Bir Müteşeyyihin Mugalatası

7 Kasım 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Tekke
İşi gücü laf ebeliği ve mugâlata olan bir müteşeyyih, yani kendisini şeyh gibi, mürşid gibi gösteren bir sahtekâr, hasbe'l kader büyük bir dergâha postnişîn olmuşdur. Her hâl ve hareketinden sahtekâr olduğu belli olan bu zavallı, kulakdan dolma bilgilerle ve tarîkatın zâhirine âid bir takım kıyâfet ve merâsimlerle birçok bilgisiz kimseyi ve iyiyi kötüyü ayrıd edemeyen birçok safdilleri aldatmışdır. Aldatmışdır ama arada bir gözü açık kimseler de o dergâha gelip gitmekdedir. Bu sahte mürşid, mugâlatada son derece mâhir olduğu için, bu gibilere karşı da şöyle bir tedbir hazırlamışdır. Her seferinde lafı evirip çevirip kendisine getirerek der ki :
Benim posta oturmamı çekemeyenler var, sen bu makâma lâyık değilsin filan diyenler var. Eğer ben bu makâma lâyık olmasaydım Hazret-i Pîr beni burada tutar mıydı?
Tabii tarîkin pîri sözkonusu olunca akan sular durur ve küçük bir şübhesi olanlar dahi şübhelerinden pişmân olarak "Adam doğru söylüyor, bizim pîrimiz gibi büyük bir velînin postuna, lâyık olmayan biri hiç oturabilir mi? Eğer böyle bir şey olsa, o kişinin ya çarpılması, ya bir kazâya, bir belâya uğrayarak cümle âleme ibret olması gerekir" diye düşünürler. Keyfiyyet, yıllarca bu minvâlde devâm eder. Tâ ki bir gün âriflerden biri, onun foyasını ortaya çıkarıncaya kadar.

Kimsenin tanımadığı, bilmediği o ârif bir gün o dergâhı ziyâret eder ve o müteşeyyihe sorar, "Ka`be mi efdaldir yoksa bu dergâh-ı şerîf mi?" der. Çok bilmiş müteşeyyih, soruyu soran zâtı küçümseyerek şöyle cevap verir, "Bu ne biçim soru! Tabii ki Ka`be efdaldir, bunu kim bilmez". O zât tekrar sorar, "Ka`be, Allah'a izâfe edilen bir yer ve mescidlerin efdali olduğu halde, yıllarca müşrikler oraya hâkim olarak içini putlarla doldurdular, onu çırılçıplak tavâf etme cüretini gösterdiler, daha bin türlü kepâzelikler yapdılar da neden Allah onları helâk etmedi veyâ oradan def' etmedi?" der. Zavallı müteşeyyih kem-küm eder, verecek bir cevâb bulamaz. 

O zât, bu sahte mürşide aldanan dervîşlere de şöyle hitâb eder : 
Sizin hiç aklınız yok mu? Siz hiç târih de mi okumadınız? Nice büyük velîlerden sonra, kendilerini onlara isnâd eden, yoldan çıkmış pek çok kimseler ortaya çıkmışdır. Bunlardan hiç mi haberiniz yok? Sizin pîriniz muhakkak ki yüce bir velîdir, kudsî bir insandır, buna hiç şübhe yokdur. Peki ama Hacı Bektâş Velî Hazretlerinin derecesi sizin pîrinizden daha mı düşükdür, O'nun tasarrufu sizin pîrinizin tasarrufundan daha mı zayıfdır. Nasıl oldu da kendilerini o büyük velîye isnâd edenler arasından su gibi içki içenler çıkmışdır, "sofuların namazı varsa bizim de niyâzımız var" diyerek namazı terk edenler görülmüşdür, şerîat hâricine çıkanlar olmuşdur? Hani büyük velîler kendi yollarına bu gibi sapkınları sokmazlardı? 

Siz "Şerefü'l mekâni bi'l mekîn" yani "Mekâna şerefi mekânın sâhibi verir" sözünü de mi duymadınız? Büyük velîlerin binâ ve ihyâ etdikleri dergâhların kudsiyyet ve şerefi, o zevât-ı âlî-kadr yüzündendir, yoksa bu gibi yerler Ka`be gibi bizâtihî mukaddes ve şerefli değildir. Bizim gibi sıradan insanlar o mukaddes yerlere gitmekle ancak şeref kazanır ve "şerefü'l mekîni bi'l mekân" sırrı zâhir olur. Farazâ, bir takım cühelâ ve yoldan çıkmış kimseler, vaktiyle zikrullah ve ibâdât ile nûrlanan bu gibi yerleri meyhâneye çevirseler, o mekânların hiç kudsiyyeti kalır mı?
Listeye geri dön