Berat Gecesi - Hutbe - 27 Haziran 1980

5 Mart 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Hutbe

HUTBE

Kâlallahu Teâlâ fî Kitâbihi'l-Azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
حٰمٓۜ * وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ * إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ
Hâ-Mîm. Ve'l-kitâbi'l-mübîn. İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâraketin innâ künnâ münzirîn. Fihâ yufraku küllü emrin hakîm.
Sadakallahü'l-azîm.

Gönüllerinde Allah sevgisi ve lisânlarında Allah'ın ismi bulunan ve Cenâb-ı Hakk'ın varlığına, birliğine îmân eyleyen, O'nun habîbi, mahbûbu, mergûbu, mefhar-i âdem, sebeb-i hilkat-i âlem olan Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm sallallahu teâlâ aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin risâletini tasdîk eyleyen, yevm-i kıyâmete inanan, Hakk'In cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar!

Mühim bir günü idrâk etmiş bulunuyoruz. Yani bu akşam Leyle-i Berat'dır. Bu gece Cenâb-ı Hakk'ın mü'minlere cemâli, rahmeti, lutfu ve keremi, kâfirlere de kahriyyeti, zuhûra gelir. Yani mü'minler, müslimler, Allah'a kul olanlar, nerden gelip nereye gitdiğini arayanlar ve bilenler ve bulanlar, Hakk ile olanlar, bunlar, nârdan, cehennemden berî olurlar ve cennet beratlarını ellerine alırlar. İşte, mü'minlere cemâl-i ilâhînin tecellî etdiği gecedir. 

Hattâ İmâm-ı Hasen radıyallahu anh, babası hasen olan Ali'den, kerremallahu vecheh, İmâm-ı Ali de bütün peygamberlerin seyyidi bulunan Hazret-i Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâmdan şöylece rivâyet ederler, "Senede dört gece vardır. Bu gecelerden bir tânesi, Receb ayının ilk gecesi"...

Tabii Arabî ayları bilmezsin, hiç de merâk etmedin. Yalnız Ramazan ve Bayram'ı işitdin, babadan gördün, babadan bulduğun gibi, o şekilde gidiyorsun. Arabî ayları ezberleyeceksin. Çünkü Arabî aylarda büyük esrâr-ı ilâhî vardır, Allah'ın lutufları gizlidir, saklıdır. Bunları bilmek için ayları ezberlemek lâzım gelir. 

Receb ayının ilk gecesi. Şabân'ın on beşinci gecesi. Bir de iki Bayram gecesi. Bu akşam Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin tecellî etdiği ve Ümmet-i Muhammed'den hiç bir ferdin istisnâsız olarak, Allah tarafından, afv ve mağfiretidir, mağfiretinin ilânıdır. İstisnâsız olarak. 

Tabii şirk edenler Allah'a, onlar zâten mü'min değil. Şaraba devâm edenler, içkiye devâm edenler, onlar, içkiyi içdiği dakîkada, îmânı sırtından gömleğin sıyrıldığı gibi öyle sıyrılır îmânı. Onun için böyle içkiyle fışkıyla meşgûl olma. Nihâyeti iyi olmaz. Yarın yevm-i kıyâmetde de içki içenler kabirlerinden kalkdıkları vakitde, ellerinde suç âletleri, ağızlarından dilleri sarkmış, ağızlarından burunlarından kan gelerek ve irinler akarak huzûr-i Rabbü'l-âlemîn'e haşrolacaklardır. Birası, rakısı, şarabı, "külli müskirin harâmün". Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, "Her sarhoş edici şey haramdır" diye buyurmuşdur. Her aklı izâle eden şey haramdır. Sakın böyle şeyleri kullanma, müslümana, mü'mine, Muhammedîlere yakışmaz. 

Bir de sôfîliğine, zühdüne sarhoş olma. Malına, mülküne, kasana, kesene, rütbene sarhoş olma. Diğer içkilerin sarhoşluğu üç saat beş saat devâm eder, zühdüne ibâdetine sarhoş olanlar, makâmlarına, kürsülerine, rütbelerine sarhoş olanlar, ancak teneşir tahtasına kafası vurduğu vakitde ayılırlar. Ama işi işden geçmiş olur. 

Size iki yönünü anlatdık, hem maddî, hem manevî. Bir parça, bir mikdar söyledik. Müdmini'l-hamr, içkiye dâim olanlar bu geceden istifâde edemezler. Allah'a şirk koşanlar zâten mü'min değillerdir, müşrikdir onlar, Allah'ın adüvvü ve düşmanıdırlar. 

Hakk'dan gayrı ne şeyi kalbine sokdun, muhabbet etdinse, şirk olur. Kalbinden Hakk muhabbetinden, Resûlullah'ın sevgisinden gayrı olan şeyleri çıkar, at onları dışarıya. "Efendim, mal, mülk?". Mal da lâzım mülk de lâzım, servet ü sâmân da lâzım, rütbe de lâzım, makâm da lâzımdır ama bunlara muhabbet etmemelidir. İnsanın helâya ihtiyâcı vardır, ihtiyâcı var diye içine girip oturmaz, bütün ömrü boyunca. İhtiyâcı olduğu vakitde o işi görür. 

Makâm sâhibiysen adl ile hükm eyle, ashâb-ı mesâlihe, yani milletine ve devletine hâdim ol, hizmetinde bulun, vazîfeni yap. Yapmazsan mesûlsün, yemiş olduğun lokma haramdır. Senin lokmandan hâsıl olan menîyle gelecek olan çocuğun mayası haramdan binâ edilmiş olur. Rüşveti alanlar ve vereneler melûndur. "Er-râşî ve'l-mürteşî melûnûn".

Müdmini'l-hamr, içki içenler bu geceden istifâde edemez bu afvdan, bu afv-ı ilâhîden. Terkeyle. Ve terkedemezsen Allahu Teâlâ'ya çok ağla ve yalvar, gözyaşı dök, gözyaşınla secdegâhını sula, duânı Allah kabûl eder, kapısından kimseyi boş çevirmez. Günahın ne kadar çok olursa olsun, Allah'a rücû edersen, Allah günahlarını affeder. Affetmekle kalmaz, bazen günahları sevâba değişdirir, tebdîl eder. 

Üçüncüsü, cemiyetleri dağıtmak için iki tarafa laf götürüp getirenler, iki mü'minin arasını açanlar, fitne çıkaranlar, bu akşamdan istifâde edemezler. Üç günden fazla dîn kardeşiyle dünyâ metâı için darılmış, barışmamış, bunlar da bu akşamdan istifâde edemez. Ondan gayrı Ümmet-i Muhammed'in kâffesi afv-ı ilâhîye mazhar olur. Kâfirlere azâb vâcib olur. Çünkü kâfirler de cennetden berî olurlar. Onlara da cehennem emri çıkar. Cenâb-ı Hakk'ın celâli onlara tecellî eder, bu akşamda. 

Bu gece çok mühim! Bu akşam çok mühim! Bak sana bir mikdârını daha söyleyelim. Gene Abdullah ibn Ömer radıyallahu anh Hazretlerinden rivâyeten, o da Cenâb-ı Peygamber'den şöyle rivâyet etmiş, "Dört gece vardır, o gecelerde rahmet-i ilâhî tecellî eder. Hiç bir mü'min bundan ârî olmaz". Hakkıyla Allah'a kul olanlar, Allah yolunda bulunanlar, Allah'ın emirlerine riâyet edenler, Kur`ân-ı Kerîm'in ahkâmına, Kur`ân'ın emirlerine mutî olanlar, Allah'a âsî olmayanlar. "Şabân'ın on beşi, Aşr-ı Muharrem gecesi, Muharrem'in onuncu gecesi, iki Bayram gecesi". Bir Ramazan Bayramı gecesi, bir Kurban Bayramı gecesi. "Bütün Ümmet-i Muhammed rahmet-i ilâhîye müstağrak olur, afv-ı ilâhîye uğrar". 

Hattâ Hayder-i Kerrâr Esedullahi'l-Gâlib Allah'ın arslanı olan İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh radıyallahu anh Efendimiz Hazretleri buyurdular ki, "Sizler Şabân'ın on beşinci günü gündüz oruç tutunuz, gece de kâim olunuz. Zîrâ o akşam tecelliyât-ı ilâhî birinci kat semâya nüzûl eyleyip, şöyle nidâ ederler, 'Bizden isteyen yok mu?', bunu Allah ilân eder Ümmet-i Muhammed'e, 'Bizden isteyen yok mu istediğini verelim'. Ne istiyorsan, ne arzu ediyorsan. 

Kötülük isteme. Allah'ın râzı olmadığı şeyleri isteme. Ve hakkında hayırlı olanı iste. Evlâd da istesen hayırlısını iste, mal da istesen hayırlısını iste, rütbe de istesen hayırlısını iste Allah'dan. 

Üç peygamber geliyordu, Benî İsrâil zamânında, iyi dinle, kulağında bulunsun, bir mahlûkun kemiklerini gördüler, gâyetle cesîm bir mahlûkun kemiklerini. Çürümüş. Merâk etdiler, dediler ki, "Cenâb-ı Hakk'dan ricâ edelim, niyâz edelim, duâ edelim, şu hayvanı diriltsin de görelim" dediler. Birisi duâ etdi, "Yâ Rabbi kemiklerini birbirine yapışdır" dedi. Duâ müstecâb oldu, kemikler birbirne yapışdı. Biri de "Yâ Rabbi, tüylerini ve etlerini ve sinirlerini yapıştır bunun" dedi. Duâ müstecâb oldu, hayvan meydana geldi. Üçüncü peygamber ellerini kaldırdı, "Yâ Rabbi , hakkımızda hayırlıysa bunu dirilt, hayırlı değilse diriltme" dedi. Ve derhal o mahlûk dağıldı. Sonra Cenâb-ı Hakk vahy etdi ki, "Eğer hayır kelimesini koymasaydınız diriltecekdim, sizi yiyecekdi o mahlûk" dedi. 

Onun için ne iş yaparsan yap, hep Allah'dan hayırlısını iste. Kız evlâdın olsun, hayırlısı olsun. Erkek evlâdın olsun, hayırlısı olsun. Malın olsun, hayırlısı. Züğürt ol gene hayırlı züğürt ol. Onu temennî eyle. Çünkü hayırlı fakîr olmazsan hırsızlık yaparsın, uğursuzluk yaparsın, arsızlık yaparsın, yüzsüzlük yaparsın, başın belâdan kurtulmaz. Hayırlısı olursa fakîrliğin, sabr-ı cemîlle sabredersin, Resûlullah'la beraber cennete girersin. 

Cenâb-ı İmâm-ı Ali, kerremallahu vecheh buyuruyorlar ki, "Şabân-ı Şerîf'in on beşinci günü oruçlu olunuz. Gecesi de namaza kalkınız".

Kazâ namazı kıl. Çok kazân var. Efendiler! İyi dinleyiniz! Ben teblîğ ediyorum. Yâ Rabbe'l-âlemîn, şâhid ol. Şu oturduğunuz yerler, şu tavanlar ve sakifler ve üstünüzde bulunan eşyâlar dahi, şâhid olacakdır. Yevm-i kıyâmetde ilk hesâb namazdandır müslümanlar! Allah kulunu hesâba çekdiği vakitde, ilk namazdan çeker hesâba. Onun için sakın namaza boş vermeyiniz, gevşek davranmayınız, tembel olmayınız namazda. Kılanlara tenbîh ediyoruz, onlar da, namazı böyle süratli kılmasınlar, namazı bir nimet bilsinler. Zîrâ namaz mü'minin mi'râcı, Resûlullah'ın gözü nûrudur. 

O akşam duâ edip, Cenâb-ı Hakkâ duânı kabûl etdirebilirsin. "Yâ Rabbi, bana namazın tadını, lezzetini ver, beş vakit namaz kılmak lutfuna beni erişdir" diye. O akşam Allah'ın kapısına açılan eller boş dönmeyecekdir. O gece ne istersen Allah'dan alacaksın. İşte İmâm-ı Ali söylüyor, Esedullahi'l-Gâlib, "Allah der ki Celle Celâluhû Hazretleri, isteyin vereyim bu akşam. Benden isteyen yok mu vereyim". Yine, "Günahlarına tövbe eden yok mu ki onların tövbesini ben kabûl edeyim, affedeyim onları. Benden rızık isteyen yok mu rızık vereyim".

Yalnız rızıkdan murâdım, dünyâda yediğin, içdiğini topladığın değildir. Rızkın maddî ve manevî kısımları vardır. Maddî rızkı biliriz de manevî rızkı anlamayız. Manevî rızkı anlayan kişi sohbet-i Muhammediyye'den zevk alır, Allah sohbetinden, Allah zikrinden lezzet alır. Rızk-ı manevî bunlar. Kur`ân'ın ma'nâsını işitir ve duya ve anlar. Allah hidâyet eder kalbine. Rızk-ı manevîdir. Gözleri dîdâr görür. Bu âlemde Resûlullah ile buluşur. 

Hani biz sizlere söylemişdik, bir mürîd şeyhine gitdi, mürşidine dedi ki, "Efendi, bana bir duâ öğret ki ben Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi âlem-i ma'nâda göreyim".

Efendiler! Kim Resûlullah'ı âlem-i ma'nâda gördüyse, ona müjde olsun! Şefâat-i Resûlullah'a nâil olur o kimse, şefâatden mahrûm olmaz. 

Şeyhi ona söyledi ki, dedi, "Ey âşık! Niye Peygamber'i rüyâda görmek istiyorsun, uyanıkken görmeği niye istemiyorsun!". Rûhâniyyet-i Muhammediyye her yere hâzır ve nâzır, her yerde. Ama bilene, bulana, görene. Köre ne!

Şa'bân-ı Şerîf'in on üçüncü gecesiydi. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem diyor ki, "Ben Yatsı'yı kıldım ve yatdım, uzandım. Sonra bana Cebrâil aleyhisselâm geldi. Dedi ki, 'Yâ Resûlallah, kalk. Teheccüd namâzı kıl. Gece namazı kıl".

Bu gece namazında çok büyük fazîlet vardır. Biz beş vakit kılmıyoruz başka. Söylemeden geçemeyeceğiz. Yani yapmasak da öğrenmemiz lâzım geliyor. Allah'la irtibat temin etmek isteyen kişiler, Allah'la sevişmek isteyen kişiler, bu  gece namazına kalkmalıdır. Herkes el ayak çekdikden sonra kalkmalısın, Hakk ile başbaşa kalmalısın. Kişi sevdiği ile berâber tenhâ yerlere gider, tenhâda kalmalısın.  Münâcâtın, isteğin Allah ile senin aranda olmalıdır. Teheccüdde bu vardır. Peygamberimize farz idi, sallallahu aleyhi veselleme, bize sünnet-i seniyyedir. Fakat teheccüde kalkmayan bir sâlik, içinizde varsa eğer böyle Allah'a karşı nefsini satmış olan kimse, teheccüde kalkmayan sâlik, yolundan zevk alamaz. Tarîkından, gitdiği yoldan, Allah'a gitdiği yoldan zevk alamaz. Mutlakâ gece teheccüde kalkması lâzımdır.

"Kalk Yâ Resûlallah teheccüde". "Kalkdım" diyor, "tâ gün ağarıncaya kadar, namaz kıldım, duâ etdim ümmetim hakkında". 

Çünkü Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bütün ömrü boyunca, gecede ve gündüzde, kıyâmında, rükûunda, secdesinde, dâimâ bizi Allah'dan isterdi, ümmetini isterdi. Bize rahîm ve raûfdu ve şefîk idi. Onun için Cenâb-ı Allah kendi isimlerini peygamberine vermişdir, sallallahu aleyhi vesellem. 

Ortalık ışımaya başladı yani şafak sökdü, Cebrâil nâzil oldu, "Yâ Resûlallah etdiğin duâ müstecâb oldu"...

İyi dinle! Kulağını benden yana ver! Kulağından gaflet pamuğunu çıkar! Buradan girip buradan çıkmasın. Yanlış anladığını da bana sorabilirsin sonradan.

"Yâ Resûlallah müjde olsun sana! Duân müstecâb oldu". 

Elbet ki müstecâb olacak. Hiç mahbûb-i ilâhî olan Muhammed Mustafâ duâ eder de, O'nun sevgili Allah'ı, O'nun duâsını kabûl etmez mi!

"Ümmetinin üçde birini Cenâb-ı Hakk afv u mağfiret buyurdu".

Cenâb-ı Peygamber bu müjdeyi aldı, sevindi, bir tarafdan da üzüldü. "Ya üçde ikisi?" dedi, "ya üçde ikisi ne olacak?" diye sordu. "Bu kadar haber Yâ Resûlallah. Hakk tarafından sana gelen selâm-ı ilâhî ve müjde ve tebşîrât".

On dördüncü gece oldu. Gene Efendimiz Yatsı namazını kıldılar, yatdılar biraz. Gene Cebrâil aleyhisselâm geldi. Efendimizin mübârek ayakları altına mübârek cemâlini koydu. 

Cebrâil aleyhisselâm kâfûrdan halk olunmuşdur. melekler nûrdan halk olunmuşdur. Cebrâil hilkiyyeti kâfûrdandır. İnsanlarınki toprakdandır. Şeytan'ınki ateşdendir. Kimin nefs-i emmâresi nârî olursa kimse mutî olamaz. Çünkü ateşi yakdığın vakitde ateş yukarı doğru gider, aşağı doğru gitmez. İnsanlar türâbî olursa, o adam, adam olur. Zâhiri adam olduğu gibi bâtını da adam olur. Nârî olanlar güçdür biraz. Sen nârını nûra tebdîl etmek için Kur`ân-ı Mübîn'e sarıl. O avkit nârın nûra tebdîl olunur. Zulmetin nûra tebdîl olunur. Dalâletin hidâyete tebdîl olunur. Görmüyor musun? Her yere güneş ışık vermekde. Hakk Teâlâ böyledir. Bütün nûrâniyyetini, rahmet-i ilâhiyyesini her tarafa tevdi etmekdedir fakat sen bunun farkında değilsin. Hemen Cenâb-ı Hakk'ın rahmetine sığın.

Geldi mübârek cemâlini Efendimizin ayakları altına koydu. Hazret-i Cebrâil diyor ki "Ben o güne kadar niye kâfûrdan halk olunduğumu bilemezdim. Anladım ki Resûlullah'ı uyandırmak için gönderileceğim. Resûlullah'ı incitmeden uyandırayım diye. Soğuklukla". Kâfûr soğukdur çünkü. Uyandırdı. "Fe tehecced Yâ Resûlallah, kalk teheccüd vaktidir ve mübârek bir gecedir, iste ümmetini". 

Peygamber bilmiyor değil. Resûlullah ile Cebrâil konuşuyor sen ve ben duyalım öğrenelim diye. Şabân'ın on üçüncü gecesi neymiş, on dördüncü gecesi neymiş, on beşinci gecesi neymiş, onu öğrenelim diye.Sakın Peygamber bilmiyor zannetme hâ! Dar görüşlü olma öyle. Ulûmun evveline ve âhirine câmi olan Muhammed Mustafâ'dır. Hüviyyet-i Rabbânî'dir, Mir`ât-ı Hakk'dır Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem.

"Kalk yâ Resûlallah, bu gece on dördüncü gece, buyrun teheccüd namazına". Efendimiz gene tâ fecre kadar namazda bulundular. Gene rükûunda ve secdesinde ve kavmesinde ve celsesinde ve tesbîhâtında hep "ümmetî, ümmetî" diyerek Cenâb-ı Hakk'dan ümmetini taleb etmekdeydi. Ortalık ışıdı. Cebrâil nâzil oldu, "Yâ Resûlallah, müjde olsun, ümmetinin üçde ikisi sana bağışlandı". "Memnûn oldum yâ Cebrâil, ya üçde biri ne oldu?" dedi. İstiyor ki hepsini affetdirsin. Ki yarın Makâm-ı Mahmûd Hazret-i Muhammed aleyhisselâma verilecek ve şefâat-i kübrâ O'a tevdi olunacak ve kalbinde zerre mikdarı îmânı olan, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" diyen kimseleri Cenâb-ı Peygamber şefâatiyle nârdan kurtaracakdır. Müjde olsun sizlere ve bizlere!

"On beşinci geceydi" diyor gene Cenâb-ı Peygamber, sallallahu aleyhi vesellem, "gene Cebrâil bana geldi, 'fetehecced yâ Resûlallah, kalk teheccüd et, namaz kıl, teheccüd namazı kıl' dedi. Kalkdım ve kıldım. Tâ fecir sökünceye dek. Fecir zamanı Cebrâil nâzil oldu, 'Müjde Yâ Resûlallah! Ümmetinin kâffesi sana bağışlandı" dedi.

Yalnız dört kişi, dört sınıf, bak tekrar ediyorum. Bir, Allah'a şirk koşan. İki, içkiye tövbe etmeyenler yani içkiye devâm edenler. Devâm et sen, fıçıyı bitirirsin yakında! Üç, anaya babaya âk olanlar. Dört, iki kişi arasını açıp, üç günden ziyâde konuşmayanlar, dünya metâı için. "Vay senin çocuğun benimkine vurdu". "Senin kedin benim köpeğime saldırdı" filan, bu kabilden yani. İnsan bir adamla konuşmayabilir. Bu konuşmamak da buğz-i fillah, hubb-i fillah iledir. Yani Allah için konuşmayacaksın, Allah için konuşacaksın. Nefsin için değil. 

Hazret-i Mûsâ'ya Hazret-i Allah sordu, "Yâ Mûsâ, benim için ne yapdın?". "Namaz kıldım". "O senin bineğindir, mirâcındır, abdiyyetinin teşekkürüdür". Kulluğunun teşekkürü, vücûdunun teşekkürü yani. "Oruç tutdum". "Cehenneme kalkandır". "Zekât verdim yâ Rabbi". "Kimin malını kime verdin? Cümle mülkün sâhibi benim. Ya benim için ne yapdın?". Hazret-i Mûsâ durdu. Allah Celle Hazretleri buyurdu ki, "Yâ Mûsâ, benim için yapılacak olan şey şudur. Benim için seveceksin, benim için sevmeyeceksin. Benim için konuşacaksın, benim için konuşmayacaksın".

İşte bu dört ve beş zümre ki âku'l-vâlideyn de var içerisinde bir rivâyete göre, beş sınıf kimse bu akşamdan istifâde edemez. 

"Yâ Resûlallah, ümmetinin kâffesi sana bağışlandı ve afv-ı ilâhîye uğradılar ve cehennemden berî oldular, ateşden berî oldular, cennete dâhil oldular. Bak semâya" dedi. "Bir de bakdım" diyor Cenâb-ı Peygamber, "semâvâta ki ne göreyim. Birinci kat semâ açılmış, bütün melâike cümlesi kıyâmda, Allah'ı tesbîh edip, Ümmet-i Muhammed'in afv u mağfireti için Allah'a yalvarıyorlar". Bizim için. "İkinci semâda bulunan melâike rükûda, onlar da Cenâb-ı Hakk'a rükû ediyorlar ve rükûda olarak tesbîh ediyorlar ve Ümmet-i Muhammed'i Allah'dan diliyorlar. Üçüncü kat semâdaki bulunan melâike, tahiyyâta oturmuşlar, Allah'ı tesbîh ediyorlar. Ve böylece nihâyetine kadar. Ve melekler bağırıyor, 'Müjde olsun bu akşam Allah'ı tesbîh edenlere! Müjde olsun bu akşam Allah'ı tevhîd edenlere! Müjde olsun bu akşam Allah'a kıyâm edenlere! Müjde olsun bu akşam Allah'a rükû edenlere! Müjde olsun bu akşam Allah'a kavme ve celse edenlere! Müjde olsun bu akşam Kur`ân-ı Kerîm'i tilâvet edenlere! Müjde olsun bu akşam istiğfâr edip günahdan kurtulanlara'.

Hattâ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki, "Ümmetimden bu akşam cehennemden affolacak olan zümre, Benî Kelb kabîlesinin koyunlarının tüylerinin sayısıncadır". Arab'da bir kabîle varmış, ashâb anlatmak için, o kabîlenin koyunlarının tüyleri çok sıkıymış, çok olurmuş tüyleri, onları beyân için, kesretinden kinâye, diyor ki, "Benî Kelb kabîlesinin koyunlarının tüylerinin sayısınca ümmetimden nâra müstehak olanlar bu akşam dâhil-i cennet olurlar" diyor. 

Bu akşam fırsatı ganîmet bil, sakın uykuyla vaktini geçirme. İbâdet ve tâatda bulununuz ve Kur`ân-ı Kerîm okuyunuz ve ölmüşlerinizin rûhları için onlara su sebîl edin, rızık verin, yoksulları doyurun, ağlayanların gözyaşını siliniz. Fırsatı ganîmet bilin. Ey aklım başımda diyen! Belki ömrünün son Berat'ını geçiriyorsun. Fırsatı ganîmet bil. Bir daha bu eline gelmez. Kervan bir kalkarsa o tarafa doğru bir daha geri dönmek yokdur. Geçiyoruz. 

Hazret-i Âişe Ümmü'l-Mü'minîn, mü'minler annesi, Hazret-i Hümeyrâ annemiz, "Efendimiz yatsı namazından mescidden geldi ve biraz uzanmışdı, ben de uzandım" diyor. "Sonra uyandım bakdım, Efendimiz yok hânede, hâne-i saâdetde. Acaba nereye gitdi diye çıkdım dışarıya. Nereye gider? Belki bu akşam İmâm-ı Ali'nin yani kızı, kerîmesi, pek sevdiği Fâtımetü'z-Zehrâ'nın hânesine, İmâm-ı Ali'nin hânesine gider diye oraya gitdim,, kapıyı çaldım. İmâm-ı Ali ve Cenâb-ı Fâtımetü'z-Zehrâ kalkdılar". "Nedir?", "Resûlullah sizde mi?", "Hayır bize gelmedi, bilmem nereye gitdi". "O vakit beraber çıkdık" diyor İmâm-ı Ali, hep berâber. Bütün Ehl-i Beyt-i Mustafâ ile beraber, İmâm-ı Hasan ve İmâm-ı Hüseyin, Cenâb-ı Fâtımetü'z-Zehrâ, Hazret-i Hafsa, Hazret-i Âişe ve Cenâb-ı Aliyye'l-Müretzâ. "Çıkdık beraber, bakdık, Baki Kabristanı" diyor. Baki Kabristanı var, içinizde gidenler var, Medîne-i Münevvere'nin yanında böyle. "Oradan bir nûr-i Muhammedî zuhûr etmiş, gördük ki nûr-i Ahmediyye oradadır, gitdik oraya vardık ki, bakdık ki Peygamberimiz sallallahu teâlâ aleyhi vesellem, secdeye kapanmış ve şöyle duâ ediyor, nidâ ederek, yüksek sesle, "Azâb edersen yâ Rabbi kullarındır, affedersen eraheme'r-râhimînsin" diyor, bizim için ağlıyor. O vakit Cenâb-ı Fâtımetü'z-Zehrâ dedi, "Babacığım, sana bir âyet mi nâzil oldu ki bunun şiddetiyle ağlıyorsun?". "Yok yok, bu akşam Leyle-i Berat'dır Yâ Fâtıme. Hakk rızâsını istiyorsanız, ümmetim için bu akşam duâ ediniz. Yâ Ali, sen de secde et. Yâ Âişe, sen de secde et. Ve sabaha kadar ağladık" diyor. Ehl-i Beyt-i Mustafâ ile beraber, Ümmet-i Muhammed'in afv u mağfireti için. Başda Resûlullah olmak şartıyla. 

Onlar bizim için ağlıyorlar, bizim haberimiz yok. Ağlamak bize düşer. Ağlayamazsak niye ağlayamıyoruz diye ağlamamız lâzım gelir. 

O akşamın bir duâsı vardır. Allah duâları Arapça olarak da kabûl eder, Türkçe olarak da kabûl eder. Şöyle yapacağız duâyı. Size öğretelim onu. "Yâ Rabbi, ismimi kötüler, âsîler, şakîler, kâfirler defterine kaydetdiysen oradan benim ismimi sil. Saîdler, sâlihler, mü'minler defterine kaydetdiysen orada ibkâ et Yâ Rabbi, oradan ismimi silme benim". Çünkü bu akşam, "فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ fîhâ yufraku küllü emrin hakîm", bütün melâikeye bütün bir sene zarfında olacak, bir daha seneye bu akşama kadar olacak vukûâtlar, hepsinin ihbârı melâikeye teblîğ edilir. Ölümler, eceller, harbler, darbler, fırtınalar, zelzeleler, ne olacaksa, her melâikeye emir teblîğ olunur bu akşamdan. Bir daha seneye, sene-i âtiyyeye kadar. Onun için çok mühim bir gecedir, bu akşam uykuyla, gafletle geceni geçirme. Bu akşam ağla ve gözyaşı dök ve secde-i Rahmân'a kapan, "Yâ Rabbi, beni Kitâb-ı Kerîm'ine uyan, sâlihler zümresinden eyle, beni kötülerden kılma, beni cehennemden âzâd et, habîbin Muhammedine bahşet, Ehl-i Beyt hürmetine beni nârından âzâd et" diye Allah'a inle ve ağla ve gözyaşı dök ki Allah'ın kapısına bu akşam açılan eller, boş dönmeyecek, bâb-ı rahmetden kimse tard olmayacakdır. 

Yâ Rabbi, bizi bu akşamın fazîletine erişdir. Şekâvetimizi saâdete kalb eyle. İsimlerimiz şakîler dîvânına kayıtlıysa, oradan sil Yâ Rabbi. İsimlerimizi saîdler, âşıklar, sâlihler dîvânına kaydeyle ve orada ibkâ eyle. 

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi
Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi
Cennet kapısın açarlar âleme rahmet saçarlar
Mü'mine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi


Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 27 Mayıs 1980 (14 Şaban 1400) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön