Bir Meczûb-i İlâhînin Cenâb-ı Hakk'a Niyâzı

16 Şubat 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Vuslat
Bu ibretlik mektûb, cezbe-i ilâhî ile aşkullaha düşmüş ve aşkullah uğruna herşeyini fedâ etmiş olan ismi mechûl bir meczûb-i ilâhînin, deli zannedilerek kapatıldığı Elazığ Tımarhânesinde çektiği zahmet ve meşakkate dayanamayıp, vuslat-ı ilâhî arzusu yani rûhunu teslîm etmek isteği ile Cenâb-ı Hakk'a niyâzıdır. Aşk-ı ilâhî ve cezbe-i Rahmânî hakkında başlıbaşına bir ders olan bu münâcâtın satırlarında nice hikmetler, nice nükteler, nice ibretler vardır.

Ben, dünya küresi, Türkiye karyesi ve Urfa köyünden, Elazîz Tımarhânesi sâkinlerinden, ismi önemsiz, cismi değersiz, çâresiz ve kimsesiz bir abd-i âcizin, âhir deminde misâfiri Azrâil'i beklerken, başhekimlik üzerinden "Hâkimler Hâkimi"nin dergâh-ı ulûhiyyetine son arzuhâlimdir.

Ben, gam deryâsında, fakîrlik vatanında, horluk ve rezillik kaftanında pâdişâh yapılmışım. Meyvalardan dağdağana, çalgılardan ney-kemana kapılmışım. Benim yatağım akasya dikeninden, yorganım kirpi derisinden farksızdır. Kalbim Ayzman'ın fırını ve sahranın çöl fırtınasıdır. Rûhum, âşık-ı Hudâ, Mahbûb-perestdir, lâkin aklım kaderin cilvesi ve tâlihin sillesiyle gelgitdir. Bana gelen derd ü gamın kilosu beleşdir. Nerede bir güzel varsa bana karşı keleşdir, bütün yiğitler de bana hep ters ve teresdir.

Aylar geçdi, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdestdir. Yani içtiğimiz kezzap suyu, mezemiz ise ateşdir.

Ol Resûl-i zîşân ve sultân-ı dü-cihân, Cenâb-ı Allah'ın insanları dünyâ, dünyâyı ise insanlar için yarattığını, rûhları vücûd için, vücûdları ise rûhlar için yarattığını, erkekleri kadınlar, kadınları erkekler için yarattığını, cenneti mü'min kullar, mü'min kulları da cennet için yarattığını, cehennemi inkârcılar ve münâfıklar, inkârcıları ve münâfıkları da cehennem için yarattığını, hadîsleriyle haber vermişdir. Peki acabâ benim gibi meczûb dîvâneleri ne maksadla halk etmişdir? Bilen babayiğit, meydâna çıkıp söylesin.
Allah sana îmân verdi, sen tuğyân edersin. O in'âm etti sen küfrân edersin. O ikrâm etti sen inkâr edersin. O ihsân etti sen ısyân edersin. Bir de kalkıp bana deli dîvâne diye bühtân edersin.

Bu söylediklerimin hepsi rûhumun içinde cenk etmekdedir. Eğer dilekçemin cevâbı gelirse bu manevralar sona erecekdir.

Şimdi adresimi arz ediyorum. Kur`ân’ı geldiği yere, yine Kur`an'ı getiren geri taşısın. Mâdem ki ahkâmı ve ahlâkı kalmadı, Kur`ân’ın kağıdı ve yazısı neye yarasın! Tâ ki Hazret-i Muhammed Mehdî aleyhisselâm gelince yeniden okunup yaşansın.

Ey zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere bütün âlemlerin Rabbi! Ey cemâdî, nebâtî, hayvânî, insânî, rûhânî ve nûrânî her şeyin ve herkesin yegâne sâhibi! Ey îmân ve şuûr ehli kalblerin en yüce habîbi! Ey derdli bedenlerin kederli gönüllerin ve yaralı yüreklerin tabîbi!

Ben bîçâre kulun ki, garîbler garîbi, hüzünlerin esîri, zulümlerin muzdaribi, öksüz, yetîm ve sâhibsiz bir tımarhâne delisi. Ama kudsî muhabbet ve hasretinin dîvânesi. Herkesi ve her şeyimi elimden aldın ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegâne sen kaldın. Yurdumdan, yuvamdan, evimden, barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın, ama onları ararken sana ulaşdım, sevdâna daldım. Böylece fânî ve hayâlî görüntülerden kurtarıp hakîkî tecellîne mazhar kıldın.

Yüceler yücesi Rabbim! Efendim!

Hakk'dan saparak ve haddimi aşarak, hâşâ senden, Burak bineği, Cebrâil seyisi, Sidretü'l-Müntehâ menzili, cümle mahlûkâtın en şereflisi, Rahmân'ın en mükemmel tecellî ve temsilcisi, kâinâtın fahr-i ebedîsi, âhirzamân nebîsi ve mehdîsi, levh-i mahfûzun tercümânı ve tebliğcisi, efendiler efendisi Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin mahbûbiyyetini mi istedim? Hanîf dînin üstâdı ve nice nebîlerin atası Hazret-i İbrâhim’in halîliyyetini, Hazret-i Süleymân'ın saltanat ve servetini, Hazret-i Mûsâ'nın celâdet ve cesâretini, Hazret-i Îsâ'nın rûhâniyyetini mi istedim? Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk'ın yüksek fazîlet ve kurbiyyetini, Hazret-i Ömerü'l-Fârûk'un dirâyet ve teslîmiyyetini, Hazret-i Osmân-ı zinnûreynin asâlet ve sahâvetini, Hazret-i Aliyye'l-Murtaza'nın ilim ve velâyetini mi istedim? Senden mülk ü hâkimiyyet, şân ü şöhret, mâl ü servet mi taleb ettim? Senden vücûduma sıhhat ve âfiyet, aklıma zıyâ ve selâmet, hayâtıma huzûr ve istikâmet dilendimse, bunlar için de bin kere tevbe ettim. Çünkü şerî'atın ibtâl, tarîkatın ihmâl, hakîkatın ihlâl ve mü'minlerin iğfâl edildiği bir zillet ve rezâlet döneminde, bana akıl ve mükellefiyet verseydin, bu sâdece benim mes'ûliyyet ve mahzûniyyetimi ziyâdeleştirecekti.

Sultânım! Efendim!

Ben senden sâdece seni istedim. Pahası elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiblendiklerimi uğruna fedâ etmektir. Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna böyle bir zillet ve zahmet çektirirsin. Ben hâşâ itirâz değil, nâz ederim ama umarım sen niyâz kabul edersin.

Âile efrâdımı, akl u iz'ânımı alıp beni hicrâna saldın. Ama yine de şükür, ya akıllı kalıp ama hâin ve hîlekâr olaydım. Ya varlıklı kalıp ama zâlim ve sahtekâr olaydım. Ya âlim ve saygın kalıp ama gâfil ve riyâkâr olaydım. Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkâr olaydım. Ya sağlıklı safâlı kalıp ama, sapıtmış, ahlâksız ve vicdânsız olaydım.

Derd ü bela ki, sabredenlerin vesîle-i mi'râcıdır. Mü'minler kalbimin tâcı, mücrimler rahmetin muhtâcı, münkirler hikmetin îcâbı, sâdık ve âşık ehl-i cehd, adâletin ilâcıdır. Velâkin bu münâfık hâin ve zâlimler ise çıban başıdır, akrep gibi sancıdır. Şerefli insana, helâli dışında bütün kadınlar kızlar ana-bacıdır.

Ey Rabbim! Efendim!

Ma'lûm-ı âlîniz ve zâten yüce takdîrinizdir ki, ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu, ne onurlu ve huzûrlu seyahatlerim ve seyrânlarım oldu, ne etrâfımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayrânlarım oldu. Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve fazîlet ne imiş tatmadım, ama şikâyet şekavettir. Bütün bu fânî ve fenâ nimetlerin asıl sâhibi olan "Pâdişâhlar Pâdişâhı"nı buldum.


Beni yoktan vâr ettin, îmân ve hidâyet buyurup varlığından haberdâr ettin ama aklımı alıp kulunu bî-karâr ettin. Sana sonsuz şükürler olsun. Şimdi son dileğim beni yanına al ve bir daha huzûrundan ve sonsuz nûrundan ayırma, ne olursun. Umarım bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın çünkü zâten zâtından gayrına yalvarıp yakarmanın şirk olduğunu buyurdun.

 Harâbât ehlini hor görme zâhid
Defîneye mâlik vîrâneler var
Listeye geri dön