Bir önceki yazımızda ecdâdımızın müezzinliğe verdiği önemden bahsetmiş ve eskiden müezzinlerin sesleri güzel olduğu kadar mûsıkîye de vâkıf olduklarını söylemiş idik. Malûm olduğu üzere, Türk mûsıkîsi bir makâm mûsıkîsidir. Bizde okunan bir ninni de olsa, türkü de olsa hep bir makâm üzere okunur. Bu yüzden ezânlar da hep makâmât üzere okunmuşdur. Hattâ her vakit için belli makâmlar tercîh edilmişdir. Bunun da sebebi her makâmın insan üzerinde ayrı bir tesir bırakmasıdır. Bazı makâmlar insana zindelik verirken, bazıları hüzün verir, bazı makâmlar insanda lâhûtî hisler uyandırırken bazı makâmlar insana neşe verir. Öteden beri ezânlarda vakitlere göre daha çok şu makâmlar tercîh edilmişdir :
Sabah : Dilkeşhâverân, Sabâ
Öğle : Hicaz, Nihâvend
İkindi : Rast, Uşşak, Hüseynî
Akşam : Segah
Yatsı : Hicaz, Uşşak
Elbette ezânları ille de bu makâmlardan okumak şart değildir. Mûsıkîye vâkıf olan ve ezân âdâbını iyi bilen bir müezzin, dilediği makâmdan ezân okuyabilir.
Size bir fikir vermesi bakımından canlı bir misâl de vereceğim. Geçenlerde sosyal medyada çokça paylaşılan bir kayıtda, Bursa Yeşil Cami Müezzini Recep Uyar, beş vakit için beş ayrı makâmda nasıl ezân okunacağını bizzat okuyarak tarif ediyor. Onun tercîh ettiği makâmlar şunlardır : Sabah-Sabâ, Öğle-Hicaz, İkindi-Rast, Akşam-Segah, Yatsı- Hüseyni. Umulur ki, kâbiliyyetli gençlerimiz bu işe heves eder de memleketimizin her tarafında ezânlar bu güzellikde okunur.