6 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
LATÎFE
Nasreddin Hoca bir gün vaaz etmek için kürsüye çıkmış, cemâate dönüp "Ey cemaat! Benim ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?" demiş. Cemaat hep bir ağızdan "Bilmiyoruz" deyince Hoca, "Mâdem ki bilmiyorsunuz, ben size ne söyleyeyim" demiş ve kürsüden inmiş.
Hoca, ertesi gün de kürsüye çıkmış, yine "Ey cemaat! Benim ne söyleyeceğimi biliyor musunuz?" deyince, bu sefer hepsi birden "Biliyoruz" demişler. Hoca, "Mâdem biliyorsunuz o zaman benim söylememe hâcet yok" demiş ve yine kürsünden inmiş.
Cemaat şaşkınlık içinde, toplanıp konuşmuşlar, şöyle bir karara varmışlar, "Hoca bir daha aynı soruyu sorarsa, kimimiz biliyoruz, kimimiz bilmiyoruz diyelim" demişler. Hoca ertesi gün yine kürsüye çıkmış, yine aynı soruyu sormuş. Önceden kararlaştırdıkları gibi, cemaatin bir kısmı "Biliyoruz" bir kısmı da "Bilmiyoruz" demiş. Hoca, "Ne güzel, öyleyse bilenler bilmeyenlere anlatsın" deyip, yine kürsüden inivermiş.
NÜKTE
Sohbet, vaaz ve nasîhat iki türlü olur. Biri sözlü yani konuşarak, diğeri sözsüz yani hâl diliyle. Hâl diliyle anlatmak sözle anlatmakdan daha tesirlidir. Hâl dilinden anlamayana sözle söylemenin pek faydası olmaz. Ne gibi? Meselâ musallâda yatan cenâze, bize hâl diliyle seslenmekde ve vaaz etmekdedir. Ölünün vaazı, en bilgili hocaların derslerinden, en kudretli hatîblerin hitâbetinden, en ateşli vâizlerin vaazlarından daha tesirlidir. Bir insana ölüm hakkında ne söylense, öleni görüp ondan ders almak kadar tesirli olamaz. Hocanın ilk seferde, "Mâdem ki bilmiyorsunuz, ben size ne söyleyeyim" demesinin bir hikmeti budur. Bu sözün diğer bir hikmeti de şudur ki, ilmin anahtarı merak ve talebdir. Onun için ilim öğrenenlere talebe denilmişdir. Taleb etmeyene, merâk etmeyene, araştırmayana, tefekkür etmeyene, söylemenin, anlatmanın faydası yokdur. Bu gibi kimselere bir şey öğretmeye çalışmak suya yazı yazmak gibidir.
Sükût et nezd-i câhilde hamûş ol sen kitâb-âsâ
İkincide Hoca'nın, "Mâdem biliyorsunuz, o zaman söylemeye ne gerek var" demesindeki hikmet ise, öğrenmekden, bilmekden maksadın amel etmek, yapmak, işlemek olduğunu beyân etmekdir. Bildiğiyle amel etmeyene bilginin faydası olmadığı gibi bir de zararı olur, vebâli olur. Cenâb-ı Hakk, kıyâmet gününde herkese, "Bildiğinle ne amel ettin" diye soracakdır. Bildikleri halde amel etmeyenler, bilgilerini kullanmayanlar mesûl olacaklardır. Bu yüzden Peygamber Efendimiz, "Faydasız ilimden Allah'a sığınınız" buyurmuşlardır. Bilgi sâhibi olup da onları kullanmayan kişi, aslında câhildir ve tıpkı kitap yüklü bir hayvan gibidir. Kitabın hayvana ne faydası vardır? Burada ikinci bir nükte daha vardır. Bilmediği halde bildiğini zanneden kişiye bir şey öğretmek kâbil değildir. Bu gibi kimselere echel denir. Kur`ân-ı Kerîm'deki "Câhillerden yüz çevir" emr-i celîli bu gibi câhiller hakkındadır.
Üçüncüde Hoca'nın, "Bilenler bilmeyenlere öğretsin" demesi, ilmiyle âmil olmayanların nasîhatlarının fayda vermeyeceğine işâretdir. İlim öğrenmek isteyen, öğrendiği ilimden fayda görmek isteyen kişi, mutlaka ilmiyle amil olan birisini bulmalı, ilmi ondan almalıdır. Yoksa boşa emek çekmiş olur. Buradaki diğer bir hikmet de şudur ki, bilenler bildiklerini kendilerine saklamamalı, kıskançlık yapmamalı, bildiklerini tâliblere öğretmeli, halkı irşâd etmelidir.
Bilmeyene hiç bıkmadan i'lâm et
Bilenlere söylemeye ne hâcet
Bilmediğini bilmeyenden i'râz et