26 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Şeyhülislam Ebussuud Efendi'yi küçültmeye yeltenen bir yazıda, onun hulle hakkındaki fetvâlarından biri alınarak, büyük islâm hukûku bilgininin o fetvâda, "Cimâa kâdir olmayan bir pire"den söz ettiği ileri sürülmekte ve burada bu sözcük "aman okuyucunun gözüne ille de batsın" diye olacak, bütün harfleri büyük yazılarak, iki defa tekrarlanmaktadır. Oysa bu fetvâda geçen bu sözcük "pire değil "pîre"dir ve herkesin bildiği ve bileceği gibi, yaşlı anlamına "pîr"dir. Fetvâda, "cimâa kadir olmayan pîre" denilmekdedir ki "erkeklikten kesilmiş olan yaşlı kişi" demektir. Türkçeyi yeni öğrenmeye başlayan bir yabancı bile, bu fetvâyı doğru okumayı, okuduktan sonra anlamayı becerecektir, kuşkusuz. Fetvâda, "Cimâa kadir olmayan pîre, yâhut on iki yaşında olan oğlancığa hulle etse" dendiğine göre, burada pîr ve oğlancık sözcüklerinin dilbilgisindeki "e durumu" dediğimizden başkası olamayacağını anlamak için ilkokula gitmeye bile gerek yoktur. Türkçeyi konuşmak yeter.Orhan Şâik Hoca'nın, bu iz'ânsız profesör hakkındaki mizâhî fetvâsı da pek nefisdir. Şöyle diyor :
Bir kimesne, bir yolunu bulup, Medresetü'l-Kuzât'da ıstılâh-ı zamâne ile Hukuk Fakültesinde, bi eyyi hâl, müderrislik pâyesi ihrâz edüp ta'lîm ve tedris kürsîsini işgâl eylese,
Fe emmâ ol kimesne okuduğun anlamasa ve işbu anlamadığı nesne üzerine âdemoğullarından herhangi birinin pire misillü mûziyâtın en küçüğüyle çiftleşmesi gibi aklen ve naklen havsala-i beşerin ihâtasından hâriç bulunan bu türlü bir iddâya vücûd verüp, bir takım nâ-becâ ve nâ-sezâ ahkâm-ı bâtıla binâsına kalkışsa,
Ve bu iddâsını, Ebussuûd Efendi gibi, Osmanlı İmparatorluğunun en yüksek, ve ileri çağında, İkinci İmâm Ebû Hanîfe diye yüceltilen ve otuz yıl aralıksız şeyhülislâm olan, ulu bir fıkıh ve tefsîr âlimine ve kânûn yapıcısına isnâd ile kendileri hakkında, "onu hiç bir vechile büyük insan ya da ilim adamı saymak olanağı yokdur" deyü bühtânlar eylese,
Her kangı bir tarîk-i âm üzerinde karşımıza çıkacak âhâd-ı nâsdan şerîatça mükellef, sayılan lâalettayin bir fersin dahi, insanoğlunun pire ile cimâanı tasavvur etmenin imkansız olduğunu teyakkun edeceğinde, böyle bir suâle muhâtab olduğu takdîrde, buna "zehî tasavvur-ı bâtıl, zehî hayâl-i muhâl" mısra-ı meşhûru ile karşılık vereceğinden aslâ ve kat'â şekk ve şübheye mahal olmadığı bilinse,
Bundan maadâ, müderris-i merkûmun, kendünün emsâl ve akranlarından nicelerinin, Kurûn-i Vustâ medreselerinden her kangı birinde, müderrislik değil, ta'lîm ve te'allüm ile külliyen alâkası bulunmayan ve ednâ hidmetlerden saydığı hademelik bile yapamayacak kertelerde kimselerden olduğu ve kifâyet-i ilmiyyesinin mefkûdiyyeti, tevâtür hudûdunu aşup, alâ melei'n-nâs, ikrâr ve itirâfı ile sübût bulsa, ol müderrisin, medrese-i mezkûrede, işgâl eylediği ta'lîm ve tedris makâmında ibkâsı câiz olur mu? Cevâb buyurup sevâba giresiz.
El-Cevâb : Olmaz.
Ketebehû el-fakîr ilâ rabbihi'l-Ganî Orhan Şâik el-Kavsü'l-kuzâhî el-Karlûkî el-Oğuzî afâ anhu. Fî Muharremü'l-harâm sene 1397 min hicereti'n-Nebî.