14 Ekim 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Ve dahî yolda bir nesne düşürseler, anı dönüp aramazlar. Eğer nakd ve eğer esvâb. Ammâ Resûlullâh sallallâhu aleyhi vesellem bir kerre bir nesne düşürüp, anı taleb etdiklerinin vechi budur ki, ol nesne ümmü'l mü’minîn Âişe radıyallâhu anhânın imiş. Bizim sözümüz, kendinin olduğu yerdedir. Eğer ol düşürdüğünü almadığı, idâ‘at-i mâl addetmek hâtırası galebe ederse, ol düşürdüğü yerde durub bir muhtâc uğradıkda, ana al deyu emr ede. Kendi mülküne katmaya...Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretlerinin "Tarîkatnâme"sinden en ufak bir değişiklik dahî yapmadan aktardığımız bu satırları lisâna ve konuya âşinâ olmayanlar için îzâh etmeye çalışalım...
İster dervîş ister şeyh olsun ehl-i tarîk olan kişiler yolda giderken bir şey düşürseler, geri dönüp aramazlar. Düşürdükleri para da olsa her hangi bir kıymetli eşyâ da olsa farketmez. Siyer kitaplarında yazılı olan meşhûr hâdisede, Resûl-i Ekrem Efendimizin yolculuk esnâsında düşürülen bir şeyi adam gönderip arattırmasının sebeb-i hikmeti, kaybolan o eşyânın kendisine âit olmayıp Hazret-i Âişe radıyallahu anhâ vâlidemize âit olmasındandır. Eşyâsını düşüren sâlikin aklına, "Zâyi olup gidecek, hiç değilse birisinin işine yarasın" diye bir düşünce gelirse, düşürdüğü şeyin yanında bekleyip ona ihtiyâcı olan birisi denk gelirse o kişiye almasını söyleyebilir. Kendisi alıp sâhiblenemez.Peki bunun hikmeti nedir? Niçin büyük mürşidler sâliklere bunu şart koşmuşlardır? Bunu da kısaca şöyle beyân edelim :