Berat Gecesi - Hutbe - 27 Mayıs 1983

6 Mart 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet

HUTBE

Kâlallahu Teâlâ fî Kitâbihi'l-Azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
حٰمٓۜ * وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ * إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ
Hâ-Mîm. Ve'l-kitâbi'l-mübîn. İnnâ enzelnâhu fî leyletin mubâraketin innâ künnâ münzirîn. Fihâ yufraku küllü emrin hakîm.
Sadakallahü'l-azîm.

Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerinin rızâsını arayan, matlûbum Allah, maksûdum Allah rızâsı diyenler. Bir mühim gecenin arefesindeyiz. Cenâb-ı Hakk'ın zaman zaman, vakit vakit, rahmeti taşar ve cûş u hurûşa gelir. Bâhusûs sevgili peygamberi Muhammed'inin, sallallahu aleyhi vesellem, ümmetlerinin affı için bahaneler halk etmişdir ve sebebler halk etmişdir Cenâb-ı Hakk. Kandiller, bayramlar, cuma geceleri, ramazanlar ve bayram geceleri, bunlar, rahmet-i sübhâniyyenin, Allah'In rahmetinin taşdığı, cûş u hurûşa geldiği gecelerdir. Fakat ekserîsini Cenâb-ı Hakk saklamışdır, gizlemişdir. Fakat bu emr-i mühim olan geceyi, arefesinde bulunduğumuz bu geceyi, Cenâb-ı Hakk saklamamış, Ümmet-i Muhammed'e bir lutuf, bir kerem, bir ihsân olarak ihsân u inâyet buyurmuş ve apâşikâr ortaya koymuşdur.

Meselâ Kur`ân-ı Mübîn'in nâzil olduğu gece, yani Leyletü'l-Kadr gizlidir. Yani 365 geceden bir gecedir. Çünkü malûm-i ihsânınız, arabî aylar here sene on gün evvele gelir, öyle gelince, Kur`ân'ın nüzûl etdiği gece de yerinde durur, öyleyse, geceye karışır. 365 gecenin içerisine gizlemişdir. Neden acabâ? 

Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri hiç bir kulunu yakmak, azâb etmek istemez. Rahîm'dir, Kerîm'dir Latîf'dir, Gaffâr'dır, Settâr'dır. Yani günahları örtücü, günahları affedicidir. Allah diyeni mahrûm etmez. Allah diyeni kapısından çevirmez. Zâten vaîdinin yani tehdîdinin altında da rahmeti vardır. Hiç tehdîd etmeden de bizi azâbına götürebilirdi, eğer zevk alsaydı insanları yakmakdan yani cehenneme koymakdan. Hiç kimseyi Cenâb-ı Hakk nâra çağırmamışdır. Ancak kullar kendileri cehennem yolunu tutarlar. Cehennemde ateş bile yokdur, herkes ateşini buradan alır götürür. Çünkü Cenâb-ı Hakk bahâne Allah'ıdır. Seksen sene dalâlet sahrâsında dolaşan, suç, günah irtikâb eden, sayısız günahlara bulanan kişi, bir kerre Cenâb-ı Hakk'a dönerse, kalbini Allah'a çevirirse, bir daha yapmamak üzere cezm u kasd edip, göz yaşı dökerek "Yâ Rabb" derse, Allah onu affeder, o kulunu. 

Şimdi, işte bu gece, rahmet-i Rahmân nüzûlünün gecesidir, bu gece, idrâk edeceğimiz gece. 

Diyor ki Cenâb-ı Peygamber, sallallahu aleyhi vesellem hadîs-i şerîflerinde, iyi dinle!, ikindi namazından sonra gurûb esnâsında emr-i ilâhî birinci kat semâya nüzûl eder ve melekler nidâ ederler, halka bağırırlar, sağırlar duyamaz. "Efendim, benim kulağım sağır değil, ben niye duyamıyorum?". Ayol, baş kulağından bahsetmedik, kalbin de kulağı vardır. Baş gözünden bahsetmedik. Ebû Cehil'in baş gözü görüyordu ama hak ve hakîkati göremedi. Ümmü Mektûm'un baş gözü görmüyordu ama kalb gözü görüyordu Peygamber sallallahu aleyhi vesellemi, sultân oldu. Görenler sultân oldular.

Kalb gözünü iyi küşâd et. Kalb gözündeki perdeyi çâk etmeyince, vâsıl-ı dîdâr olamazsın. Temizleyeceksin kendini, zâhirini, bâtınını. Gençler, size de söylüyorum. Sözlerimden bir şey anlamıyorsanız, bana söyleyin sonra gelin, "Burayı anlamadım" diye. Ben îzâh etmekle mükellefim size.

Günâhlar kalb gözüne perde indirir. Günah işlediğimiz vakitde, kalb gözüne perde iner. Bu inen perdeler de, vuslata mâni' olur, bir çok esrâr-ı ilâhîye vâkıf olmağa mâni olur. Perde inerse pencereye dışarıyı görebilir misin? Göremezsin. Bunun gibi yani. Hattâ  
Resûl-i Ekrem, sallallahu aleyhi vesellem, bir hadîs-i şerîflerinde buyuruyorlar ki, bir kimse bir günâh işlediği vakitde,  kalbin üzerinde kara bir nokta peydâ olur. Manevî kalbin üstünde. O etden kalb hayvanda da var. Kalbin de maneviyyâtı var. Kul, tövbe ederse, hemen rücû ederse, aklını başına alıp, o da levvâme makâmının işidir yani, "eyvah ne yapdım!" diye. Bazısı ahmakdır, yapdığı günahla övünür. "Ben böyle içki içerdim", "Ben böyle adam döverdim", "Ben böyle adam söverdim", şöyle yapardım böyle yapardım diyenler, günahlarıyla ifithar edenler, korkulur nihâyetlerinden. Nihâyetlerinden korkulur! Bazı ahmaklar vardır öyle. Gençliğinde yapdıklarını unutmaz bir türlü. Haydi gene unutmasın da tövbe etsin, ağlasın. Hayır, onunla iftihar eder. korkulur bunların âkıbetlerinden. Bir de var yapmışdı vaktiyle, yapdırılmışdı, yapmışdı, sonra nâdim oldu, tövbe etdi, bir daha dönmemek üzere rücû etdi. 

Yalnız günahını unutma sakın. Dâimâ ağla. Bir günah dahi çokdur. Günahın büyüğü küçüğü olmaz, Allah'a isyandır. Ama rahmet-i Sübhân o kadar genişdir ki, kapısına geleni boş çevirmez. Tövbe ederse, üzerindeki o kara silinir. Etmezse o kara büyür büyür büyür büyür büyür, kalbi karartır. Perdeler yani. 

Kalb gözüyle Allah görülür, Celle Celâluhû Hazretleri. Hazret-i Ömer ibn Hattâb radıyallahu anh diyor ki, "Ben kalb gözüyle Allah'ı gördüm" diyor. "Efendi, baş gözüyle gören var mı?". Vardır belki, Allah kâdirdir, kendini gösterebilir, ona sözümüz yok. O da Resûl-i Ekrem'dir, sallallahu aleyhi vesellem. Mi'râc'da cemâl-i bâ-kemâl-i ilâhî ile müşerref olmuş ve bu müjdeyi Allah'a âşık olan âşıklara getirip müjdelemişdir.

"وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ * إِلَى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ vücûhun yevme izin nâdıratun ilâ rabbihâ nâzıra". Bir gün gelecek, ki o gün pek yakındır, o günde Hakk'a nâzır olursunuz. Hattâ gökde ayı nasıl görürseniz, birbirinizi itmeden, "önümden çekil, şu ayı göreyim" demediğimiz gibi, Hakk öyle tecellî edecekdir cennetden. Cennetde değil, cennetden. Keyfiyyeti, Allah'ca ma'lûm, bizce mechûl . İnşâallah yarın bu ni'mete erer, bu sa'âdete ereriz de böylece taltîf olunuruz, ne demek istediğimiz o vakit anlaşılır. Geçiyoruz. Kalb gözüyle.

Şimdi. Allah bahâne Allahıdır. Günah işledi mi bir adam, hemen tövbe etmeli, kalbdeki olan o perdeyi kaldırmalıdır. Günahına nedâmet ve tövbe edenler, nefs-i levvâme sâhibleridir. Yani levm ediyor nefsine, aklı başına gelmiş artık, "Eyvah! Ben ne yapdım!" diye. Bazı ahmaklar, günahlarıyla öğünürler. "Şöyle kesdim, böyle vurdum, böyle kırdım, böyle dişlerini dökdüm, gözünü patlatdım, şöyle ırza geçdim". Bilmez ki, çalma kapıyı, çalarlar kapıyı. Bunu düşünemez o. Adâlet-i ilâhî mutlakâ tecellî eder. Hemen tövbe etmeli. Allah'dan çok korkmalı. 

İki kısım korku vardır. Biz size bunu burdan dâimâ telkîn eder ve söyleriz. Birisi Allah'ın celâlinden, azâbından, ikâbından, nârından. Bir korku da vardır ki, Allah bana kulum demezse, Resûl-i Ekrem Muhammed Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem, bana ümmet nazarıyla bakmazsa diye korkarsa bir adam, daha yüksekdir mertebesi onun. Ne cennet için ibâdet yap, ne cehennemden korkarak ibâdet yap. Allah'a Allah'ımız olduğu için ibâdet eyle. Bu kadar. Evet. 

Mü'minler! Diyor ki Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, işte gurûb vakti melekler iner, emr-i ilâhî iner birinci kat semâya, meleklere teblîgât olur, bütün melekler nidâ ederler, kulakları sağır olanlar duymazlar. Ondan başladık. Kimin kalb kulağı sağırsa o duymaz. Duyan duyar Gören görür. Anlayan anlar. Bilen bilir. Fakat söyleyen bilmez, bilenler söylemez. Acâib bir işdir. İnşâallah o lezzete er. Şu nidâ edilir : "Tövbe eden yok mu tövbelerini kabûl edelim?". Çok dikkat et! Bütün mâliye defterleri o akşam kaldırılır, günah defterleri. Ne olacaksa vukûâtlar, hepsi yerine tevdi olunur ve yeni defterler verilir. Her meleğe de yapacakları işler, memûriyyetleri, kendilerine bildirilir. Bu akşam defterler, işte bir senelik defterimiz kaldırılıyor şimdi. Mahkeme-i kübrâda, huzûr-ı Rabbü'l-âlemînde açılmak üzere gidiyor. Hemen tövbe etmek lâzım gelir, temizlensin defterler.

Hiç Hakk korkusuyla ağladın mı? Dünya için çok ağlamışsındır. Onu sana müjde vereyim, Hakk korkusuyla, Hakk aşkıyla ağlayanlara, bir müjde verelim de öyle geçelim. Kıyâmet gününde 99 defter verilir. Şarkdan garba kadar böyle hep günahla dolmuş başdan aşağı. Ufak bir yaprakda da bir kerre Allah korkusuyla ağlamış, o ağır basar. Hakk'ın rahmetinin tecelliyâtı. Hakk korkusu, Hakk aşkıyla yani. ağlamış, gözyaşı dökmüş. 

Efendiler! Cehennem ateşini denizin suları, pınarların suları, nehirlerin suları söndürmez. Ancak Hakk aşkıyla, Hakk korkusuyla dökülen gözyaşı söndürür. Bunu da böyle bil. Hep misâlleri var fakat vaktimiz dar. Haydi söyleyelim, zuhûr etdi. 

Kıyâmet gününde Cenâb-ı Hakk bütün beşeri toplar mahşer yerine. Mahşere toplar bütün milleti yani seni, beni, hepimizi, ne kadar zî-rûh varsa, yaradılmış, rûh sâhibi, nefes sâhibi, hepsi cem olur mahkeme-i kübrâya. 

"Efendi, bu kadar halkı alır mı bu?". Dünyâdan milyarlar geçmiş çünkü?". Dünya on bin senelik dünya değildir. Üç milyar iki yüz otuz dokuz milyon senelikdir dünya. İbn Arabî Hazretleri öyle söylüyor. Onun için zamanımızda bazı gençlerimizin îmânı sarsılıyor. Neden? Tevrat'a göre, elimizdeki bulunan siyerlere göre on bin sene hayat, Âdem'den bugüne kadar. Bir de bakıyorsun, bir insan kellesi çıkıyor, beş milyon senelik. Nasıl olur bu diye düşünüyorduk. "Demek ki müsennâ bu kitâblar" filan diye çocukların kafasını karıştırıyorlardı. İş öyle değilmiş meğerse üç milyar üç yüz on dokuz milyon seneymiş, İbn Arabî'nin beyânına göre, Muhyiddin İbn Arabî'nin beyânına göre, Şeyh-i Ekber'in beyânına göre yani büyük şeyh. Arkeoloji çalışan çocukların hepsinin îmânı sarsılıyor başdan aşağı. Öyle bilindiği gibi değil hâdisât. Çoook eski. Hattâ diyor ki Hazret-i Şeyh, "Ben Kabetullah'da Hazret-i Âdem'e rast geldim, rûhâniyyetine, sordum, 'Ben son âdem olarak gönderildim' dedi" diyor. Son âdemdir o on bin senelik. "Son âdem olarak ben geldim dedi" diyor Şeyh-i Ekber Hazretleri. Geçiyoruz.

Millet toplanır. Nasıl olur acabâ? Allah bazen iğnenin deliğinden deveyi, bazen dünyâyı da iğnenin deliğinden geçirir. Bırak deveyi. Allah buna kâdirdir. Deve mi küçülür, iğnenin deliği mi büyür? Ne deve küçülür, ne iğnenin deliği büyür. Allah dilerse oradan geçirir. Bitdi o kadar! Akılla değil.

"Efendim, Dîn-i İslâm akıl...?". Ne akıllısı? Ne akıllaymış? Hangi aklınla ölçeceksin Dîn-i İslâm'ı sen, Allah'ın kudretini ölçeceksin. Bir mikdar sana verilmişdir. Eğer Dîn-i İslâm akılla olsaydı, abdest aldığımız vakitde ayağımızın üzerine mesh etmezdik yalnız, altına ederdik. Altı kirleniyor çünkü. Mücerred akılla olsaydı, kadına iki erkeğe bir verilmesi lâzım gelirdi. Halbuki kadına bir, erkeğe iki verir İslâm şerîatı. Akılla değil. Teslîmiyyetledir, îmânladır. Akıl lâzımdır, akıl bir nûrdur ama bir müddet için o. Yani denize kadar götürür seni, denizden sonra, ummandan sonra götürmez seni. Ata benzer. Ata binersin, denize kadar gidersin. Otomobile benzer. Denize kadar gitdin, durdun. Sonra yürümez o, orada kalır. O kadardır.

Toplar Cenâb-ı Hakk. Mâşâallah dururlar, mâşâallah. Mahkeme-i kübrâ yani hesâb kurulmaz. Allah nazlanır Celle Celâluhû Hazretleri. Yaaa! Dünyâ benim malım mülküm diyenler, ordularına güvenen pâdişahlar, kırallar filan onların hepsi böyle yer altında ezilirler ayak altında. Îmânlılar müstesnâ, âdiller müstesnâ. Onlara sözümüz yok. Adâletle hükmetmiş, i'lâ-yı kelimetullah için kendisine kandan kefen biçmiş. Âbâ u ecdâdın gibi senin. Onlar müstesnâdır onlar. Onlar arşın gölgesinde. Yedi sınıf kimse. Hiç bunlara korku yokdur. Mahzûniyyet de yokdur. Yine sana da öyle, korku yok, mahzûniyyet yok. Allah'ın velîsisin çünkü, Allah'In dostusun. "اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ elâ inne evliyâallah lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn". Fakat diğer mahşer ehli, korku içerisinde. Hattâ cemî enbiyâ, yüz yirmi dört bin, yâhud iki yüz yirmi dört bin enbiyâ, Resûl-i Ekrem müstesnâ, hepsinin dizlerinin bağları çözülür, hepsi diz üstüne çökerler yani. Ve unuturlar kendi ümmetlerini. "Nefsî, nefsî, nefsî, nefsî, nefsî". Resûl-i Ekrem sürâdıka-i arşda secdeye kapanır. "Yâ Rabbi, Hasanım, Hüseynim, Fâtımem, Kâsımım, Ümmü Gülsümüm, ümmetime fedâdır. Ya bırak beni ümmetimle beraber nâra gireyim, yâhud bana bağışla" der Cenâb-ı Peygamber. Ve bağışlanır. Ama günahkarlar günahları kadar, affolmazlarsa, şefâata uğramazlarsa, yanarlar. Kurtuluş yok. Yani saf altın olmayınca, cennete almazlar. Bir altının içerisinde posa olursa onu eritirler, pisliği çıkarırlar. Onun gibidir yani. Acabâ anlatabildim mi? Geçiyoruz.

Ve cehennem halkın üzerine hücûm eder, "Yâ Rabbi! Senin nimetini yiyip seni imkâr edenleri, senin nimetini yiyip sana isyân edenleri, sana ve senin peygamberlerine tecâvüz edenleri, mü'minlere saldıranları bırak bana" diye saldırır halkın üzerine cehennem. O vakit melekler tutamazlar cehenemin ahvâl ü harekâtını. "Gayz ile hücûm eder" diyor Kur`ân-ı Kerîm, gayz ile hücûm. Sûre-i Mülk'de. 

O vakit Cenâb-ı Cebrâil gelir, elinde bir tas ile. Ve cehenneme serper böyle. Hemen cehennemin ateşi sükûta varır. Hazret-i Peygamber soruyor şimdi, diyor ki, "Yâ Cebrâil, elindeki dökmüş olduğun bu su ne suyudur böyle, cehennemim ateşini söndürdü?". Diyor ki, "Yâ Resûlallah,  Allah korkusuyla, Allah aşkıyla dökülen gözyaşları, i'lâ-yı kelîmetullah için dökülen kanlar, i'lâ-yı kelimetullah için, gâzîlerin yeri çok büyük, i'lâ-yı kelimetullah için dökülen terler".

Yaaa! Burada ibâdet için terliyorsun, bedâva mı zannediyorsun? Yani bedâvaya mı gidiyor zannediyorsun? Hepsi önüne gelecek. Hepsinin mükâfâtını bulacaksın. Ne kadar günah işledinse hepsini önüne getirecekler. O kadar terleyeceksin, korkacaksın, ağlayacaksın. Onun için dâimâ suçdan kaç. Bu Ramazan senin son cehâlet ayın olsun, senen olsun. Allah'a dön. Allah'a dön. Bir daha dönme böyle Allah'ın sevmediği şeylere, gitme o yollara. İyi değil onlar. Senin hevân Allah aşkı olsun. Şehvânî hevâ olmasın. 

Evet. Melekler başladılar nidâ etmeğe, bugün ikindiden sonra. "Tövbe eden yok mu, tövbesini kabûl edelim". Hakk Teâlâ'ya tercümân olurlar yani. "Bizden isteyen yok mu, isteyen, istediği yok mu bizden, hiç bir murâdâtı yok mu, istedikleri yok mu, verelim onları" diyor Hazret-i Allah Celle Celâluhû Hazretleri. Bu akşam işte o. Bu gece. 

Hattâ Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, Şabân-ı Şerîf'in on üçüncü gecesi, yatsıdan sonra biraz yatmışdı Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. 

Bir mikdar yatarlar sonra teheccüde kalkarlardı. Sen kalkdın mı hiç teheccüde? "Efendi, biz beş vakit namazı kılmıyoruz. Kalbimiz temiz, beş vakit namazı kılamıyoruz". Aman temizle birader. Bırak bu kafayı! Böyle kalbim temiz, vücudum semiz diye gitme, aldanırsın sonra, çok ağlarsın. Vallâhi ne evlâdın, ne paran, ne kasan, ne kesen, ne rütben sana fayda verir! Hiç bir şey fayda vermez! Ancak Allah'a kalb-i selîm ile varırsan. Kalb-i selîm demek, o kalb ki, içerisinden sivâ çıkmış, içerisi aşkullah, muhabbetullah, muhabbet-i Resûlullah ile tezyîn olmuş, o kalb fayda verir, başka bir şey vermez fayda kıyâmet gününde. Bırak bu kafaları, bırak bunları. İyi değil.

Her gece kalkardı Cenâb-ı Peygamber teheccüde. O'na farzdı çünkü. Bize sünnet de O'na farz idi. O zât-ı akdese, o mir'ât-ı Hakk'a, o Rahmeten-lil-âlemîn'e, o Beşîr'e, o Nezîr'e, o Şâhid'e. Allah, habîbi Muhammedinin yüzünün nûruna, saçının siyahlığına yemîn ediyor,  hayâtına kasem ediyor Kur`ân-ı Kerîm'de, Cenâb-ı Peygamber'in. Sevgili peygamberi. 

"On üçüncü geceydi" diyor "bir mikdar yatdım, bakdım Cebrâil aleyhisselâm geldi, Yâ Resûlallah kalk, fetehecced, namaz kıl, teheccüd namazı kıl" dedi. 

Aman tehecccüd namazı kılın! Her gece yapamazsan bile bazen bazen hiç olmazsa. Ayda bir defa, haftada bir defa. Âşık olan yapar. Resûl-i Ekrem'i sevenler yaparlar. Çünkü mecâzî aşkda bile neler yapıyoruz, ma'şûkamızı memnûn kılalım diye. Her şeyimizi fedâya hazırız. Zâten öyle olmayan kimsenin aşkı yalandır. Sevdiği uğruna her şeyini vermekle mükellefdir seven kişi, âşık olan kimse. Bu, aşk-ı mecâzîde böyledir. Ya aşk-ı hakîkîde? 

"Fetehecced, kalk teheccüd et ve ümmetine duâ et Yâ Resûlallah dedi, ben kalkdım namaza, teheccüde" diyor Cenâb-ı Peygamber "tâ inficâr-ı subha kadar, yani tan yeri ağırasıya kadar ibâdet etdim ve ümmetimi istedim hep secdede".

Hazret-i Âişe diyor ki, radıyallahu anhâ ümmü'l-mü'minîn, "Çok gece beni terkeder, yatağından kalkar, namaza dururdu, kıyâmında, rükûunda, secdesinde ümmetî, ümmetî yani ümmetim, ümmetim diye yalvarırdı" diyor.

İnficâr-ı subhda Cebrâil geldi, müjde verdi Peygamber'e. 

Çünkü o gece on üçüncü gecesi Şabân'ın, çok mühim bir gece. Geçdi. Belki sen kalbin temiz olduğu için günahla o geceyi geçirdin. Geçdi. 

Cebrâil aleyhisselâm geldi. Efendimiz sabaha kadar ağlamış, mübârek gözünden yaşı böyle dökmüş, secdegâhı ıslanmışdı, ümmetim ümmetim diye. İnficâr-ı subhda geldi Cebrâil aleyhisselâm, "Yâ Resûlallah, müjde olsun sana! Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri senin ümmetinin üçde birini sana bağışladı". Bağışlandı, elhamdülillah.

On dördüncü gece oldu. Hattâ bir müjde vereyim mi size? Böyle gecelerde insan yatsı namazını, mücerred yatsı namazını kılsa gene geceyi ihyâ etmiş olur. Hele bir de âmenerresûlü okursa, sabaha kadar ibâdet sevâbı verilir. On dördüncü geceydi, gene geldi Cebrâil, "fetehecced, Yâ Resûlallah, kalk teheccüde ve ümmetini iste Allah'dan. Bu gece mühim gece, haydi". Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, gene ibâdete koyuldu. 

Hattâ mübârek ayakları şişdi, ibâdetden, kıyâmda dura dura. Bir çok sahabe de böyle, O'na tâbi olan, ekâbir sahabe de böyledir. Zâhirde, zâhir ayakları şişmişdir Cenâb-ı Peygamber'in, zâhir ayakları. Hattâ Cenâb-ı Hakk işte onun üzerine, esteîzübillah, "طه مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى Tâhâ, mâ enzelnâ aleyke'l-kur`âne li teşkâ, Habîbim Ahmed, Resûlüm Yâ Muhammed, sallallahu aleyhi vesellem, sana biz Kur`ân'ı meşakkat için indirmedik, اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۙ illâ tezkiraten li men yahşâ, ancak Allah'dan korkanlara, bir tezkiredir, bir hatırlatmadır".

Sabaha kadar Peygamberimiz ibâdet etdi. 

Hangimize lâyık ibâdet etmek sabaha kadar? Efendimize mi bize mi? O ki, O'nun hürmetine kâinât yaradılmışdır. O ki, Resûl-i Ekrem, iki cihân O'nun şerefine halk olunmuşdur. O peygamber ki semâvât ve ard, sidertü'l-müntehâ, arş, kürsî, cennet ve cehennem, O'nun şerefine halk olunmuşdur. O ağlıyor sabahlara kadar. Hangimize ağlamak düşüyor? Sen ağladın mı hiç Hakk yoluna? Allah yoluna ağlamayan gözü ben ne yapayım! Göz diye taşıma onu sen başının üzerinde. İyi değil o. O göz değil o. Düşmanın senin, baş üstünde taşıyorsun, Allah için ağlamayan gözü. Allah için sadaka vermeyen kol da senin başının belâsıdır o, taşıma onu. Düşmanın senin o. Allah'ı zikretmeyen dil, dil midir yani? Et parçasıdır o. Kaldır at onu. 
 
İnficâr-ı subha kadar Peygamberimiz ibâdet etdi. Gene Cebrâil geldi. "Yâ Cebrâil ne haber?". "Yâ Resûlullah ümmetinin üçde ikisi sana bağışlandı bu gecede". Mühim çok. On beşinci gece, işte bu gece. Bu akşam inşâallah erişeceğiz. İstenilen veriliyor bu akşam. Hiç bir ferd geri dönmüyor Allah kapısından. İste bu akşam. 

Hattâ İmâm-ı Ali Hayder-i Kerrâr buyuruyor ki, radıyallahu anh "Gündüzü oruç tutunuz, gecesi ihyâ ediniz" diyor. Kandil günü yarındır. Biz geceden alırız. Müslümanlar geceden. Yani bu akşam kandil gecesi, yarın kandil günüdür. Onun için yarın oruçlu ol. "Efendi, hava çok sıcak, günler uzun". Âşıklara uzun gelmez. Bir adam Hakk âşıkı ise, çöle çıkarsa, o âşıkın harâreti çölü yakar. Yalancı âşık ise eğer, çölün harâreti âşıkı yakar, yalancı âşığı yakar. Acabâ anlatabildim mi? Hakk âşıklarına dokunmaz öyle şeyler. Sen Allah de yürü, ne ateş yakar, ne su boğar, ne bıçak keser. Hepsi var Kur`ân-ı Kerîm'de. İsmâil Peygamber'i bıçak kesdi mi? İbrâhim Halîlullah'ı ateş yakdı mı? Onlar hespi sebebdir, müsebbib-i hakîkî Allah'dır, Celle Celâluhû Hazretleri. Allah'a iyi bağlan! Allah'a öyle bir îmân getir ki o gönlünle, kalelerden daha sağlam olsun o. Kalelerden sağlamdır o vakit iş. 

Hayder-i Kerrâr buyuruyor ki, "Gündüzünde oruç tutunuz, gecesini namazla geçiriniz" diyor. Bu akşam namazla inşâallah, yarın da oruç. "Efendi, benim işim çok ağır, tutamıyorum". Nâfile oruçdur. Nâfile oruç, Allah'a sevgini ilân etmendir, aşkını. Nâfile ibâdetin manâsı odur. Farz emirle yapılır, nâfile sevginden yaparsın işi. Nâfilenin manâsı budur. Yoksa bedâvaya gitdi manâsına değil. 

On beşinci gece, gene Cenâb-ı Peygamber, "İbâdetden sonra biraz yatayım dedim" diyor, "yatdım, geldi Cebrâil aleyhisselâm gene. Yâ Resûlallah, fetehecced, kalk teheccüd et"

Namaza kalk, namaza! Gece namazı. Gece namazı. Gece namazı!  O gece namazında kılınan iki rekat namaz, o kadar sevgili ki o, tadanlar biliyorlar. Bazen Cenâb-ı Hakk insana ilhâm da eder. Bazı vâridât da elde edebilirsin, bir çok esrâra da vâkıf olabilirsin. O gafletle kılınan namaz başka. O başını yere koymak filan, o şekildir o. Namazın şekli o, namazın şekli. Namazın bir de manâsı vardır. Mabûd ile abdin birleşmesidir. "فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى fe kâne kâbe kavseyn" sırrıdır yani. Namaz, namaz, âh namaz! O hâlâ, "Sofuların namazı var, bizim niyâzımız var" diyor. Beyinsiz! Ahmak herif! Resûl-i Ekrem, İmâm-ı Ali, İmâm-ı Hasen, İmâm-ı Hüseyn, muhârebe meydanında bile İmâm-ı Hüseyn namaz kılıyordu ya, ezân da okutuyordu, Yezid'in askerine karşı. Hâlâ o düşünemiyor bunu. Namazla iş bitmez ama namazı namaz diye kılarsan, şekil değil, şekil göstermek başka, namaz göstermek başka, namaz kılmak başkadır. Bazısı namaz gösterir. Kendini terbiye edemediyse, nefsini ıslâh edemediyse, hak ve hakîkati göremediyse, o namaz gösterir o. Çünkü, "إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ inne's-salâte tenhâ 'ani'l-fahşâi ve'l-münker"dir.

Vakt-i fecirde gene Cebrâil geldi, "Ne haber Yâ Cebrâil?". Buyurdu ki, "Benî Kelb kabîlesinin koyunlarının tüyleri sayısınca sana ümmetin bağışlandı". O kabîlenin koyunları çokmuş ve tüyleri de çok sıkıymış. Milyarlarca yani. "Milyarlarca ümmetin sana bağışlandı". Bu akşam, o necâtın, o felâhın haberini almışdır.

Hattâ diyor ki Hazret-i Âişe, "O gece benim gecemdi" diyor, "Ben biraz uyumuşum" diyor, "kalkdım bakdım, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, yanımda yok" diyor, "hemen dışarı çıkdım, benden çıkarsa giderse kerîmelerine gider" diyor, kendi parçası Fâtımetü'z-Zehrâ hayru'n-nisâ, "oraya gitdim, dedim ki Yâ Fâtıme, Resûl-i Ekrem buraya geldi mi?, gelmedi dedi" diyor, "Onlar da merak etdiler, beraber çıkdık Cennetü'l-Baki'ye, bakdık, Nûr-ı Muhammedî Cennetü'l-Baki üzerinde lemeân ediyor, gitdik bakdık, secdede, secdeye kapanmış, ağlıyor. Yâ Rabbi azâb edersen kullarındır, affdersen erhame'r-râhimînsin diyor. Sordum, Yâ Resulallah, sen tâhirsin, mutahhirsin, sen günah işlemekden berîsin, masûmsun, niye ağlıyorsun dedim. Siz de secde ediniz, ümmetim hakkında böyle duâ edin dedi" diyor, "bizde secde etdik, sabahlara kadar orada duâlar etdfik" diyor. 

Ey mü'min! Bu geceyi gafletle geçirme. Yeter sana konuşduğum bu sıcak havada. Gafletle geçirme. Hayır hasenât yapın. Dillerinize sâhib olun. En mühim davâ bu. İki şeyine sâhib ol. Birisi çene arasındaki ete. Birisi de iki bacağının arasındaki etine sâhib ol. Zikrullah ile meşgûl ol. Terâzini doğru tut, doğru tart, doğru ölç. Alışverişini doğru yap. Özün sözün doğru olursa gözün de doğru olur. Özün sözün doğru olursa gözün de doğru olur, doğruyu görür yani Hakk'ı görür gözün. Hakk'ı burada görmezsen o tarafda göremezsin. Hakk burada görülür, cennet buradan alınır. Herkesin makâmına göre söyleyeyim. Hakk rızâsı da buradan alınır. O tarafda bir şey alamazsın, iş geldi geçdi.

Bak, geçen Berat'da burada bir çok ahbâb u yârânımız vardı. Hepiniz de biliyorsunuz, komşularınızdan, akrabâ ve taallukâtınızdan, civârınızdan, ahbâblarınızdan ve  cemâatımızdan. Hepsi bu sene yoklar. Bu mübârek Berat Gecesine erişemediler. Geldiler geçdiler. Biz de böyle olacağız. Yakın bir zamanda. Hiç gence ihtiyara bakmaz. Paşaya padişaha da bakmaz, kırala da bakmaz. Hiç! Öyle bir pehlivandır ki bir el atarsa adamı tuşa getirir. 

Berâtın ma'nâsı da şudur. Yani "وَامْتَازُوا الْيَوْمَ أَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ vemtâzü'l-yevme eyyühe'l-mücrimûn" sırrı zâhir olmuşdur. Kâfirler mü'minlerden ayrılır. Kâfirler cennât-ı âliyâtdan berî olurlar, mü'minler cehennemden berî olurlar. Mü'minler beratlarını sağ ellerine alırlar, ehl-i cennet olurlar yani bu gecede.
 
Ümmü'l-mü'minîn Hazret-i Âişe demiş ki, "Yâ Resûlallah, nasıl duâ edeyim, bu akşamın duâsı nedir?" demiş. Ben size onun Türkçesini söyleyeceğim, hemen ezberle, Türkçesini söyleyeceğim, o duâyı da öyle yap. "Yâ Rabbi, eğer beni şakî ve kötü yarattınsa, ismimi defterine öyle yazdınsa oradan benim ismimi sil, kötüler arasında ismimi sil Yâ Rabbi, iyiler arasına ismimi yaz. Eğer ismimi iyiler arasına yazdınsa orada ibkâ et, ismimi oradan imhâ etme, kaldırma yâ Rabbi, ben dâimâ iyilerle, sâlihlerle olayım". Bir daha söyleyeyim. Ama böyle ağzın başka kulağın başka kalbin başka yerde olursa olmaz o! Nifak olur o. Vücûdunun her zerresi dil olsun Allah'a, vücûdunun her zerresi dil olsun Allah'a, öyle iste sen Allah'dan. "Yâ Rabbi benim ismimi şakîler yani kötüler defterine kaydettinse oradan sil, imhâ et yâ Rabbi. Saîdler defterine kayıtlıysam orada ibkâ et, orada kalsın yâ Rabbi, oradan benim ismimi silme" diye ağla, Cenâb-ı Hakk'a "Sen Gaffâr'sın" de. O'nun isimlerini, rahmetini celbedecek isimlerini say. "Lâilâheillallah" de, "Allah" de, "Gaffâr" de "Settâr" de Cenâb-ı Hakk'a. Ağla sızla, bu akşam iste. Çünkü bu akşam defterler verilecek, bir daha seneye kadar ölecek olanların isimleri Hazret-i Melekü'l-mevt'e bildirilecek. Artık o her gün o kimsenin evine gelir ve kendisine tebşîr eder. 

Eyvah eyvah eyvah eyvah! Eyvah eyvah eyvah eyvah! Eyvah eyvah eyvah eyvah! Hiç düşündün mü bir gece, karanlık bir yatağa girdiğin vakitde, seni tek başına kabre koyacaklar, hiç kimse seninle berâber yatmayacak, orada kabrin içerisinde, amelinle başbaşa kalacaksın. Düşündün mü hiç? Ya götürdüğün ameller yılan olacak, ateş olacak ya cennet nimetlerinden cennet çiçeklerinden çiçek olacak. Düşündün mü bunu hiç? Tek başına kalacaksın! En sevgili dostların seni oraya koyacak, üzerine sevâb diye toprak atacaklar senin üstüne, gözlerine toprak dolduracaklar.  Doymayan gözümüzü toprakla dolduracaklar yani. Kanmayan ağzımızı toprakla dolduracaklar. Düşündün mü bunu hiç! Hepimizin başına gelecek bu. "Ben gencim, ben kuvvetliyim, pehlivanım". Nice pehlivanlar öyle gitdi. Hiç! Neler geldi geçdi. Neler gelecek daha geçecek. Onun için hemen istiğfâr ve Cenâb-ı Hakk'a yönelmek, tövbe, Allah'a rücû, ibâdet, tâat, isyândan kaçmak, ucubdan, kibirden kurtulmak, ibâdetini ihlâsa erdirmek, kalbini safâya erdirmeye çalış, gayret et. 

Beş kuruş dünyâ için gece uykularını terk ediyorsun. Onu da kazandığın parayı ya yersin ya yiyemezsin. Sevmediklerine kalır. Bunun için gece uykunu terk ediyorsun. Ebedî hayâtın için bir gece terk etmeyecek misin uykuyu? Haydi kazandın doldurdun, bankalara yerleştirdin, kasem ederim ki sevmediğine kalacak. Âdetullah böyle çünkü, böyle cereyân ediyor. Sevmediklerine kalır. Çocuklarına kalsa da seni hayırla yâd ederlerse, biraz durur mîrâs. Biraz durur, hayırla yâd ederlerse. Hayırla yâd etmeyip safahata giderlerse, bir anda mahvolup gider. Nice böyle ocaklar, hâneler sönmüşdür. Bir adamın gönlü Allah'ın sevgisindeyse eğer, bunları düşünmesi lâzım gelir. 

Şimdi, bu gece ağlayan gözyaşlarını sil. Mahallenizde yetim, dul, kimsesizler varsa, onların babalarını hatırlatın onlara. Kandil çörekleri alın götürün, şeker alın götürün kapılarına. Yani arkadaşlarınız âilelerine çocukları bırakdılar gitdiler ya âhirete, onlardan bahsediyorum. Suyu olmayanlara su verin. Eskiden kandil günlerinde su dağıtırlardı. Şimdi kimse kimseye bir katre su vermiyor. Yezid rûhu zâhir oldu gâlibâ. Kâinâta Yezid rûhu hâkim oldu gâlibâ, bir yudum su vermiyorlar kimseye. 

Allah Cebrâil'e sormuş, "Seni vahiy meleği yapmasaydım, bana ne gibi ibâdet yapardın? Yani insanlardan seni halk etseydim yâ Cebrâil". Dedi, "Yâ Rabbi, biliyorsun". "Ben biliyorum sen de biliyorsun ama söyle de kullarım işitsin". "Üç şeyle sana âmil olurdum". İyi dinle! Kulağını benden yana ver! "Üç şeyle âmil olurdum. Birisi açları doyururdum. Ve ehl-i ırzın ırzını ortaya koymazdım, yani böyle tezellüle düşürmezdim onu, gizli olarak yardım ederdim, gizli sadaka verirdim, gizli yardım yapardım yani. İki, sır saklardım. Birinin kabahatini gördüm mü söylemezdim". 

Yaaa! Kırk yılda bir defa adamcağız bir günah işliyor ona da sen vâkıf olup elâleme yayıyorsun, günah değil mi? Sen keçi gibisin, o koyun gibi. Onu yapana söylüyorum. Koyun sudan atladı kıçı göründü. Keçinin hep açıkda. Keçi gülüyor koyuna, koyunun kıçı göründü diye. Ona benziyorsun yani. Karga! Ört! Suç ve günahı ört! Söyleme kimsenin günahını, söyleme. Kendi günahını görürsen zaten başkasının günahını göremezsin. Kendi günahını görmeyenler başkasının günahını görürler.

"Yâ Rabbi gördüğüm günahları örterdim". Onun için cübbe giydirirler. Neden? Bunun manâsı ayıp örtücü demekdir. Günah örten yani. Cübbe onun için giyiliyor. Manâsı vardır hepsinin. Sarığın da manâsı vardır İslâm'da.

"Üçüncüsü, susuzlara su verirdim". "Susuzlara su verirdim". Allah Allah! Cibrîl diyor bunu. "Susuzlara su verirdim". Elimde kudretim olursa çeşme yaptırırdım, su getirtirdim, kuyu açtırırdım".

Çalışıyorsun, parayı getirip gece yirmi bin lira fuhşiyyâta veriyorsun, yirmi bin liraya köye bir kuyu açtırabilirsin. Hayvânât, bütün mahlûkât su içer ondan. Yapma be evlâdım, yapma böyle şeyler. İyi değil bunlar. O kazandığın senin para değil, başına belâ olacak onlar yakında. Öyle sarf etdiğin paralar. 

"Böyle günlerde, sıcak günlerde, su dağıtırıdım, su verirdim". "Yâ Cebrâil, işte bu amelleri yapacağını bildiğimden dolayı seni vahiy meleği yapdım" diyor Hazret-i Allah, Cebrâil'e. Acabâ anlatabildim mi?

Demek ki bir adam su dağıtırsa, makâm-ı Cibrîl'dedir. Bir adam suçu örterse, gördüğü suçu örterse, makâm-ı Cibrîl'dedir. Bir adam, açı, garîbi gizli olrak doyurursa, onun izzetini, şerefini ayakaltı etmeden gi zli doyurursa böyle makâm-ı Cibrîl'dedir.  

Hakkıyla ticâret yapanlar Allah'ın dostudur. "el-kâsibü habîbullah", yazıyoruz ya dükkanlara birer tâne, adam kandırmak için! Müslüman böyle! Yazı orada, "en-nezâfetü mine'l-îmân, temizlik îmândandır",  kendi pislik içinde buraya kadar. Temizlik yalnız levhasında var. "El-kâsibü habîbullah"ın manâsını bilmez. Levhayı adam kandırmak için kullanıyor. Müslüman geldi mi, görüyor, müslüman dükkanı diyor içeri giriyor. Manâsı şu. Kisb eden yani alışveriş yapan Allah'ın dostudur. Doğru ama, doğru tüccar, dürüst tüccar, Allah'ın dostudur manâsına gelir. Onun için hiç bir müslüman tufeylî yaşamaz, mutlakâ bir iş yapması lâzımdır, ihtiyar da olsa. "Yatayım sırt üstü" yok. Yazın varsa yazı yazarsın, okuman varsa okursun, ticâretin varsa ticâret yaparsın. Bir şey yapman lâzım gelir. Ama dürüst, doğru. Özün sözün doğru olacak. Yeter bu kadar.

Yâ Rabbi, Berat'ın hürmetine, senin rızâ-yı şerîfin için şurada terleyen şu cemaatimi yevm-i kıyâmetde terletme Yâ Rabbi. Arşın gölgesine cem et. Civâr-ı Mustafâ'da iskân eyle. Hazret-i Ali'nin eliyle, Âb-ı Kevser'den bizleri sîrâb et Yâ Rabbi. 
 
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 27 Haziran 1983 (14 Şaban 1403) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön