Besmelenin Fazîleti Bereketi ve Esrârı - Hutbe - 9 Ocak 1981

17 Aralık 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ 
Yâ eyyühellezîne âmenüttekullâhe vel tenzur nefsün mâ kaddemet ligadin vettekullah, innallâhe habîrun bi mâ ta’melûn.
Sadakallahü'l-azîm.

Dilleriyle Cenâb-ı Hakk'ı tevhîd eden, gönülleriyle Hakk'ın varlığını ve birliğini tasdîk eyleyen ve Allah'a bağlı, Allahu Teâlâ Hazretlerini seven ve rızâsına müştâk olan, ve O'nun Habîbi Ahmed Hamîd Hâmid Mustafâ Müctebâ Mahmûd Ahmed Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın risâletini tasdîk eyleyen ve Resûlullah'ı ve Resûl-i Ekrem'i ve rahmeten-lil-âlemîni her şeyinden ziyâde severek îmânını kemâle erdiren, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline müştâk olanlar!

Okuduğum âyet-i celîle, Sûre-i Haşır'dadır. Sûre-i Haşır ise Kur`ân-ı Kerîm'den bir sûredir. Kur`ân-ı Kerîm'in azîz sûrelerinden bir azîz sûredir. Kur`ân-ı Kerîm'in mübârek sûrelerinden bir mübârek sûredir. 

İncîl yani tahrîf olmayan İncîl ve Tevrât yani tahrîf olmayan Tevrât, Zebûr yani tahrîf olmayan Zebûr, cümlesi, Kur'ân-ı Kerîm'de cem' olmuş ve Kur`ân-ı Kerîm'in bir sûre-i celîlesinde mecz olmuşdur. Bu da Sûre-i Fâtiha'dır. Sûre-i Fâtiha'nın ma'nâsı da "bismillâhirrahmânirrahîm"de cem' olmuşdur. "Bismillâhirrahmânirrahîm"in ma'nası da "be"sindedir. Alt tarafını söylemeyeceğim, ehline âiddir.

Her meşrû işlerinde, meşrû iş demek, Allah'ın râzı olduğu işler demek, besmelesiz işe başlama. Allah ismiyle başla, her çekmiş olduğun besmele-i şerîfe, dört kitâbı okumuşça Allah sana sevâb verecekdir ve onların sırrı sana keşf olacakdır. Her meşrû işlerinde. 

Allah'ın râzı olduğu işlerde besmele çekilir. Allah'ın râzı olmadığı ilerde besmele çekilmez. Hattâ Allah'ın râzı olmadığı işlerde bir kimse besmele çekse, dînin hâricinde kalır, îmânı elinden gider. Fuhşiyyât gibi, içki gibi. Besmeleyle içenler, dînden dışarı çıkarlar. Meşrû işlerde, Allah'ın râzı olduğu işlerde, Peygamber'in râzı olduğu işlerde besmele çekmek lâzımdır. Besmele çekildiği takdirde, dört kitâbı okumuşcasına bu ecre mâlik olursun, bu ecri alırsın.

"Bismillâhirrahmânirrahîm", öyle bir kelime-i tayyibedir ki semâvât ve ard bu kelimenin içerisinde sığmış ve Cenâb-ı Hakk'ın rahmâniyyeti, rahîmiyyeti izhâr olunmuşdur. Ve besmeledeki sır da ehline ma'lûmdur.

Her meşrû işinde besmele çek. Bir işin başında, meşrû işin başında, bir adam besmele çekerse, o işin nihâyeti ebter olmaz yani kurumaz, bereketli olur. Besmelesiz, Allah ismi anılmayınca, hangi işe başlarsan nihâyeti kurur, ebter olur. Hangi işe besmeleyle başlarsan, o işin nihâyeti kurumaz, ebter olmaz, günden güne bereketi ziyâde olur. 

Bereket denilince, hemen aklın maddî berekete yatmasın, manevî bereketler vardır. Gönül safâsı vardır, rûh gıdâsı vardır. İnsan maddî bir çok imkânlara mâlik olur da kalbi sıkıntı içindedir. Îmânsız gönül, sıkılmakla mükellefdir. Ne kadar maddiyâta mâlik olursa olsun, ne kadar kuvvete sâhib olursa olsun, mâdem ki o gönül Allahsızdır, o gönül dardır, dayyikdır. O gönlün sâhibi, o kalbin sâhibi sıkıntı içindedir.

Rabbimiz ihsân eder bi hikmeti bismillah
Her işi âsân eder bi izzeti bismillah

"Bismillâhirrahmânirrahîm"de büyük feyizler, büyük esrâr vardır. Hattâ bir tânesini sana söyleyivereyim de, söylediğim sözlerin sana özü, komprimesi, özü olsun. 

Sahâbeden bir sahâbe ile, Allah ondan râzı olsun, iki cihân güneşi, cihâna gelmemiş ve gelmeyecek bir eşi, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâm ile, sallallahu aleyhi vesellem...

Aman Efendiler! İsm-i Nebî'yi işittiğiniz vakit, sakın zinhar salavâtı unutmayınız! Resûlullah'ın ismini işitip de salavâtı unutan kimse cennetin yolunu unutmuş demekdir. Ümmetin bahîli sayılır, tamahkârı sayılır. Resûl'ün senin vereceğin salavâta ihtiyâcı yokdur. Resûl'e sen bir salavât verirsen, melekler san aon salavât verirler. Allah da on salavât verir. Resûlullah'a on salavât verirsen, melekler ve Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretleri sana yüz salavât verir yani sana yüz derece yükseltir. Seni nârdan uzaklaşdırır, cehennemden uzaklaşdırır. Felâketlerden, musîbetlerden seni uzak kılar. Felâketlerle, musîbetlerle senin arana perde yapar. 

Sahâbelerin hepsi kudsî ve mukaddesdir. Resûlullah'ın mâdem ki nazarına uğramışdırlar, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin mübârek nazarına uğramışdırlar, Peygamber onlara bakmışdır, Efendimiz sallallah aleyhi vesellem, O'nun bakdığı yeri Allah yakmaz. Sahâbeler kudsî ve mübârekdir. Kısım kısımdır, sınıf sınıfdır.

Beraber gidiyorduk diyor, bir kabrin önüne vardık, o kabrin önünde, Fahr-i Risâlet sallallahu aleyhi vesellem uzun uzun ağladı, hattâ mübârek gözlerinden yaşlar inci tânesi gibi mübârek sakalları üzerinde düşdü ve göğsüne döküldü. Sonra ben sokuldum yanına, dedim, Yâ Resûlallah, size bir âyet mi nâzil oldu, bunun şiddetiyle mi ağlıyorsunuz? Bükânızın, ağlamanızın sebebi nedir diye sordum. Ki Allah ondan râzı olsun, sormuş, bize öğretiyor şimdi, sormasaydı öğrenemeyecekdik. O sahâbe diyor ki, Cenâb-ı Peygamber bana döndü dedi ki, bu kabirde yatan zât azâb görmekde dedi.

Efendiler! Kabir azâbı hakdır ve gerçekdir. Bu size hikâye gibi gelmesin. Yakın bir zamanda bu geçitden biz de geçeceğiz. Üç şey kabir azâbını iktizâ etdirir, kaçın ondan, sakın! Üç şeye riâyet etmeyen kabir azâbına müstehak olur. Birisi pislikden kaçınmayan. Yani idrardan ve kazûratdan kaçınmayan kişiler. Zâhir kısmı bu. Dikkat etmiyor, üstüne damlatıyor, üstüne sıçratıyor filan. Fakat bunun da bir yönü vardır. Burası yeri değil ama, söylemek mecbûriyeti hâsıl oluyor. Bazı müslümanları görüyoruz, edeb yerlerini câminin avlusunda, şadırvanın yanında çıkarıyor, yıkamak için. İslâm'da "el-hayâu mine'l-îmân"dır. Hayâ îmândan bir şubedir, belki yarısıdır îmânın. Bu temizliği gizli yapmak lâzımdır. Kuldan utanmayan Allah'dan utanmaz, hayâ etmez. Utanmak lâzımdır. Tahâret yapacaksan, gizli yapacaksın, bunu göstermeyeceksin ortalarda böyle. Belki sizler de şâhid oldunuz benim söylediklerime. Bu doğru bir şey değildir, gizli yerde yapmak lâzımdır. Hayâya çok dikkat etmek lâzım. Hayâsız adamın îmânı yokdur. Hayâsız adamın îmânı gider, yokdur. Geçiyoruz.

Birisi idrardan kaçınmamak, üstüne sıçratmak, idrarı kilotuna akıtmak, yâhud kazurâtını iyi temizlememek. Burası yeri değil, bu fıkıh dersidir fakat sırası geldi, söylemek mecbûriyyeti hâsıl oluyor. 

İkincisi, anaya babaya âk olmak, âsî olmak, onların hakkını yerine getirmemek, onlara itâat etmemek, onlara ihsânda bulunmamak, onlara galîz galîz sözlerle cevâb vermek. Meselâ bir kimse ebeveynine yani anasının babasının sağlığına yetişip de seslendiği vakit, ona "Ne var!" dese o adam azâba müstehak olur. Babasına babacığım, annesine anacağım diye titreyecek üzerine. Allah Celle Celâluhû Hazretleri Kur`ân'da diyor ki, "فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا felâ tekûl lehümâ uffin velâ tenherhümâ ve kul lehüm^akavlen kerîmâ", yani "sizler ananıza babanıza üf, üf be, üf demeyiniz" diyor Cenâb-ı Allah. Bundan dolayı azâba müstehak olursunuz diyor. Esedullahi'l-gâlib Alî İbn Ebî Tâlib Sâkî-i Kevser İmâm-I Ali Kerremallahu Vecheh buyuruyorlar ki, "İnsanlar arasında üf kelimesinden daha hafif bir kelime olsaydı, Allah, onunla Kur`ân'da zikrederdi" diyor. En hafif kelime üfdür. Üf dahi demeyiniz. 

Üçüncüsü, beyne'n-nâs laf götürüp getirenler yani gammazlar. İki cemiyeti birbirine düşürmek, iki kişiyi birbirinden ayırmak. 

Bu ahlâk kimde varsa, bunlar azâb-ı kabre dûçâr olurlar. Diğe bir hadîs-i şerîfde bir fazlası var. Bu da kızdığı vakit küfreden, sebbeden, şetmeden kimsedir. Sinlen keflen yâhud daha başka kötü sözle, sen anlıyorsun ne demek istediğimi benim., bu şekilde hasmın acevâb verenlerdir. Lisânına sâhib olmayan. Bir hadîs-i şerîfde de bu ilâve edilmiş. Bu kadar söyledik. Bunlardna kaçınınız yani bu işlerden.

Cenâb-ı Fahr-i Risâlet sallallahu aleyhi vesellem o kabrin önünde uzun uzun ağladılar. O sahâbe, Allah ondan râzı olsun, Efendimize sordu, "Yâ Resûlallah, size bir âyet mi nâzil oldu, bunun şiddetiyle bükâ ediyorsunuz, ağlıyorusunuz? Bunun hikmetini bize söyleyin". İki cihân güneşi fahr-i risâlet sallalahu aleyhi vesellem buyurdu, Sâhibü'l-Kur`ân, Sâhibü'l-Mu'cizât, Sâhibü'l-Mi'râc, Sâhibü fe kân ekâbe kavseyni ev ednâ olan Peygamberimiz buyurdu ki, "Bu kabrin sâhibi azâb görmekde" dedi.

İnsan maneviyatda biraz yücelecek olursa, yani iç âleminde yükselirse, kabir azâblarını görebilir. Allah kullarına gösterir. Yani kerâmete eren zevâtın birinci mertebesi kabrin ahvâline vâkıf olmakdır. âhır mertebesi kalblere vâkıf olmakdır. Yani kalbi okur, kalb okur. Yani insanın vücûdu bir orman gibiyse bir veliyyullahın durumu bir arslan gibidir. Nasıl o arslan o ormanda kahramanca dolaşırsa, nazarıyla hemen görür. Onunla da bitmez. Cenâb-ı Hakk ona ikrâm eder, seyr-i fillahda olanlar için, yücelir, yükselir, yükselir, daha yükselir, o yükseldiği makâmı söylemeye bizde lisân varmaz, söyleyemeyiz. Bize müsâade edilmez. Ne kalem yazabilir, ne kelimeyle ifâde edilir. Bir lezztedir, taddır, zevkdir, tadan bilir. Geçiyoruz, bu kadar. Yalnız çok ağırdır. Çünkü Cenâb-ı Fahr-i Risâlet gene buyurmuşlar ki, "Benim gördüğümü siz görseydiniz, benim bildiğimi siz bilseydiniz, gülmezdiniz, gülemezdiniz" diyor Cenâb-ı Peygamber. "Gülemezdiniz, yataklar üzerinde eşlerinizin yanına sokulup erkeklik vazîfesini yapamazdınız" diyor. Bırak zevkini. "Benim gördüğümü görseydiniz, benim bildiğimi bilseydiniz". Onun için bazı şeylerin görülmemesi, bilinmemesi insanlar hakkında hayırlı olabilir. Herkes tahammül edemez, kaldıramaz, bakarsın meczûb oluverir sonra. Allah muhâfaza etsin. 

İnsan meczûb olmamalı, câzib olmalıdır. Halkı irşâd etmeildir. Kimi? Evvelâ kendi âilesini. Çobansın, sürüne sâhib ol. Evlâd u ayâlin, çoluğun çocuğun, evinde hânende bulunanlar. Geçiyoruz. 

Bilmem anlatabiliyor muyum? Allah sözlerimizin tesirini halk eyleye. Allah bize söyletsin, size dinletsin ve anlatsın. Her ikimize de söylediklerimizle, dinlediklerimizle ihlâs ile amel etmek nasib ü müyyesser kılsın. 

O sahâbe diyor ki, Cenâb-ı Peygamber bana döndü dedi ki, "Bu kabirde yatan zât azâb görmekde" dedi. Sonra biz kalkdık gitdik, gideceğimiz yere, ordan döndük geldik, aynı kabrin başında Cenâb-ı Peygamber tebessüm buyurdular, yüzleri beşûş oldu yani o üzüntüleri, hüzünleri geçdi. Zâten Cenâb-ı Peygamber, hep beşûşdu yüzleri, fakat bazı zaman hüzünlenirdi, ümmetinin ahvâl ü harekâtı kendisine arz olunur. Sordum beşâşetini, buyurdu ki, bu kabrin ehli, kabir azâbından kurtulmuş, kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olmuş. "Yâ Resûlallah bunun sebebi ne?" dedim. "Cibrîl bana geldi haber verdi ki, bunun okumak çağında  bulunan yavrusu, yani bir yavru bırakmışdı, bir yetîm bırakmışdı bu, o çocuk, okumak çağına girdi ve bugün mektebe gitdi, mektebde hocanın huzûrunda "bismillahirrahmânirrahîm"i okudu. Allahu Zü'l-Celâl Hazretleri, semâvatın ve ardın ve bilinen bilinmeyen âlemlerin mâliki hâlikı olan Allah, buyurdu ki, benim Rahmân ve Rahîm ismimi okuyan çocuğun babasına ben azâb etmem. Cibrîl-i Emîn bana bu haberi verdi". Bir daha söyleyelim. "Bir çocuk ki, o, "Bismillâhirrahmânirrahîm"i okudu, onun pederini ben azâbda bırakmam. Mâdem ki çocuğu benim Rahmân ve Rahîm ismimi okuyor, babasını azâbdan kurtarırım dedi".

Besmelenin fazîletinden size biraz, bir mikdar bahsetdik. Yani deryâdan bir katre, şemsden bir zerre. Anlayanlara söyledik, kabûl edeceklere söyledik, âşinâ gönüllere hitâb eyledik. Bu inceliği bilecek, bu inceliğin kadr ü kıymetini anlayacak zevâta hitâb etdim ki, sizin hepinizde bu neş'eyi bu isti'dâdı görmekdeyim. Besmelesiz iş yapmayınız. Zîrâ besmele çekildi mi, dört kitâbın ma'nâsı. O kitâblardan en büyüğü, en azîmi olam Kur`ân-ı Mübîn'dir ki, yüz suhuf ve o üç kitâb da Kur`ân'ın içerisinde cem olmuşdur. 

O Kur`ân-ı Kerîm'in sûrelerinden Sûre-i Haşır'dan bahsediyoruz şimdi. Gene deryâdan bir katre, şemsden bir zerre.

Burada hitâb eden, "yâ eyyühellezîne âmenû" hitâbıyla hitâb eden, Allahu Zü'l-Celâl Hazretleri'dir. Bu kelâm-ı kadîmi, bu kelâm-ı azîzi, bu kelâm-ı muazzamı, Cibrîl-i Emîn vâsıtasıyla, Habîb-i Edîbi Hazret-i Muhammed'e indirmiş, sallallahu aleyhi veselleme. Dikkat buyur bak! Müftü söylemiyor, vâiz demiyor, imâmdan bahsetmiyoruz, mahalle imâmından, bu "bismillahirrahmânirrahîm"i söyleyen, Hakk Teâlâ. Semâvâtı ve ardı, bilinen v ebilinmeyen âlemleri, bir "ol" emri ile halk eden ve bir "ol" emriyle yıkacak olan Hazret-i Allah. Çünkü Cenâb-ı Hakk neyi murâd ederse, "fe izâ erâde şey'en en yekûle lehû kün fe yekûn", ol der olur, yıkıl der yıkılır, bitdi. O'nun karşısında hiç bir şey duramaz. Ne ordular, ne kaleler, ne bütün beşer. Meleğiyle şeytânıyla, cinnisiyle, insânıyla, müslümanıyla, kâfiriyle, hepsi bir araya cem olsalar, Hakk'a galebe çalınmaz, Allah'a galebe çalınmaz. Allah gâlib, yaratdığı mahlûkât mağlûbdur, O'nun emri altındadır. Allah hâkim, bizler mahkûmuz, O'nun emri altındayız. O ne derse öyle olur. Bunu böyle bil. Ve her şeye de kâdirdir. Bir anda mahveder. Sabah azîz olan akşam zelîl olur. Dikkat buyur! Kork Allah'dan! Bak ne söylüyorum. Lakırdı gelmesin sana, laf diye gelmesin. Sabah azîz, akşam zelîl olur. Akşam azîz idi, sabah zelîl olur, olabilir, mümkündür. Sıhhatliydi, hasta olur. Bir anda her şey elinden gidebilir. Aklı gider. Gözünün nûru söndürülebilir. Yani hep Allah'ın emri altındayız. Ama rahmet-i sübhâniyyesi o kadar geniş ki, bırakıyor, müsaade ediyor, yap bakalım, haydi yap yap yap, bir gün taşar bardak.Taşdığı vakit sille iner. Hakk sillesinin sadâsı yokdur, bir vurdu mu ne devâsı olur, ne davâsı olur. 

Şimdi, bu hitâb-ı izzeti yapan Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri. "yâ eyyühellezîne âmenû". Habîb-i Edîbine Cibrîl-i Emîn Nâmûs-i Ekber vâsıtasıyla indirmiş. O koca melek, o azîm melek, Cibrîl aleyhisselâm, Resûlullah ile Allah arasında emirber, bir memur. Peygamber'e gelmiş, sallallahu aleyhi veselleme, indirmiş Kur`ân-ı Mübîn'i. Levh-i Mahfûz'dan almış, Peygamber'e indirmiş. Peygamber de teblîğ etmiş, şimdi bu kelâmın sâhibi Allah. Yani ne müftü, ne imâm. Biz konuşulduğu vakit zannediyoruz ki, söz imâmın ya müftünün. Allah'ın kelâmı bu! Allah'ın kelâmı bu, azîz kelâmı bu! Ne bu? Kur`ân bu! Mü'minlere dermân bu! Âşıklara îmân bu! Kur`ân. Binâenalâzâlik, "yâ eyyühellezîne âmenû" hitâbı, Allah'ın hitâbı. 

Allah kendi mü'mindir, kendi esmâsını bize vermiş, sonrab izi ittikâya yani kendinden korkmaya davet etmişdir. Çünkü bilemiyoruz, bir çocuk bir paşanın kucağına verilse, kundakdaki ufak bir çocuk, paşanın kudretini bilmez ve üzerini de kirletebilir. Fakat büyüdükçe yavru, o devletin satvetini, ordunun kuvvetini, memleket muhabbetini, insanlığa hizmeti filan yavaş yavaş anlamaya başlar. Yeni îmân edenler, bilmiyorlar, çocuk mâhiyetindedirler. Onun için kalkıyor düve diye arslanın arkasına vuruyor. 

Bazısı "Ben günah yapıyorum, ne oldu yani şimdiye kadar, hiç de bir şey olmadı" diyor. Olur. Hep olmayacak derken olur. Bir şey olmuyor derken olur. İlk sigara içen kanser olsaydı, kimse sigara içmezdi. İlk idrarını tutan da prostat olsaydı kimse idrarını tutmazdı. İlk zinâ eden firengi olsaydı, kimse zinâya yanaşmazdı. Olmuyor diye olur iş, hâdise.

Şimdi, Cenâb-ı Hakk, bizi ittikâya davet ediyor, uyandırıyor bizi. Biz çocuk mâhiyetindeyiz. "İttekullah", benden korkunuz, Allah'dan korkunuz. "وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ vel tenzur nefsün mâ kaddemet ligadin", nazar et, düşün, tefekkür eyle...

Bir saat tefekkür, Hakk'ın kudretini, Allah'ın sanatını, sun-i ilâhîyi tefekkür, yoksa şeytanlığı değil, bir saat, altmış sene nâfile ibâdetden Allah'a daha sevgilidir. Nâfile ibâdetden, farzlar ayrı. Farzın yerini hiç bir şey tutmaz. Kulluk vazîfen bu farz, kurtaramazsın paçayı. "Ben secde etmiyorum". Sen Allah'a secde etmezsen, Allah seni kula secde etdirir sonra, kula secde edersin. Allah'a itâat etmezsen, karına itâat edersin sonra. Karını senin başına musallat eder. Kendi oğluna itâat edersin. aha acısını söyleyeyim mi? Beslersin, büyütürsün, başına belâ eder sonra kendi evlâdını. Düşmanını belinde taşımışındır. Kork Allah'dan. 

"وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ vel tenzur nefsün mâ kaddemet ligadin", yarınki gün için ne hazırladın? Yarınki gün için, yarınki gün. Yarınki gün nedir biliyor musun? Yarınki günden murâdımız, yarınki günden murâdımız ne? Ölüm, kabir, mahşer. Bunlar olacak. "Mahşer olmaz". Ölümü inkâr edemzsin ama. Mâdem ki ölüm vardır, âcizsin, arkasından bunlar gelecekdir sırayla. Sen istediğin kadar inkâr et. Sen inkâr ederek azâbdan kurtulmak istiyorsun ama inkârın seni kurtarmayacakdır. Sen gel îmân et, ikrâr et, senin için daha hayırlı olacakdır. 20:35

"وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ vel tenzur nefsün mâ kaddemet ligadin", yarınki gün için ne hazırladın? Hiç tefekkürün var mı, düşündün mü, bakdın mı, etdin mi? Nedir yani yapdığın işler? "Ben gencim Efendi, acaba biraz daha otlasak sonra başlasak". Yâhu, acele et, acele et! Allah'a gel, Allah'a gel, Allah'a gel. Koş, acele et, acele et. "ve sâri'û ilâ mağfiretin min rabbiküm", Rabbinizin mağfiretine koşunuz. Koş, koş, gençliğe filan bakmaz bu iş.  Meyva daha olmadan çok düşer yere. Ne demek istediğimi anlıyor musun? Söz benim değil. Hazret-i Îsâ'nın sözüdür. Meyva daha kemâle ermeden çok düşer yere. Mahallede arkadaşlarına bir bak şöyle. Hiç sessiz götürürler. Birer, ikişer, birer. Bir sadâ çıkar arkasından, bir feryâd u figân, gitdi gider, gitdi gider. Birer birer toplarlar, amel sandığına yerleştirirler. Allah'la başbaşa kalacaksın. Bu âlemde O'nu bul şimdi. Muhtâc olduğun Allah'ı bu âlemde bul ve Allah'a muhtâc olduğun kadar kulluğunu bil ve Allah'a itâatda bulun. 

Ve tefekkür et, bugüne kadar Allah için ne yaptın? Soruyorum. Allah için yapdıklarını düşün bakayım, Allah için ne yapdın? Nefsin için çok şeyler yapdın. Nefsin için bir kat elbise giydin, Allah için bir çıplağı giydirdin mi? Nefsinin arzularını yerine getirmek için güzel yemekler, tatlılar yedin, Allah rızâsı için bir fukarâyı doyurdun mu, yedirdin mi? Düşün bakayım. Allah'ın en sevdiği kullar kimlerdir bilir misin? Cömertlerdir, yedirenlerdir, verenlerdir, giydirenlerdir. Kyâmet gününde herkesin çıplak olduğu vakitde, Allah çıplağı giydirenleri giydirecek, onları çıplak bırakmayacakdır. Hattâ dünyâda da bırakmaz, kıyâmete varmadan daha. Çünkü senin vücûdun bir kabirdir, rûhun içerde o kabre mahkûm olmuş, kabirde yatan kişi gibidir.Vücûdun bir kabirdir senin. Rûhun da o kabirde meskûn olan meyyit gibidir. 

Bir çok sıkıntılar görüyorsun değil mi? Sıkıntılar neden gelir biliyor musun insana? Yapdığı günahların tesiri vurur insana. Haberin olmaz senin. Hattâ halkın musîbetlerini gördüğün vakit, sen ayna gibi olursun, onların musîbetlerinin aksi sana vurur. İnsanoğlu birbirine bağlı çünkü, vahdetde çünkü, ayrı değil birbirinden. Zâhirde öyle, bir üzümün salkımının tâneleri gibi. Neyse...

"وَلْتَنظُرْ نَفْسٌ مَّا قَدَّمَتْ لِغَدٍ vel tenzur nefsün mâ kaddemet ligadin", yarınki gün için ne hazırladın? Ölüm için. Soruyorum size. "Gencim". Deme gencim diye. Hemen ibâdet ve tâatına başla. İffet ve ırzına sâhib ol. Vatanına, milletine, hemcinsine, öyle hayırlı insan ol ki, yalnız kendi vatanında bulunan insanlara değil, cemî insanlara hayırlı olman lâzım gelir. Halkı Hakk'a çağır. Hakkı tavsiye et, sabrı tavsiye et. Kötülüğe râzı olma. Dilinle söyleyebiliyorsan söyle, söyleyemezsen kalbinle buğz et. Kötülüğe râzı olma, kimsenin kötülüğünü isteme. İnsan olan, düşmânının dahî kötülüğünü istemez. Bir mü'min kardeşine bedduâ etme, ıslâhı için Allah'a hayır duâ et, ne kadar kötü olursa olsun, kahrı için duâ etme, ıslâhı için duâ et. Çünkü ondan çekmiş olduğun musîbet, senin yapmış olduğun bir kötülüğün tezâhürüdür, sana aksidir o. Allah, burda bir karıncayı kurtarırsın, orda evlâdını bahşeder. Burda bir fenâlık yaparsın, başka yerden mukâbilinde sana karşı bir sıkıntı mübtelâ olur. Bunları unutma, kafandan çıkarma. Sana iç âleminden bazı haberler verdik, kâinâtın esrârından. Bir parça, bir lokma, yani bir şey değil.

Ey Azîz Müslümanlar! İstiğfârı çok yapınız, her musîbeti önler. Bak ne diyorum, dikkat et, kulağını benden yana ver! İstiğfârı çok yapınız. Herhangi bir işin rast gitmiyorsa, Cenâb-ı Hakk'a istiğfâr et. İstiğfârın ma'nâsı, Allah'ın mağfiretini, rahmetini, affını taleb etmekdir. Musîbete dûçâr oldunsa istiğfâr et, evlâdın kötü olduysa onun ıslâhı için istiğfâr et ve Ümmet-i Muhammed'in ıslâhı için Cenâb-ı Hakk'a duâ et. Cenâb-ı Hakk'dan Ümmet-i Muhammed'e merhamet etmesini dile.

"Bir zaman gelir" diyor Peygamberimiz, sallallahu aleyhi vesellem...Kesiyorum, üzülme, uzatmadık işi. "Bir zaman gelir, hangi kursakda haram lokma vardır, onun duâsı kabûl olmaz, reddolunur". Bir daha söylüyoruz. "Duâlarım niye kabûl olmuyor?". Niye duân kabûl olsun, haram lokma yiyenin duâsı kabûl olmaz. İhtikar yapanın yani muhtekirin kırk gün namazı kabûl olmaz. "Bir zaman gelir, bir kursak kalmaz ki, oraya haram girmeye". Öyle diyor Peygamberimiz, sallallahu aleyhi vesellem. "Bir zaman gelir, o vakit duâlar reddolunur". Yâhud kavim azar, insanlar azar, Allah onların başına büyük belâlar, musîbetler verir. Zelzeleler, yangınlar, su baskınları, zâlimleri musallat kılar, düşmanı musallat kılar, kâfiri musallat kılar, zâlimi musallat kılar. Velîler, ümmetin üzerinden belânın kalkması için duâ ederler. Allahu Teâlâ velîye buyurur ki, "Kendin için iste sana vereyim ama senin duâ ettiğin o kavme ben dargınım. Onlar için benden bir şey isteme. Yaptıkları ef'âlin cezâsını görsünler. Adâlet-i ilâhiyyem yerine gelsin".

Cenâb-ı Peygamber bunu bize bir incelikle haber veriyor. Diyor ki, "O vakitler, Ümmet-i Muhammed birbirine duâ etmelidir". Bak, velîlerin duâsını Cenâb-ı Hakk reddediyor, "Kendin için iste vereyim ama onlar için benden isteme, vermem" diyor. O vakit Ümmet-i Muhammed, günahkâr iki taraf, günahı olan Ümmet-i Muhammed, birbiri hakkında duâ etmeleri lâzım. O vakit Cenâb-ı Hakk, duâları kabûl eder. Yani mü'min kardeşinin iyiliğini iste ki, Allah sana iyilik vere. Onu demek istiyorum. Sen onun için duâ edeceksin, o da senin için duâ edecek, o vakit duâlar müstecâb olur.

Evliyâullah "Belâ gelmeden duâ ediniz, belâları def ediniz" diyorlar. "Belâ geldikden sonra edilen duâlar müstecâb olmaz, o vakit sabretmek lâzım" diyorlar.

İnsân ol! Ne demek? Estağfirullah, hepimiz insânız. Zâhiren öyle, bâtınımızı da insân
etmemiz lâzım gelir. Zâhirin insâniyyeti gâyet ufak bir parayla ikmâl olunur fakat bâtın insanlığı yani iç temizliği gâytele güçdür. Onun için Cenâb-ı Hakk, "kad eflaha men tezekkâ, nefsini tezkiye eden felah buldu" diyor. İç tarafını azıcık evir çevir ve Allah'a kulluğu skaın unutma. Ve Rabbine dâimâ şükret. Belâlara hamd et, nimetine şükret. Belâlara hamd edersen, Allahu Teâlâ belâyı def eder ve ref eder. Verdiği nimete şükredersen sana ziyâde kılar. Memleketine, milletine, devletine fâideli ol, hıyânetlik etme, Allah hâinleri sevmez.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

'Alem kaldırsa bir yerde kaçan sultân-ı bismillah
Olur lâhûtiyân ârâyiş-i dîvân-ı bismillâh
Sırât-ı müstakîmi anla hatt-ı istivâsından
Varır Allah'a doğru menhec-i âsân-ı bismillah

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 9 Ocak 1981 (3 Rebîulevvel 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön