Bir Meczûb-i İlâhî Abdullah Efendi

27 Ocak 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

Muzaffer Efendi
Muzaffer Efendi Hazretlerinin, ibret dolu hikâyelerini anlattığı İstanbul'un meşhûr meczûbânından biri de, Abdullah Efendi adında bir zâtdır...Efendi Hazretleri, Abdullah Efendi'nin bir hikâyesini şöyle anlatmışlardı :
Abdullah Efendi, mahallede dolaşırken çocuklar arkasından teneke çalarak, taş atarak koşarlar ve "Abdullah Efendiiii, mahallenin baş pezevengiiii" diye bağırırlarmış...Abdullah Efendi de onlara ana-avrat, mezhep-nikah sayar-dökermiş...Çocuklar her gün Abdullah Efendi'yle böyle eğlenirlermiş...Bir gün mahalleden geçen bir kumandan, bu manzarayı görünce çocuklara fenâ halde çıkışmış "Dedeniz yaşındaki adama böyle hakâret etmeğe utanmıyor musunuz ulan!" demiş ve çocukları kovalamış...Abdullah Efendi, kumandana dönüp "Bana bak! Sen üstüne vazîfe olmayan işe karışma! Ben çocuklarla eğleniyorum, sana ne! Sen ne karışıyorsun!" demesin mi?..Ertesi gün ortada bir hiçbir sebeb yokken kumandanı görevden almışlar, rütbelerini sökmüşler...Kumandan bu felâketin başına nereden geldiğini anlamamış...Eşiyle dostuyla konuşurken bir gün önce olanları da anlatınca arkadaşlarından birisi "Yâhu sen Abdullah Efendi'ye çatmışsın...Hemen gidip gönlünü al!" demiş...Rütbeleri sökülen zavallı kumandan hemen Abdullah Efendi'ye koşmuş ve ellerine sarılmış "Aman ben ettim sen etme!" diyerek yalvarmış...Abdullah Efendi "Bir daha böyle şeylere karışma, haydi şimdi git vazîfene başla" diyerek kumandanı göndermiş...Kumandanın suçsuz olduğu anlaşılmış ve bir üst rütbeye terfi' ettirilerek vazîfeye tekrar geri getirilmiş...
Efendi Hazretleri, Abdullah Efendi'nin acâib hallerinden bazılarını da şöyle anlatmışlardı :
Abdullah Efendi'yi defalarca kapısı kapalı olduğu halde camide veya minârede salâ verirken görmüşler...Herkes O'nun bu husûsiyyetini bilir ve hiç şaşırmazmış...
Abdullah Efendi'nin bir başka husûsiyyeti de, bir kimsenin cüzdanındaki parayı ve evinde pişen yemeği bilmesi imiş...Meselâ yolda rastladığı birinden para isteyip de yok cevâbını alırsa, ne kadar maaş aldığını, o zamana kadar ne kadarını nereye harcadığını, cebinde ne kadar para kaldığını tek tek sayarmış...Tabii adam mahcûb olur ve Abdullah Efendi'nin istediği parayı vermek mecbûriyetinde kalırmış...
Acabâ aldığı paraları ne yapıyor diye merak edip defalarca peşine düşmüşler...Her seferinde bir fukarâ mahallesine gidip, bir evin kapısını çaldığını ve parayı orada oturanlara verdiğini görmüşler...O ev halkını araştırdıkları zaman muhakkak o evde bir hasta veya cenâze olduğu ya da başka bir dert yüzünden paraya ihtiyâcı olan birileri olduğu ortaya çıkmış..
Efendi Hazretleri, Abdullah Efendi'nin vefâtındaki büyük ibreti de şöyle anlatmışlardı :
1928 senesinde İstanbul'da büyük bir âfet olmuşdu...Birçok insanlar sele kapılıp boğuldu, Eyüp'e ölüler indi, manda arabaları denize sürüklendi, Sarıyer'i sel basdı...İşte o âfet günlerinde Abdullah Efendi, Yedikule hâricinde Kazlıçeşme civârındaki kabristana gitmiş, orada bir ağacın dibine oturmuş ve "Yâ Rabbi! Bu millete Deli Abdullah fedâ olsun, gadabını benim üstüme gönder, bana kıy, ümmet-i Muhammed üzerinden bu âfeti kaldır" diye bağıra bağıra rûhunu teslîm etmiş...O büyük âfet de böylece kalkmış...
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön