17 Ekim 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri İrşâd nâmındaki eserlerinin on altıncı dersinde buyuruyorlar ki :
Ramazan orucu, nefs-i emmâre için çok ağır gelen bir ibadetdir. Zîrâ nefs ile mücâdele etmek, düşman ile mücadele etmekden çok zor, çok müşküldür. Zîrâ düşman karşında, nefsin ise seninledir. İç düşmanla uğraşmak, dış düşmanla uğraşmakdan çok zor ve müşküldür. Devletler ve milletler için de böyledir. İç düşmanı tanımak çok güç olduğundan mücâdelesi de çok güçdür. Dış düşmanı hemen tanır, ona göre hareket edersin. Buna binâen, "Kale içeriden feth olur" demişler. İçimizdeki düşmanı, dışımızdaki kadar yâhud ondan bir mikdarı tanımış olsaydık, başımıza bu işler gelmezdi. Sana ve bana ne zarar geldi ise, iç düşmandan gelmişdir.
Nefsinin de sana en büyük düşman olduğunu, Kitâb-ı Kerîm ve Nebiy-yi Muhterem'in öğretdi. Resûl aleyhisselam bir harb dönüşünde, ashâb-ı kirâma efendilerimize hitâben , "Küçük cihâddan, büyük cihâda döndük" dediklerinde, ashâb-ı bâ-safâ, "Yâ Resûlallah, kiminle, hangi kabîle ile, hangi millet ile harbe gidiyoruz?" dediklerinde, "Nefsimiz ile cenge" buyurdular.
Dikkat edilirse bir millet düşmana karşı mücâdele edip, zafer elde edebildi mi, sonra iç mücâdele ortaya çıkar. Menfaatler çarpışmaya başlar. Nefsine hâkim olanlar, düşmana karşı kazandığı zaferini, nefsine mağlûb olup kirletmezler. Nefsinin mahkûmu olanlar ise, azgın nefse mağlûb olup, mâzîdeki şanlı zaferlerini bir hiç uğruna fedâ ederler.
İşte Ramazan orucu, nefs ile mücâdeledir ki, en büyük cihad da budur. Cihâdın manâsı, Allah yolunda yapılan harb demekdir. Bu muhârebelerde nefslerine karşı zafer kazananlar, dünyâda ve âhiretde safâya erenlerdir. Oruç, insanı nefsi ile mücâdeleye alıştırır ve nefse galebe çalmayı temin eder. Bunun için avâm, yani halk tabakası, yalnız yemeyi içmeyi, bir de cinsî münâsebeti terk ederek nefsleri ile mücâdele yaparlar İlk harb bu üç şeyle başlar. Avâmın bu üç şey ile meşguliyeti malûmdur. Zîrâ bu üç sıfat yalnız hayvan sıfatıdır. Avâm için de mühim olan evvelâ bu sıfatlarla mücâdele etmekdir. Çünkü avâm yemeye, içmeye ve cinsî münâsebete düşkündür. İbâdet etdiğinde, ibâdetini cennet için yapar. Cennetde yemek içmek ve cinsî münasebet mebzûldür.