17 Ocak 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Bilirsiniz, bir zamanlar Bursa, gerek güzel havasıyla, gerek tatlı sularıyla, gerek şifâlı kaplıcaları ve hamamlarıyla, gerek ulu dağı, gerek münbit ovasıyla, gerek bağlarıyla gerek bahçeleriyle, gerek ulu ağaçları, gerek tatlı meyveleriyle, gerek câmileriyle, gerek mescidleriyle, gerek türbeleriyle gerek dergâhlarıyla, eşi menendi olmayan bir yermiş. Nice şâirler, nice edîbler, nice seyyâhlar onun güzelliklerini saya saya bitirememişler ve kendilerince medh ü senâ etmişlerdir. Fakîr, burada bunların hiçbirini zikretmeyeceğim, siz dilerseniz Bursa'ya dâir kitaplardan bulur okursunuz. Sizler için seçtiğim nutuk, hepsinden farklı. Bu nutuk, Bursa'da neşr-i tarîk etmiş olan bir veliyyullahın nutkudur. Bakın bu zât-ı akdes Bursa hakkında ne diyor :
Aceb midir hayât-ı nev bulursa mürde diller anda
Hakîkat mazhar-ı enfâs-ı rûh-i kudsdür Bursa
Nice gencîneyi pinhân eylemişdir kudsiyâtında
Derâgûş eyleyüp anlarla dâim ünsdür Bursa
İsmâil Hakkı Bursevî
Kuddise Sırruh
Lisâna âşina olmayanlar için bu nutk-i şerîfi şöyle îzâh edebiliriz.
Bir zamanlar Bursa öyle kudsî bir yermiş ki orada ölü kalbler dirilirmiş. Ölü kalblerden murâd hak ve hakîkati bilmeyen, nefs-i emmâresine tâbi' olan, dünyâ hayâtını yemek, içmek, gezmek, tozmak, zevk ü safâ sürmekden ibâret gören kişilerdir. Peki ölüleri bile dirilten bu kudsiyyetin menba'ı neydi acabâ? Bu kudsiyyet, Bursa'nın şifâlı suları gibi derûnunda saklı olan gizli hazînelerden kaynaklanıyormuş. İşte o gizli hazîneler, maalesef birer birer kaybettiğimiz ve yerleri doldurulamayan Allah dostlarından başka bir şey değil.
Biz şehirlerimizi hep mahvettik, bindiğimiz dalı kesdik ve Cenâb-ı Hakk'ın bizlere meccânen bahşettiği o tabii güzellikleri de hep kaybettik. İşlenen bu cinâyetlerin maalesef bir telâfisi de yok ama bundan daha da fecî olan bir şey var. Biz sadece şehirlerimizi mahvetmekle kalmadık, o şehirlerin rûhu olan kudsî insanları da kaybettik yani onların yerlerini dolduracak insanları yetiştiremedik. Eğer bunu bir nebze yapabilseydik, ne o güzel şehirlerimiz mahv u perîşân olacak ne de onlardan çok daha kıymetli olan "kalb şehri"miz böyle vîrân olacakdı.
Bugün şehirlerimizdeki eski eserleri, câmileri, çeşmeleri, tekkeleri, türbeleri ve tabîat güzelliklerini korumak için samîmiyyetle çırpınan bir avuç gayretli insanın emeklerinin çoğu zaman boşa gitmesinin sebebi de bu değil mi?