Beni Yakan Bendendir

16 Ağustos 2016 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri bir yaz günü Bayezid Câmisinin yanındaki Çınaraltı Kahvesinde otururlarken şu hikâyeyi anlatmışlardı :
Zamânın pâdişâhı, sarayındaki bir hasta için şifâ ararken, devrin büyük velîlerinden Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretlerinden yardım istemiş, kendisinden ricâda bulunmuş. Hazret-i Hüdâyî, "Bu hastanın şifâsı benim nefesimde değil, Şeyh Adlî Efendi'nin nefesinde, onu çağırım" deyince pâdişâh, Şeyh Adlî'yi çağırmış. Şeyh Efendi okumuş, hasta iyi olmuş. Fakat Haznedar Kalfa hasta olmuş bu sefer. Şeyh'i sevmiş, âşık olmuş Şeyh'e. Günden güne kız sararıyor, Haznedar Kalfa. Sultana duyurmuşlar. Sultan Hazret-i Şeyh'i ziyâfete çağırtmış. Emirle değil, ricâyla. Bir defa terbiyeleri müsâid değil öyle şeye. "Efendi, aşkdan anlar mısın?" demiş sultan. "Üstâdıyım" demiş. "Anlamak ne kelime, üstâdıyım" demiş. "Haznedar Kalfa size âşık olmuş, çâresine bakın bunun" dedmiş pâdişah. "Alırım ama düğün yapmam" demiş. "Allah'ın emriyle alayım ama düğün yapmam". "Sorun kendisine", sormuşlar, o da râzı olmuş. Bir nikah kıymışlar sarayda, Topkapı Sarayında. Hazret-i Şeyh Haznedar Kalfa'yı önüne almış, önünden yürütmüş. Gelmişler tekkeye. Haznedar Kalfa, saraydan ne gönderildiyse hepsini fukarâya dağıtmış, "Ben aradığımı buldum burada" demiş. Ne gördüyse! Bir testi su, bir posteki, bir hasır filan. Ne gönderdiyse pâdişah, hepsini dağıtmış, "Ben aradığımı buldum, bunlara ihtiyaç yok" demiş. 

 Bir müddet sonra Allah bir kız çocuğu vermiş. İsmini Gülçiçek Sultan koymuşlar. Kız dokuz on yaşına varmış, her tarafdan talebler gelmeye başlamış, kızı istiyorlar. Vezirler, paşalar, kumandanlar. Kime verse bir taraf kırılacak. Şeyh demiş ki, "Ben kızı bu şekilde vermeyeceğim, üç soru soracağım, sorularıma kim cevap verirse kızı ol alır, mihri odur kızın" demiş. İlân etmiş, "Kızımı almak isteyen, dünyâda en tatlı şey nedir, bana onu bildirsin, yâhud getirsin" demiş. Ama en tatlı şey. Uuuuh, kimi bal, kimi baklava, kimi tulumba tatlısı, kimi hanımgöbeği. Herkes ismini üstüne koyuyor, kartını. Meğerse bir de dervîş Mehmed varmış, Efendi'nin dervîşlerinden, o da kızı severmiş, Gülçiçek Hâtun'u, o da araya girmiş. Korkuyor da, Şeyh'den papara yerim diye. Fakat aşk azîz olduğu için kimse ses çıkaramaz. Muhabbet, aşk azîzdir. 
Gelen paketleri bir bir açıyorlar, hep tatlı, hep tatlı, en sonunda bir paket açmışlar, bir dil, koyun dili, haşlanmış. Şeyh demiş, "Kim gönderdi bunu?". Bakmışlar, Dervîş Mehmed. Fakîr ü hakîr pür-taksîr Dervîş Mehmed kulunuz. Şeyh Efendi, "Çağırın bana onu" demiş. "Ulan sen laf anlamıyor musun! Ben tatlı istedim, sen bana niye dil gönderdin" demiş. "Efendim, bu dünyâda en tatlı şey dildir, ondan tatlısı olmaz" demiş. "Âferin Dervîş Mehmed" demiş, "birini hak etdin". İlân etmiş, "Sualimizin birine cevap verdiler, ikincisi şu, en acı şeyi getirin bana". Herkes göndermiş, bakmışlar kezzap, tuz ruhu, arnavut biberi filan. Dervîş Mehmed gene bir dil göndermiş. "Ulan Mehmed buraya gel! Ne bu dil?". "Efendim dünyâda en acı şey dildir" demiş. "Silah yarası geçer, dil yarası geçmez" demiş. "Aferin be Mehmed" demiş. 
"Peki bana bir kahve yap bakayım" demiş. Dervîş Mehmed kahveyi sürmüş mangala, "Su neyi tesbîh ediyor?" demiş. Allahu Teâlâ'yı her şey tesbîh eder. Hiç bir şey yokdur ki Allah'ı tesbîh etmesin. Ama insanlar anlamazlar. Anlayan anlar, anlamayan anlamaz. "Ne tesbîh ediyor?" deyince çuvallamış Dervîş Mehmed, cevap verememiş. Şeyh Efendi "Öğren de gel" demiş. Suyun tesbîhâtını öğrenecek. Fokur fokur kaynıyor ya su. Kime sorduysa ııh, kimi Allah diyor demiş kimi Peygamber, ııh yok. Kimi Yâ Hannân, kimi Yâ Mennân, kimi Yâ Deyyân demiş, ııh. Sonra bir gün Gülçiçek Sultan kahveyi kaynatırken "Efendi Baba, bu suyun tesbîhâtı nedir?" diye sormuş. "Kızım o suyun tesbîhâtı, 'Beni yakan bendendir' diyor" demiş. "Ne demek o?" demiş. "Yağmur yağar, otlar büyür, ağaç olur, sonra kömür olur, sonra ateş olur yakar, suyu kaynatır, tekrardan havaya uçar. Onun için suyun tesbîhâtı budur, 'Beni yakan bendendir' diyor demiş. Gülçiçek Sultan cevâbı yazmış dışarıya, Dervîş Mehmed'e. Dervîş Mehmed cevâbı buldum demiş. Şeyh Efendi Dervîş Mehmed'i çağırmış, "Yap bir kahve bakayım bana". "Ne diyor?". "Beni yakan bendendir" diyor Efendim. "Haaa anladım" demiş, "Beni yakan da benden oldu" demiş. "Beni yakan da benden oldu" demiş. 

Efendi Hazretleri, "Allahu Teâlâ'yı her şey tesbîh eder. Hiç bir şey yokdur ki Allah'ı tesbîh etmesin ama insanlar anlamazlar" buyurarak işâret etdikleri âyet-i kerîme, Sûre-i İsrâ'daki, "تُسَبِّحُ لَهُ السَّمَاوَاتُ السَّبْعُ وَالأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ" âyet-i celîlesidir. 

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön