4 Mart 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Bülbül ki âşiyân-ı kadîmi koyup gelir
Gülden meğer ki bûy-ı mehabbet duyup gelir
İnsan ezelî bir gül bahçesindeki bir bülbül gibidir. İnsanın dünyâya gelmesi o bülbülün o gül bahçesinden ayrılması gibidir. Nasıl ki bahçesinden ayrılan bülbül hep o gül bahçesindeki gülleri ararsa insan da hayâtı boyunca hep Hakk'ı arar. Çünkü Hakk'dan gelmişdir. Nitekim "فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي / Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî" âyet-i kerîmesi insan rûhunun nefha-i ilâhî olduğunu açıkça beyân eder.
Güller gülâb-i hubb-i ezel yâdına dilâ
Odlara yakılıp kamudan el yuyup gelir
İnsanın aşk-ı ilâhî ile yanıp tutuşması ve bu aşkın te'sîriyle yanıp kül olması ezel bezmindeki o gül bahçesine olan hasretindendir.
Bâd-ı hazândan aldı fenâ bûyu zevkini
Eşcâr türlü türlü libâsın soyup gelir
İnsanın nefsinden geçip, kendisini Hakk'da yok etmesi tıpkı sonbahar geldiğinde ağaçların yapraklarını dökmesi gibidir.
Gûş eyleyip vücûdun zenb-i kelâmını
Pervâne nâr-ı aşk ile vârın yuyup gelir
İnsanın fenâ mertebesine ermesi de ateşin etrâfında dönen pervânenin kendisini ateşe atıp mahv etmesi gibidir.
Çünki Hüdâyî mahv ola nefsin ru'ûneti
Ol kalbe kalb rûha o sırra uyup gelir
Her kim ki nefsinin sıfatlarından kurtulursa, o kişinin nefsi kalbine, kalbi rûhuna, rûhu da sırrına tâbi' olur.
Azîz Mahmûd Hüdâyî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî