30 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.
Halîfe Mansur, Cafer-i Sâdık Hazretlerini öldürmeyi kafasına koymuş, bir gün vezîrine, "Öldüreceğim onu" demiş. Vezîri demiş ki, "Yâhu ne kabâhati var bu adamın? Âl-i Muhammed'den olması mı kabahat? Kendi hâlinde, çekilmiş bir yere, ibâdet ve tâat ile meşgûl. Ne istiyorsun ondan?". Halîfe, "Hayır, onlar sağ kaldığı müddetçe bize bu taht yâr olmaz" demiş ve İmâm'ı. sarayına çağırtmış. İmâm-ı Cafer kalkmış, gelmiş. Saraya gelince halîfe fırlamış yerinden, tahtında aşağı, Hazret-i İmâm'ın ayaklarına kapanmış, "Buyrun Yâ İmâm, Buyrun Yâ İmâm" diyerek, onu kendi tahtına oturtmuş, kendi de yere oturmuş. Vezîr şaşırmış kalmış, "Ne diyordu, ne oldu" diye. Meğerse önceden celladlara demiş ki, "Başımdan tâcımı kaldırdığım anda, hemen boynuna kemendi atın" demiş, sûikasdin şifresi bu. Fakat böyle yerlere yatarak tazîm gösterince, Hazret-i İmâm halîfeye sormuş, "Benden ne istedin, beni niye rahatsız etdin? Ben kendi hâlimde ibâdetimle meşgûldüm" demiş. "Efendim, duânızı alayım diye çağırdım" demiş ve bir çok hediyyeler, behiyyeler takdîm etmiş ve kapıya kadar da götürmüş. Sonra vezîr gelmiş, "Ne söyledin, ne yapdın? Hani öldürecekdin onu?" demiş. Halîfe, tüyleri diken diken, yüzü bembeyaz olmuş vaziyetde demiş ki, "Benim gördüğümü sen görmedin. O içeri girdiği vakit, bir ejderhâ peydâ oldu, ağzını açdı, 'Eğer ona ilişirsen seni tahtınla berâber yutarım' dedi. Onun üzerine ben de korkudan kendimi yerlere atdım".Kıssadan hisse : Kim ki Allah'a hakkıyla kul olur, Hakk'a tam manâsıyla itâat eder, Hakk'ın kazâsına rızâ gösterir, O'na tam ma'nâsıyla teslîm olursa, Allah onun başına kerâmet tâcını koyar. Allah'ın has kulları, kerâmete tâlib olmadıkları halde, kerâmete nâil olanlardır.