16 Mart 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Sultânü'l Enbiyâ Habîb-i Kibriyâ Muhammed Mustafâ sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimizin sıkıntıda olanların okuması için ta'lim ve tavsiye ettiği duâlardan biri de şudur :
اللَّهُمَّ رَحْمَتَكَ أَرْجُو فَلاَ تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ وَأَصْلِحْ لِي شَأْنِي كُلَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ
Allahümme rahmeteke ercû, felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete 'aynin, ve aslıh lî şe'nî küllehû, lâ ilâhe illâ ente.
Allahım! Senin merhametine öyle muhtâcım ki beni nefsim ile bir an bile başbaşa bırakma ve bütün işlerimi ıslâh eyle. Senden başka ilâh yok.
Resûl-i Ekrem Efendimizin ashâbına ve dolayısıyla bizlere ta'lîm ettiği bu özlü duâ da tıpkı diğerleri gibi nice hikmetlerle doludur.
İnsanın başına gelen derdler ve belâlar ister maddî ister ma'nevi olsun hep kendi nefsindendir. Sûre-i Nisâ'daki "مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ" âyet-i kerîmesi bu hakîkati beyân eder. Bir önceki âyet-i kerîmede "قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ" cümlesi ile beyân edildiği üzere aslında her şeyi ve her işi yaradan Allah'dır ama Allah hiç kimsenin kötülüğüne râzı değildir. Günâhı, ısyânı, kötülüğü kul kisbeder, Allah dilerse halkeder. Meselâ Allah bir kulunun içki içmesini istemez ama hikmeti gereği kulunu serbest bırakmışdır. Eğer o kul nefsi ile mücâdele etmez de canı istediği zaman içkiye el uzatırsa gökden bir el uzanıp da şişeyi ya da kadehi yere devirmez ve o kul o günâhı irtikâb eder. Âdetullah böyledir. Bunun hilâfına olan hâller hârikulâde hallerdir yani istisnâdır. İşte bu yüzden insan başına bir derd geldiğinde kendi nefsini levm etmeli, kusûru kendisinde aramalı ve o hatâsına tövbe etmeli ve Allah'ın merhametine sığınmalı ve O'na yalvarmalıdır ki hem o günâhdan hem de o günâhın sebeb olduğu ma'nevî sıkıntıdan kurtulabilsin.

Resûl-i Ekrem Efendimizin bu duâ ile işâret ettiği diğer bir husûs da kulun kötülüklerden uzak kalması ve dâimâ sâlih amellerle meşgûl olması mes'elesidir ki bu da ancak Allah'ın tevfîkiyle olur ve şu şekillerde tezâhür eder :
- Allah bazen kulunun işlemeye niyetlendiği bir günâhı, önüne bir engel çıkartarak onu muhâfaza eder. Buna tevfîk-i rabbânî denir. Bu, aynı insanda defalarca da olabilir. Bazıları bunu farkeder ve Allah'a şükreder, bazıları ise öyle gâfildir ki sanki bir fırsatı kaçırmış gibi üzülür. Yine aynı şekilde Allah bazen kulunu hiç niyeti olmadığı halde güzel işlere meylettirir, önüne güzel fırsatlar çıkartır. Bazı kullar bunu ganîmet bilir ve Allah'a şükreder, bazıları farkında bile olmaz. Bunlar gafletleri sebebiyle kötülüğe düşme tehlikesi yüksek olan kullardır. Bunların necâtı gafletden kurtulmalarına bağıldır.
- Cenâb-ı Hakk'ın kulunu kötülükden muhâfaza etmesinin diğer bir yolu da şudur. Allah kulunu kendi zikriyle ve ibâdeti ile meşgûl ederek onun kötülüğe meyletmesine mâni' olur. Allah dilediği kuluna iyilikleri ve hayırlı amelleri sevdirir ve kolaylaştırır, böylece o kul başkalarına zor gelen bir çok hayırlı işi seve seve yapar. Bu kulların öncekilerden farkı Cenâb-ı Hakk'ın lutuf ve inâyetiyle gafletden kurtulmuş olmalarıdır. Ancak henüz tezkiye-i nefs etmedikleri için yine de tehlike altındadırlar.
- Üçüncü bir yol daha vardır ki Cenâb-ı Hakk, bazı kullarını kötülüklerden korumak için onların kalbindeki kibir, riyâ, ucub, hased, kîn, hıkd, tamah, şehvet, gadab gbi şeytânî sıfatları temizler ve onların kalblerini kendi muhabbetiyle doldurur. Böylece o kullar aslâ günâha ve kötülüğe meyletmezler çünkü insanı kötülüğe götüren gafletden ve şeytânî sıfatlardan tamâmen kurtulmuşlardır.
Allahümme salli 'alâ mürşidinâ Muhammedin
ve 'alâ âlihî ve ashâbihî ecma'în