23 Şubat 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
HUTBE
Kâlallahu Teâlâ fî Kitâbihi'l-Azîz
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Sadakallahu'l-Azîm.
Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah diyerek gönüllerini süsleyen, Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretlerine secde ederek Hakk'a kurbet eyleyen, Hakk'a yaklaşan, kıyâmet gününe inanan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar!
Yine Allah'ın bize ikrâm etdiği, ulu ve azîm günlerin arefesindeyiz. Bunlar, Ramazân-ı mağfiret-nişânın, Ramazân ayının müjdecileridir. Fakay yetişeceğimiz, göreceğimiz kandil, Allah ömür verirse, pek azîm, pek manâlaı bir kandildir. Yani mübârek bir gecedir. Kandilden murâdımız minârelerde kandil yandığı için, o leyâle-i mübârekelere, mübârek gecelere kandil tabîr ediyoruz.
Bu gece ne olmuş? Bu gece Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece, Leyle-i Berat'dır,, Leyle-i Berat. Berat Gecesi yani. Bu Berat Gecesinin manâsı ne demekdir? Kâfirler, cennetden, rızâdan, rıdvândan, cemâlden berî olmuşlar, mü'minler, âşık-ı sâdıklar ise, cehennemden berî olmuşlardır, kurtulmuşlardır yani. Birisi cennetden tard olunuyor, birisi cennete dâhil oluyor. Buna binâen Esedullahi'l-gâlib Ali ibn Ebî Tâlib radıyallahu teâlâ anh Efendimiz Hazretleri buyurmuşlar ki, "Berat gününü oruçla geçiriniz ve gecesini ibâdetle ihyâ ediniz" buyurmuşlardır ki o akşam çok mühim. Bütün bir sene boyunca olacak hâdisâtın memûrlarına Hakk'ın verdiği emir ve tevdi etdiği emirlerdir, umûrdur yani. Meselâ bir adamın, bir kimsenin eceli, rızkı, başına gelecek olan felâketler, saâdetler, o gecede tefrîk olunur. O gece, ona müvekkel olan melâikeye emrolunur. Bir sene zarfında yani bir kandilden diğerine. Bütün defter-i a'mâl kaldırılır.
Sende iki tâne şâhid melek vardır. Biri sağ omuzunda, bir sol omuzunda. Buna Kirâmen Kâtibîn derler. İki melek, bizim efâl ü harekâtımızı yazar. Allah'ın buna ihtiyâcı yokdur, meleklere filan. Saltanat-ı ilâhiyye böyle kurulmuş, Allah devleti bu nizâm üzere kurulmuşdur. Bu Kirâmen Kâtibîn, bir sene zarfında yapılan suçu, hayır hasenâtı tahrir eder ve geçen Berat'dan bu Berat Gecesine kadar olan hâdisâtı kapatır, defterleri teslîm eder. Ve yeni defterler verilir. Eğer eceli bitdiyse o kimsenin, Hazret-i Melekü'l-mevt'e emir gelir, Cenâb-ı Hakk onu haberdâr eder ki işte şu ayda şu günde şu saatde şu dakîkada onun rûhunu kabzedeceksin diye. Ve o günden itibâren Melekü'l-mevt, yani bu iki kandil arasında, iki Berat Gecesi arasında öleceklerin peşine düşer artık, günde iki defa gelir, kendisini ziyâret eder gider. Akşam sabah. O yevm-i mevûda kadar. Ne gün vaad olunduysa o gün o ân geldiği vakitde, ne te'hîr olunur ne ta'cîl olunur. Ne acele olunur yani ne evvel ne âhir, neyse emr-i ilâhî o anda rûh kabzolunur. Onun için ehemm-i mühimm bir gecedir.
Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, o gecede yapılacak olan duâyı bize şöylece tarîf ediyor. Kulağını benden yana ver ve iyi dinle ve iyi ezberle. O gece duâ şöyle olacak. Allah her lisândan anlar. Efdali Resûlullah'ın talîm etdiği gibidir, Arabîdir ammâ Türkçe de okusan Allah kabûl eder, Allah anlar. İngilizce de okusan Allah anlar, kabûl eder yani. Duâ şu : "Yâ Rabbi, eğer benim ismimi şakîler, kötüler defterine kaydetdinse, oradan sil Yâ Rabbi, saîdler defterine kaydeyle". Duâ bu olacak, Türkçesi. "Yâ Rabbi eğer benim ismimi şakîler, kötüler, âsîler defterine kaydetdinse oradan sil Yâ Rabbi, Habîbin Muhammed hürmetine, sâidler defterine, iyiler defterine, sevdiğin kullar defterine ismimi kaydeyle". Çünkü insanların ellerinde nüfus kağıtları olabilir. Ki her milletin bu bir kâidesidir, hüviyet meselesidir insanlar için. Orada islâm kaydı vardır ama Allah defterinde islâm kaydı var mıdır, onu bilemiyoruz. Gene dünyâ nüfus kağıdında isimlerimiz temiz olarak kaydolunmuşdur. Fakat Allah defterinde sâbıkamız var mı, bunu düşünmek lâzımdır.
Hani biliyorsun ya, Râbia-i Adeviyye öldü. Ölmedi oldu! Mü'minler ölmez! Hayvanlar ve kâfirler ölürler. Çok mühim de zûhur etdi söyleyiverelim. Kabre koydular. Hikâye diye dinleme! Yakın bir zamanda senin ve benim başıma gelecek. Benim ve senin başına gelecek. Er geç bu böyle. Kurtuluş yok. Dünyânın son menzili, âhiretin ilk menzilidir. O gün için hazırlan. Tekrar tekrar ediyorum, tekrar tekrar söylüyorum. O gün için hazırlan. O günden sonra ağlamanın faydası olmaz.
Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme verilen kıymet ve ta'zîm-i ilâhî olmak münâsebetiyle, ümmetine gargaraya kadar tövbe müsâade edilmişdir, son nefese kadar yani. Fakat daha evvelden hazırlanmalısın. Hiç gençliğine, güzelliğine, kuvvetine, rütbene, kasana, kesene, orduna dayanma! Ölümden seni hiç bir şey kurtaramaz. "وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ velev küntüm fî burûcin müşeyyede". Demir kalelere girsen ölüm seni bulacakdır.
Âşıklar için, mü'minler için, vuslat-ı cemâl vardır, Hakk'a mülâkât vardır, Resûlullah'ın huzûruna varma vardır, Peygamber'in âgûşuna düşme vardır. Fakat kâfirler için çok acıdır, çok acıdır, çok acıdır. Sonra âsîler ve kâfirler ellerini ısırırlar, saçlarını yolarlar fakat kimse onların yardımına gelemez. Allah'dan başka nâsır yokdur.
O günler gelmeden evvel, o karanlık günler gelmeden, o korkunç demlere başın girmeden, o akabelere uğramadan, hemen bu âlemde fırsatı ganîmet bil, ömür kuşu vücûd kafesinden uçmadan Rabb'ine secde et, Allah'ına kulluk et ki, iki cihâna sultân olasın. Cennet sana hazırlanmışdır. Cehennem de gene insanlar için hazırlanmışdır.
Râbia-i Adeviyye büyük veliyyelerden idi. Yani evliyâ senin dediğin. Evliyâ velînin cemidir fakat bizde galat-ı meşhûr olduğu için öyle konuşabiliriz. Büyük veliyye idi. Kadın idi Râbia-i Adeviyye. Kadınlardan ehl-i islâm arasında, ehemm-i mühim kadınlardan bir tânesi. Muhadderâtü'n-nisâ var, fakat bu ileri gelenlerinden, ilk safda. Tâbiînden kendisi. Meselâ Hadîcete'l-Kübrâ, Fâtimetü'z-Zehrâ, Âişe-i Sıddîka, ezvâc-ı tâhirât, ashâbın bazı haremleri, mühim insanlar, kadınlar. Fakat bu tâbiînden çok ileri giden bir veliyyullah. Fakîrlerden bu.
Zenginlerden de Hârun Reşîd'in âilesi Zübeyde Hâtun'dur. Kulağınızda kalsın böyle. O kadar zâhid bir kadın ki, Kur`ân-ı Kerîm getirmişler kendisine, Zübeyde Hâtun şöyle açmış bakmış. Zebercedlerle, zümrüdlerle, yâkutlarla süslü bir Kur`ân-ı Kerîm. Çok kıymetli! Şöyle açmış Kur`ân'ı, şu âyet çıkmış : "لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ len tenâlül birre hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn". "Siz sevdiğinize nâil olamazsınız, sevdiğinizi vermedikçe". Bu âyet-i kerîmenin manâsı. Hemen çıkardı kölesine verdi o Kur`ân-ı Kerîm'i. "Çok sevdim, bunu sana vereyim ki sevgilime nâil olayım" dedi.
Yine Kabetullah'a su getiren kadındır bu, Kabetullah'a. Kabe'nin suları, Ayn-ı Zübeyde'dir, onun getirdiği sulardır. Rüyâda görmüşler. İyi dinle! Rüyâda görmüşler, "Yâ Zübeyde, Allah sana ne muâmele etdi?" demişler. Demiş ki, "Affoldum ve cennete dâhil oldum". "Elbet" demişler, Ka`be'ye su getirdin, huccâc-ı müslimîne". Demiş ki, "Ondan affolmadım. Allah dedi ki onun için, milletin hakkı vardır onun içerisinde. Ama bir gece çalgı çalınıyordu. Ezân okundu. Ben çalgıyı susdurdum, 'Susun! Ezân-ı Muhammed'i okunuyur' diye. Allah bunun için beni cennete koydu" demiş.
Var sen kıyâs eyle. Radyonu, televizyonunu filan böyle Ezân-ı Muhammedî okunurken açma. Edeb lâzımdır. Edeb lâzımdır. Ezânı Allah da dinlemekdedir. Sen ezândan bıkdınsa, ezân giderse yerine çan gelir. Çan giderse yerine kamçı gelir, sopa gelir yani. Onun için, sen Ezân-ı Muhammedî ki, Allah'ın vahdâniyyetini, Resûlullah'ın nübüvvetini i'lân eyleyen, insanları felâha ve necâta da'vet eden, Allah'ın da'vetnâmesinden hoşnûd ol ve çalgını edeben kapa. Geçiyoruz.
Gene bunu da söylemeden geçmeyeceğim, ezân meselesinden. Seyyidü't-tâife Cüneyd-i Bağdâdî kaddesallahu sırrahu'l-âlî Hazretleri diyor ki : "Bağdâd şehrinin neyleri durmadı ezân okunurken. Allah Cengiz âfetini verdi" diyor. Cengiz geldi ve ne yapdı, bütün müslümanları orada tahrib eyledi. "Çünkü ezân okunurken Ezân-ı Muhammedîye hürmeti kesdiler. Çalgılarını çalıyorlardı. Allah Kavm-i Nûh'a sel gönderdi, Kavm-i Muhammed'e ateş gönderdi " diyor. Söyleyen Seyyidü't-tâife Cüneyd-i Bağdâdî.
Daha anlatayım mı?
Bir eskici varmış. Fakat zâhirde eskici, hakîkatde sultân imiş. Bu zât-ı muhterem, kabri şimdi, içinizde belki var, ya biliyor ya bilmez, Antep'de, Gazianetep'de kabri. Ayakkabı dikerken, ezân başladı mı nasıl çekerse, öyle bırakırmış kendisi böyle. Bir daha bir şey sokmuyor. Allahuekber dedi mi ezân, böyle bırakırmış, hürmeten ezâna. Sonra ömrü dolmuş. Ömür sermâyesi dolmuş. Tabii hep gidilen yol gibi. Çünkü ne peygamberlere kaldı, ne hükümdarlara kaldı. Bindirmişler cansız ata. Cansız atdan murâdım tabut yani.
Aslında şecerdir ana korku verir tâbût
Aslında hacerdir ana ziynet verir yâkût
Götürürlerken yolda ezân okunmuş. Ezân okunuca lap diye tabut durmuş. On bin okka olmuş tabut, kimse ayağını atamıyor ileriye. Bundan murâdım ne? Mü'minler ölmezler. Mü'minler olurlar. Taşıyanlar kâdir olamadılar, ezân bitesiye kadar. Ezân bitdi, hafîfledi, kuş gibi oldu. Mü'minler ölmezler. Mü'minler olurlar.
Gelelim biz Râbia-i Adeviyye'ye. Kabre girdi, Melekü'l-mevt geldi.
Gelecek. Sana ve bana da gelecek. Bana ve sana da gelecek. Ömrünü bedavaya geçirme. Sarfetme ömrünün nefeslerinin sayılarını. Allahsız geçen ömürlerin, ondan büyük zarar yokdur. Îmânda dâim ve kâim ol. İbâdetini, Allah'a ibâdetini yerine getir. Üşenme, tembelliği terk et. İblis gelip sana şöyle söyleyebilir, "Sen gençsin daha, seksen yaşındaki dede gibi namaza mı başladın" diyebilir. Onların hiç birine kulak verme. İblisden murâdım, bazı iki ayaklı iblisler vardır, insan şeytanları, onlardan bahsetdim. Bildiğimiz İblis yani Hazret-i Âdem'e secde etmeyen İblis'e bir eûzü-besmele çekersin o kaçar gider. İnsan şeytanlarından Allah'a sığınırız, Yâsin okusan gitmez. Onun için hemen ibâdet ve tâat! Hemen ibâdet ve tâata!
Kabirden henüz ayak sesleri kesilirken, bir melek gelir. O der ki meyyite. İyi dinle! Bana ve sana yakın bir zamanda gelecek. "Ben daha çok gencim". Sen öyle düşün. "Küllü âtin karîb ,her gelici yakındır". Hemen geliverir. Daha dün Ramazandı, bu Ramazan geldi. Ecel de böyledir. Daha dün çoçukduk, sonra genç olduk, sonra dinç olduk, sonra da yaşlanıverdik. Hiç duymazsın yani nasıl gelip geçdiğini. İlkbaharda nasıl ki on beş gün içerisinde bütün şeyler meyvasını veriyor, yaza dönüyor iş, gençlik de böyle gelip geçer. Âkil olan kimse Rabbine ibâdet eder, Allah'a secde eder, Allah'a secde eder.
Allah'a muhtâc olduğun kadar secde et, ibâdet et. Allah'a muhtâc olduğun kadar. İyi düşün! Her anda muhtâcız. Gözümüzün nûrunu söndürse şifâ veremeyiz. Bir tarafımıza nüzul isâbet etdirse, şifâsı bizde değil. Doktor kendi derdine çâre bulamıyor. Hekim hakdır, doktor hakdır, gerçekdir ama bakıyorsun kalbçi doktor kalbden ölüyor. Kanseri tedâvî ediyorum derken kendisi kanser olup gidiyor.
Bak neler söylüyorum sana! Eğer Allahu Teâlâ sana ve bana düşünmek nimeti verdiyse ve gözlerimize ibret verdiyse, ibret nimeti, bak göreceksin bunları, hemen hatırlayacaksın. Onun için hemen ibâdet ve tâat!
Haramdan zinhâr kaçın! Maddî-manevî harâmdan kaçın! Ahlâkını tathîr et, temizle. Resûlullah'ın ahlâkı ile mütehallik ol. İbâdet ve tâatına dâim ol. Yakın zamanda bu müşkülât, bu sıkıntı üzerinden gidecek, ebedî sultanlığa erişeceksin. Vallâhi öyle olacak! Billâhi böyle olacak! Böyle yapmazsan çok ağlayacaksın, faydası olmayacak.
O melek gelir der ki, "Yaz" der meyyite. Çok acîb. İmâm-ı Suyûtî'nin kitâbından söylüyorum. "Yaz" der. Meyyit der ki, "Ne yazayım?" der. "Sevâblarını yaz" der. Efendim dünyâda bu kadar iş yapdık, hep unutduk. Yaaa! Rûh çıkar çıkmaz, ne yapdında kâinâtda hattâ birinin arkasından şöyle yapsan onu dahi hatıralayacaksın. Kılıç kından sıyrıldı mı. Kılıçdan murâdımız, rûh. Kın da vücûd. "Yaz" der. "Neyi?". "Hayır hasenâtını yaz" der. "Neyle yazayım?" der. "Parmağınla yaz" der. "Mürekkebim yok" der. "Tükürüğünle yaz" der. "Kağıdım yok". "Kefenine yaz" der. Onun için beyaz sarıyorlar kefeni. "Namaz kıldım, oruç tutdum, şunu yapdım, bunu yapdım, şöyle yapdım, şöyle yapdım, şöyle yapdım", biter.
Çünkü insan altmış sene yaşasa, on senesini çıkarsak, kalır ortada elli sene. Elli senede, iki bayram namaz kıldıysa senede eğer, yüz bayram namazı kılmış olur. Bak dinle! Hep sayılı başdan aşağı. Yüz bayram namazı kılmış olur. Beş vakit namaz kılanlar kurtarırlar işi. İlk hesâb namazdandır. Üşenme, "Kalbim temiz" deme. Hem kalbin temiz olsun, hem vücûdun temiz olsun. Hem zâhirin nûrlu, hem bâtının münevver olsun.
Biter. "Seyyiâtını" yaz der. Yapdığın seyyiâtı.
Eyvaaaah! Felâket! Efendiler! Bak dikkat buyrun, insâf ile düşünün. Sizi insaf, izân ve irfân ile düşünmeye çağırıyorum. Hep böyle çok acı. Bir adam günde bir günah işlerse. Ki biz günde on tâneden aşağı işlemiyoruz, on, on beş, belki yüz bazen de, gözümüzle, kulağımızla, ayağımızla, dilimizle filan, ben birden alacağım işi. Günde insan bir günah işlese, küçük günah olsa, bu da senede üç yüz altmış beş günah yapar. Bir günaha bir gün hapis cezâsı varsa âhiret hükûmetinde bir adamın bir sene için üç yüz altmış beş gün cehennemde kalması lâzım gelir. İstiğfâr Allah'a, tövbe! Tövbe istiğfâr! Hesâbını yapalım istersen. Hesâbla! Bir günah işlersen günde. Ya on tâne işlersen ne yapacaksın? Geçiyoruz.
"Günahını yaz" der. Nasıl yazsın? Hırsızlık yapdım, ekmeğini yediğim yere ihânet etdim, arkadaşımın karısına fenâlıkla bakdım, komşunun kızına, öyle ya! "Yaz!". Titrer eli meyyitin, "Yazamam" der. "Niye?". "Utanıyorum senden" der. "Yaaa! Benden utanıyorsun bunu yazmaya, ya yerin göğün sâhibi bilinen bilinmeyen âlemlerin mâliki olan Allah'dan utanmadın mı, ona karşı yapdın! Yaz!". O vakit başlar yazmaya. Yazdırır, boynuna dolarlar kefenini, çıkar gider. Arkadan Münkereyn gelir.
Efendiler! İstiğfâr ediniz, tövbe ediniz, tövbe edelim. Bu günler fırsat günleridir, harman günleridir yani. Allah'ın sevdiği gün. Vallâhi Allah diyeni Allah mahrûm etmez, kapısından seni beni boş çevirmez.
Evet, sonra Münkereyen, iki melek gelir. Herkesin ameline göre gelir. Sonra Allah'dan, Peygamber'den, dînden, îmândan sorarlar. Evvelâ sorguları, "Rabbin kimidir ve bu zât hakkındaki malûmâtın nedir?" derler, Hazret-i Peygamber için, sallallahu aleyhi vesellem. Eğer Peygamber'e bir muhabbetin varsa, O'nun sünnetini tutdunsa, "Nasıl tanımam, o benim peygamberim, Allah'n sevgilisi Muhammed Mustafâ, rahmeten-lil-âlemîn". Kurtardın paçayı o vakit. Eğer, "Ben bilmiyorum, ona müslümanlar peygamber derlerdi" dersen, ya, "İşittim ama üzerinde durmadım, ne muhabbetim var ne sevgim". Yandı. Kabrini ateşle doldururlar, giderler.
Şimdi biz gelelim Râbia-i Adeviyye'ye. Râbia-i Adeviyye'nin başına gelmiş aynı hâdise. Götürmüşler, kabre koymuşlar. Hazret-i Münkereyn gelmiş. Dedi, "Rabbin kimdir?". "Allah". "Ya peygamberin?". "Sebeb-i hilkat-i âlem, sebeb-i hilkat-i Âdem, mefhar-i mevcûdât, sâhibü'l-Kur`ân, sâhibü'l-seyfü ve'l-kalem, mahbûb-ı Kibriyâ, rahmeten-lil-âlemîn, Muhammed Mustafâ'dır". "Ya dînin nedir?". "Dînim Allah indinde yegâne dîn olan islâm dînîdir". "Ya mü'minler?". "Kardeşlerimdir". "Ya kıblen neresi?".
Para mı kadın mı? Yoksa câminin duvarı mı? Kıblen neresi, kıblen? Beytullah'a karşı dururuz, Allah'a secde ederiz, unutma sakın hâ!
"Kıblem Kabe". "Biz senin bu cevâbı vereceğini biliyorduk, rahat et" derler ve cennetden bir kapı açarlar kendisine. Tam gidecekler, tutmuş o iki melâikeyi. Bu veliyyullah bu! Velî bu! Allah'ın velîsi! Tutdu melekleri, "Gel bakayım buraya. Ben Rabbim Allah dedim, siz de kabûl etdiniz ama Allah beni kulluğa kabûl etdi mi?"
Senin davân, "Ben müslümanım" diyorsun ama Allah'ın defterinde ismin kayıtlı mı? Şakî misin, saîd misin? Lafı oradan getirdik.
"Peygamberim Muhammed Mustafâ dedim, sorun bakalım Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni ümmetliğe kabûl etdi mi? Dînim dîn-i islâm dedim, ismim islâm defterinde var mı?" Melekler âciz kaldılar, Cenâb-ı Hakk'a dediler, "Yâ Rabbi, bu bir acâib kul, bize böyle soruyor". "O benim sevgililerimdendir, bırakın onu kendi hâline" dedi, "bana bırakın Rabîa'yi". Bitdi o kadar.
Onun için o akşam yapacağın duâ bu : "Yâ Rabbi eğer benim ismimi kâfirler, şakîler, âsîler defterine yazdınsa, oradan sil, imhâ et". Ama bunu nasıl söyleyeceksin? Böyle benim konuşduğum gibi söylemeyeceksin. Ağlayarak söyleceksin, inleyerek söyleyeceksin, duyarak söyleyeceksin, tadarak söyleyeceksin. "Yâ Rabbi, benim ismimi kâfirlerin defterine, şakîlerin defterine, âsîlerin defterine yazdınsa, oradan sil yâ Rabbi. İsmimi saîdler, âşıklar, sâlihler defterine kaydeyle. Yok ismim hakîkaten sâlihler defterine kayıtlı ise, orada ibkâ et yâ Rabbi, ismimi silme oradan benim". Çünkü bir de bakıyorsun, akşamdan evliyâ sabahleyin maâzallah ayağı kayar gider. Tabii vilâyet-i âmme olanlar. Vilâyet-i hâssa müstesnâdır. Bunu ehline söyledik.
İşte o akşam, bize verilen, Cenâb-ı Peygamber'e, ikrâm olunan nimeti söyleyeyim. Şabân-ı Şerîf ki Peygamberimizin ayıdır, öyle söyüyor Peygamberimiz. Diyor ki, "Receb Allah'ın ayıdır, Şabân benim ayımdır, Ramazân ümmetimin ayıdır" diyor. "Şabân-ı Şerîf'in on üçüncü gecesi bana Cebrâil geldi" diyor Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. "Kum yâ nebiyyallah. Kum yâ hayra halkillah". Kalk demek yani. "Ey mahlûkâtın en hayırlısı olan Muhammed Mustafâ, fe tehecced, teheccüd namazı kıl" dedi. Ben teheccüde durdum.
Hiç teheccüd namazının ne olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsun. Bilenlerimiz vardır içinizde. Bilenlerden öğren. Nısfu'l-leylde, biraz uyudukdan sonra kalkılıp kılınan namaz. Sonra tekrar yatacaksın biraz uyuyacaksın, sonra sabah namazına kalkacaksın. Gece namazı. Bu namaz Peygamberimize farz idi, bize sünnet oldu. Resûlullah'ı sevenler, bu teheccüd namazına kalkarlar. Ekalli iki rekat, en fazla on iki rekatdır. Bize şimdi teheccüdden ziyâde kazâ namazı kılmak lâzımdır. Neyse, gene söyleyeyelim de böyle bulunsun kulağınızda.
"Fe tehecced, kalk teheccüd et, yâ Muhammed", sallallahu aleyhi vesellem. "Yâ hayra halkillah, yâ nûra arşillah, yâ resûle rabbi'l-âlemîn, kalk". Kalkdı Peygamber, namaza durdu. Tâ şafak sökesiye kadar. Şafak atdı, Cebrâil aleyhisselâm geldi.
Acaba namazında ne istedi Peygamberimiz? Allah'dan ne istedi? Kimi istedi bilir misin? Bizi istedi. Bizim böyle zaîfü'l-bünye olacağımızı, bir takım suçlar, günahlarla karşılaşacağımızı düşünerek bizim kurtulmamızı istedi. Onun için hep "ümmetî, ümmetî, ümmetî" diyor. Geçen hafta da anlatmışdım sizlere. "Fâtımam, Hasanım, Hüseyinim, Zeynebim, Rukıyyem, Abdullahım, İbrâhimim fedâ yâ Rabbi, ille ümmetim" diyor. Sabaha kadar bütün isteği o. Hattâ diyor ki Cenâb-ı Âmine, Resûlullah'ın annesi, radıyallahu anhâ, Peygamberimizin annesi, radıyallahu anhâ, Hazret-i Âmine, oğlum Muhammedim, sallallahu aleyhi vesellem, doğduğu vakitde onu kucağıma aldım, bakdım dudakları oynuyordu, kundakdaki çocuğun dudakları oynuyordu, yeni doğan çocuğun dudakları oynuyordu, bir şey söylüyordu. Kulak verdim dinledim. Ümmetî, ümmetî yani ümmetim, ümmetim diyordu". Bütün ömrü boyunca yapdığı ibâdet ve tâatında bizim kurtulmamızı, bizim necâtımızı Allah'dan istedi. Çünkü rahmeten-lil-âlemîn. Ölüm ânında da yani senin anlayacağın için böyle konuşuyorum, Peygamber ölmemişdir, bu âlemden başka âleme geçmiş, gözlerinde perde olmayanlar Peygamber'le görüşürler, sallallahu aleyhi vesellemle. "Nasıl söz bu efendi?". E bilmem, inşâallah o makâma çık sen de görüş. Öyle isbât edelim sana.
Diyor ki İmâm-ı Ali, "Yanındaydık" diyor, "Ayaklarından rûh çekildi yukarı doğru, hep dâimâ ümmetî, ümmetî, ümmetî diyordu. Sonra rûh göbeğine geldi, sümme refîku'l-a'lâ, sümme refîku'l-a'lâ, sümme refîku'l-a'lâ dedi. Sonra rûh çıkdı ağzından, gene sümme refîku'l-a'lâ, sümme refîku'l-a'lâ, sümme refîku'l-a'lâ dedi. Sonra, rûh tamâmen çıkdıkdan sonra, Efendimizin gene dudakları oynuyor, bir şey konuşuyordu, bir şey söylüyordu. Hemen kulak verdik, kaybetmeyelim diye. Ümmetî, ümmetî diyordu". O ânda da.
Şimdi, o gece yani Şabân'ın on üçüncü gecesi Peygamber ne yapdı teheccüdde? Bizim affımızı, bizim necâtımızı, bizim felâhımızı ve bütün insâniyyetin felâhını istemişdir Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. Sabahleyin Cebrâil geldi, "Müjde olsun yâ Resûlallah. Duân müstecâb oldu. Ümmetinin üçde biri sana bağışlandı" müjdesini verdi. "Duân müstecâb oldu, ümmetinin üçde birini Allah sana bağışladı". Dedi, "Yâ Cebrâil, ya üçde ikisi ne olacak bunların?". Eyvâh!
On dördüncü akşam gene Cebrâil aleyhisselâm geldi, nısfu'l-leylde. "Fe tehecced yâ Muhammed", sallallahu aleyhi vesellem, "Yâ nebiyallah, kalk teheccüd et, namaz kıl". Efendimiz gene gece kalkdı, namaz kıldı. Tâ fecre kadar devâm etdi. Cebrâil gene geldi, dedi, "Yâ Resûlallah, müjde olsun sana, Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri ümmetinin üçde ikisini sana bahş eyledi".
Allah bizi ümmet olarak rûhumuzu kabzetsin, o vakit kolaylaşıyor iş. Ama o îmânı kaçırırsak ne olacak? Geçiyoruz.
On beşinci gece Berat Gecesiydi. Gene Hazret-i Cebrâil geldi, "fe tehecced yâ Resûlallah, kalk teheccüd et. Peygamberimiz gene tâ fecre kadar yani şafak sökünceye dek, ibâdet etdi. Cebrâil nâzil oldu ve Hazret-i Peygamber'e dedi ki, "Bak semâya" dedi Cenâb-ı Peygamber'e. Efendimiz bir bakdı yukarı. Semâvâtın katları açılmış, melekler müjde veriyorlar, "Bu gece müjde olsun Rabbine secde edenlere". Bir kısımları diyor ki, "Bu gece müjde olsun, beşâret olsun, Allah'a rükû edenlere". Diğer bir takım melâike, gene müjde veriyor, "Bu akşam müjde olsun, beşâret olsun, bu gece Rabbine kıyâm edenlere ve kıraat edenlere ve Allah'ı tesbîh edenlere". Sonra Cebrâil nâzil oldu dedi ki, "Yâ Resûlallah, ümmetinin cemîsi sana bağışlandı" dedi. Peygamberimize iltifât-ı ilâhiyyenin bu gece tamam olmasıdır. Onun için bu geceyi, gene İmâm-ı Ali kerremallahu vechenin söylediği gibi söyleyelim, buyuruyor ki, "Gündüzü oruçla, akşamı da ne yapınız geceyi ibâdetle geçiriniz" diyor İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh.
Bu fırsatı ve ganîmeti fevt etme. Bu duâya da çok devâm et. İstediğin ve isteklerin yerine gelecekdir. Hiç deme ki, "Ben duâ etdim de Allah benim duâmı kabûl etmedi" deme. Duân kabûl olmuşdur fakat tehîr olunmuşdur. Çünkü sen senin hakkında istediğin şeyin hayır olup olmadığını bilemezsin. Allah verir sana bunu, âhiretde mükâfâtıyla mükâfâtlandırır. Hattâ dünyâda Allah'dan bir şeyi isteyip de o nimet eline geçmeden âhirete giden kimse, kendisine verilen nimeti gördüğü vakitde, "Keşke dünyâ yüzünde hiç bir duâm kabûl olmasaydı, hepsi âhirete taalluk etseydi" diye hayıflanacakdır. Bu müjdeyi vereyim sana.
O gece tesbîh et. Mevlûd-i Şerîf dinleyin, Kur`ân dinleyiniz, hayır hasenât yapınız. Eskiden böyle sıcak günlerde ibâdullaha su dağıtırlardı. Allah'ın en çok sevdiği şeylerden biri su dağıtmakdır. Ramazan gününde değil. Onu da gördüm çünkü. Ramazan gününde câminin bahçesine getirmişler, su dağıtıyorlar, öğle vaktinde. Deli mi, dîvâne mi! Su dağıtmak, iyi su vermek komşuya. Sen kirâcının suyunu kesdin gâlibâ, çıksın çabuk diye.
Allah sordu Cibrîl aleyhisselâma, dedi, "Yâ Cebrâil", iyi dinle!, "Seni vahiy meleği yapmasaydım, benî beşerden kılsaydım, insanoğullarından yani, bana nasıl bâdet ederdin?" dedi. Cebrâil aleyhisselâm, "Yâ Rabbi, sana üç ibâdetle ibâdet kılardım" dedi. "Bir tânesi, susuzlara su verirdim".
Paran varsa, köyünde, kentinde kuyu açdır, ark yapdır, su getir.
"Susuzlara su verirdim. İkincisi..."
Sen suyu kesme sakın hâ, kirâcı çıksın diye. Vâh vâh vâh vâh! İbâdullahı susuz bırakanlara yazık olsun, veyl olsun! Kâfirden de kesilmez su, domuzdan da kesilmez, hayvandan. Neyse, cehennem bedava halk olunmadı ya. Elbette ehli var, oraya girecek.
"Susuzlara su verirdim. Günahkârların günahını örterdim, söylemezdim".
Yaaa! Çok mühim! Birinin bir suçunu görüyorsun, hemen söylüyorsun, etrâfa dağıtıyorsun, onu rezil etmek için. Müslümana yakışmaz o. Sen settâr ol. Allah settâre'l-uyûbdur. Bir müslümanın bir günahını saklayanın Allah yetmiş günahını saklar yevm-i kıyâmetde. Örteceksin, söylemeyeceksin. Sonra bir de düşün kendi hâlini. Birinin günâhını söylüyorsun, şuna benziyorsun. Koyun sudan atlamış, kuyruğu kalkmış. Keçi gülüyormuş, koyunun kıçı açıldı diye. Kendi hep kıçı açıkdır. Onun farkında bile değilsin. Kendinin günahını gören başkasının günahını göremez. Setr et günahı.
"Üçüncü. Fakîr olan ibâdullaha", dikkat buyur, "fakîr olan ibâdullaha gizli gizli, kimseye göstermeden yardım ederdim. Geçinemiyor, ona gizli olarak yardım ederdim, halka bildirmeden, gizli". Böyle söyledi. Bir daha tekrar edelim, kafamızda kalsın diye. "Susuzlara su verirdim. Kulların günahını gizlerdim, örterdim. Fakra düşen kişilere ne yapardım, onlara gizli olarak yardım ederdim" dedi Cebrâil aleyhisselâm. Allah bilmiyor muydu? Biliyordu. Cebrâil'i konuşdurdu ki biz dinleyelim, biz ibret alalım, biz bu sıfatlarla sıfatlanalım, muttasıf olalım. Allah Celle Hazretleri buyurdu ki, "Yâ Cebrâil, senin bunları böyle yapacağını bildiğim için seni vahiy meleği yapdım" dedi. Fatebirû yâ ulu'l-ebsâr. Ey akıl sâhibleri, göz sâhibleri! Düşünün ve taşının ve böyle yapın.
Yâ Rabbi, ben şimdiden cemaatimin affı için ve ben kıtmîrin de affı için sana ilticâ ediyoruz. Yâ Rabbi, bizim isimlerimizi şakîler, âsîler defterine kaydetdinse oradan sil ve saîdler ve sâlihler ve âşıklar defterine kaydeyle. Bizi nefsimizle bir ân başbaşa bırakma. Sana ibâdet ve tâata mahkûm eyle. Habîbine bizleri bahş eyle. O gecenin feyzinden cümlemizi hissedâr eyle.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbesini, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 12 Haziran 1981 (9 Şaban 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.