3 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Bazı dar görüşlü kimseler, bir kısım Hakk âşıklarını zındıklıkla ithâm ederek, zamanın halîfesine şikayetde bulunmuşlar. Halîfe de, tetkîk ve tahkîke lüzûm görmeksizin, başlarının vurulmasını irâde etmiş. Şiham, Rikam, Nûrî ve Ebu'l-Hasan nâmındaki Hakk âşıklarını yakalayarak, boyunları vurulmak üzere cellada teslîm etmişler. Hükmün infâzı için cellad kendilerine yaklaşınca, birbirleri ile mücâdeleye başlamışlar. Her biri, önce kendisinin başının vurulmasını istiyor ve bunun için aralarında çekişiyorlarmış. Cellad, şaşırıp kalmış ve onlara "Ne diye acele ediyorsunuz?" diye sormuş. İçlerinden biri öne atılıp cevap vermiş : "Arkadaşlarımın benden fazla yaşamaları için çünkü onların hayâtlarını kendi hayâtıma tercîh ediyorum" demiş. Bu sahneyi yukarıdan seyreden halîfe, yanındakilere hitâben "Ne acâib iş! Ne fedâkâr insânlar bunlar" deyince orada bulunan zamânın kadısı, cesâretlenip pâdişâha bir teklîfde bulunmuş. Demiş ki, "Efendim, siz bu zevâtı hiç dinlemeden idama mahkûm ettiniz. Müsaade buyurulursa, bendeniz onlarla konuşayım, gâyet ağır sualler sorayım, eğer küfür ve ilhadları zâhir olursa, o zaman hükmü infâz ettirirsiziz" demiş. Halîfe, bu teklîfi makûl karşılamış ve kadıya müsaade etmiş. Neredeyse idam edilecek olan o zevât, celladın elinden alınarak ilim meydanına getirilmiş. Kadı efendi kürsüye oturmuş, başda halîfe olmak üzere bütün devlet erkânı, ne olacağını görmek üzere o meclisde toplanmışlar. Kadı, sorularına cevap vermek üzere, içlerinden birisini seçmelerini söylemiş. Ebul-Hasan'ı seçmişler. Kadı, ona gâyet çetrefilli bazı fıkhî mes'eleler sormuş. Ebu'l-Hasan kuddise sırruh, her soru soruldukça, bir müddet susuyor, önce sağına, sonra soluna dönüyor, sonra da başını göğsü üzerine eğerek biraz bekliyor, sonra kadı efendinin suallerini birer birer cevaplandırıyormuş. Kimsenin cevap veremeyeceği kadar çetin ve çetrefilli sorulara su gibi akıcı cevaplar verilmesine şaşırıp kalan kadı efendi, bu zevâtın zındık olmak şöyle dursun bir çok ehl-i sünnet âliminde olmayan bir ilme sâhib olduklarını anlamış. Anlamış ama bir şeye de aklı takılmış ve Ebu'l-Hasan'a son bir soru daha sormuş. "Ey azîz! Sana sual sorduğum zaman, önce sağına sonra soluna bakıyor, sonra da başını önüne eğiyor ve cevâbını öyle veriyordun. Bunun sebebini îzâh eder misin?" demiş. Ebu'l-Hasan kuddise sırruh, şu cevâbı vermiş : "Sorularınızın cevaplarını önce sağ yanımdaki meleğe soruyordum, o bilmiyorum deyince sol yanımdaki meleğe soruyordum. O da bilmiyorum deyince kalbime, kalbimden de Allah'a soruyordum. Kalbim, bana cevap veriyor, ben de size bildiriyordum"demiş. Bunun üzerine, kadı efendi halîfeye dönerek : "Eğer bu zevât da zındık ise yeryüzünde bir tek müslüman kalmamışdır" deyivermiş. Halîfe, hatâsını anlamış ve bu zevât-ı âlî-kadrden özür dilemiş, onlara iltifatlarda bulunarak gönüllerini almış ve kendisine duâ etmelerini ricâ etmiş.Bu kıssadakine benzer hâller evliyâullahın menkıbelerinde sıklıkla karşımıza çıkar. Evliyâullah hazerâtı kalblerini sivâdan pâk ettikleri için gönülleri parlak bir ayna gibi olmuşdur. Halk için gâib hükmünde olan nice hakîkatler ve aklın mâverâsında kalan nice ilimler o aynada tecellî eder. Buna sôfiyye lisânında "keşf" ya da "mükâşefe" denir.