anlayan kitâb-ı 'aşkı
Ta'lîm-i 'ulûm-ı kesretden geçer
Fehmeder 'ârif-i billah olanlar
Bende-i mürşid-i dergâh olanlar
"Men 'aref" sırrına âgâh olanlar
Sîret-pezîr olur sûretden geçer
Listeye geri dön