12 Aralık 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Muzaffer Efendi Hazretleri'nin kitabına da kaydettiği ibretli hikâyelerden birini aktaracağım. Bu hikâyenin geçtiği dönemde de, Efendi Hazretlerinin yaklaşık 40 yıl önce hikâyeyi yazdığı dönemde de derd aynı imiş...Maalesef bugün de pek bir değişkilik yok...Bu ibretli kıssayı okuduktan sonra siz de bir tefekkür edin lütfen, hikâyedeki "yeniçeri"nin benzerleri dünyânın birçok yerinde, farklı kimliklerle arz-ı endâm ederek aynı tavrı sergilemiyorlar mı?
 |
Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol... |
HİKÂYE
Vaktiyle, dînini hakkıyle ve lâyıkıyle bilmeyen ve kendisini Müslüman zanneden câhil bir yeniçeri, bir Ramazan günü nasıl olmuşsa oruç tutmuş. Ne var ki, oruç da başına vurmuş ve vakit geçirmek için yatmaya karar vermiş ve yatağına girmiş. Tam bu sırada, bir eskici yahudi mahalle aralarından :
- "Eskiler alıyorum!" âvâzeleriyle geçmez mi?
Yeniçeri, onun bağırmasıyla uyanmış, saate uzanmış ve bakmış ki, akşama daha dört saat kadar vakit var. Oruç ve uyku başına vurmuş olacak ki, hışımla kapıya koşmuş ve kükremiş :
- "Ulan çıfıt! Bir daha bu mahalleden geçersen seni gebertirim, yıkıl karşımdan!..."
Eskici yahudi, hilkati ve cibilliyeti iktizâsı aşağıdan almış :
- "Bi daha geçmem be ağam, bâş üstüne" diye gerdan kırıp savuşmuş.
Olacak bu ya, bizim yeniçeri ertesi gün bir ahbâbına gitmiş ve yine oruç başına vurunca, şöyle bir uzanmak için ev sâhibinden ruhsat istemiş ve yatmış. Eskici yahudi, yeniçeriden gözdağı aldığı için gerçekten mahalleyi değiştirmiş ama, ne bilsin ki hasm-ı cânı oradadır. Başlamış bağırmaya :
- "Eskiler alıyorum, eskiler!"
Yeniçeri, dehşetle irkilmiş ve uyku sersemliğiyle kılıcını kaptığı gibi kapıya fırlamış ve eskici yahudinin yakasına yapışmış :
- "Ulan! Ben sana avaz avaz bağırır ve beni uyandırırsan, seni gebertirim demedim miydi?"
Yahudi, bu hiç beklenmedik karşılaşmadan son derece şaşkın vaziyette iken fıtrî zekâsıyla yakasını kurtarabilmek için kendisini şöyle savunmuş :
- "Kızma be ağam! Sen bana öbür mahalleden bir daha geçme dedin, ben de mahalleyi değiştirdim, buralara geldim. Ama senin burada olduğunu nereden bilebilirdim? Mâdem ki böyledir, bir daha bu mahalleden de geçmem, geçersem ayaklarım kırılsın, gözlerim önüme aksın" gibi yeminlerle temîn ve teskîn etmeğe çalışmış. Fakat uyku ve oruç başına vuran yeniçeri, bütün yalvarmalarına rağmen onu tartaklıyor ve hırpalıyormuş. Bir aralık hırsını alamamış, bir vuruşta eskici yahudiyi yere düşürmüş ve kılıcını onun gırtlağına dayamış :
- "Ben onu bunu bilmem" diye diretmiş, "Şimdi Müslüman olacaksın!"
Gırtlağında kılıcın keskinliğini hisseden eskici yahudi, işin şakaya gelir tarafı olmadığını anlamış ve hemen teslîm olmuş :
- "Peki be ağam, bâş üstüne, emret Müslüman olayım"
Yeniçeri, buna memnûn olmuş :
- "Hah şöyle!" demiş, "şimdi tamam..."
Yahudi yattığı yerden sormuş :
- "Öyle ise Müslüman olmak için ne söyleyeyim?"
Yeniçeri, kılıcını yahudinin gırtlağından çekmiş, bir süre ensesini kaşımış, düşünmüş, taşınmış ve sonunda :
- "Vallâhi Müslüman olmak için bir şey söylüyorlar ama, onu ben de bilmiyorum" demek zorunda kalmış. Yahudi, bilmediğin bir şeye beni nasıl zorluyorsun, demek ister gibi yutkunınuş ama, korkudan bunu da yutmuş, çâresizlik içinde yüzüne bakıp dururken yeniçeri teklif etmiş :
- "Haydi kalk, müftüye gidelim" demiş, "O ne söyleneceğini bilir"
Hikâyeyi anlattıkdan sonra Efendi Hazretleri, muhtemel itirazları bertaraf etmek için şöyle buyuruyorlar :
"Bu hikâyemizi yadırgayanlar bulunabilir. Fakat insâf ile düşünülecek olursa gerçek payı büyüktür. Çoğumuzun dîn konusunda bildiklerimiz, bu yeniçeriden üstün ve fazla değildir. İslâm'ın ve îmânın şartlarını tam ve eksiksiz sayabilecek gençler ne yazık ki azınlıktadır. 'Ef'âl-i mükellifîn'i, 'edille-i şer'iyye'yi bir yakınınıza sorun bakalım cevap alabilecek misiniz? Hattâ namaza ve cemaate devam ettikleri halde abdestin ve namazın farzlarını, vâciblerini ve sünnetlerini tam ve eksiksiz söyleyebilecek kaç kişi çıkar?..."