1 Mart 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir müezzin vardı, sesi pek çirkindi. Diyâr-ı küfürdeki bir şehirde ezân okurdu. "Burada ezân okuma, savaş çıkar, düşmanlık uzar" dedilerse de, inad etti ve pervâsızca orada ezân okumaya devâm etti. Halk, bir kargaşalıkdan korkarken bir de bakdılar, bir gayr-i müslim elinde bir elbiseyle çıka geldi. Dostlar gibi eline mum ve helva almış, bir de güzel bir elbise hediye getiriyordu, "Söyleyin bana, o müezzin nerede? Onun salâsı ve ezânı bana rahatlık verdi" diye sormakdaydı. "Yâhu! Nasıl olur? Hiç o bed ses, insana rahatlık verir mi?" dediler. Adam dedi ki, "Benim bir kızım var, çokdandır müslüman olmak istiyordu. Bu sevdâ, kafasından bir türlü çıkmıyordu. Ona ne öğütler verdik ama dinletemedik çünkü gönlünde İslâm sevgisi öyle bir yerleşmişdi ki. Bu derd âdetâ bir buhurdanlık ben de ödağacı gibiydim. Kızım İslâm'a yöneldikçe ben derd ve azâb çekmekdeydim. Elimden de hiç bir şey gelmiyordu tâ ki bu müezzin gelip de burada ezân okuyuncaya kadar. Kızım ezânı duyunca, 'Bu çirkin ses de nedir? Kulaklarım mahv oldu. Ben bugüne kadar ne kilisede ne manastırda böyle kötü ses duymadım' dedi. Kızkardeşi, 'Bu ezân sesidir, bunu müslümanlar okur, bununla müslümanları ibâdete çağırırlar" deyince buna inanmadı, başkasına sordu. O da doğrulayınca, inandı ve müslüman olma hevesi kalmadı. Ben de endîşeden, azâb çekmekden kurtuldum, uzun zaman sonra ilk defa gece rahat uyudum. Müezzinin sesi bunun için beni rahatlattı. Bu yüzden ona hediye getirdim. Nerede o adam?" dedi. Adam müezzini görünce, "Lütfen bu hediyemi kabûl et, sen beni büyük bir derdden kurtardın, bana öyle bir ihsânda bulundun ki, senin âzâd kabûl etmez bir kulun olmaya râzıyım. Eğer malı mülkü olan zengin bir adam olsaydım, bu kadarla da kalmaz, senin ağzını altınla doldururdum" dedi.