Câmiler ve Mescidler Niçin Kapandı?

10 Nisan 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz
Târihe geçecek günlerden geçiyoruz. İbretlik manzaralarla karşılaşıyoruz. Unutulmayacak hâdiselere şâhid oluyoruz. Kimilerine göre bu salgın, bir kıyâmet alâmeti, kimilerine göre büyük bir musîbet, kimilerine göre büyük güçler arasında cereyân eden bir biyolojik savaş. Ne olursa olsun, ibretlerle, derslerle dolu bir dönemden geçiyoruz. 

Bazıları bu salgının kasıtlı olarak çıkartıldığını söyleyerek, bundaki hikmetlere gözlerini kapatıyor ve büyük bir gaflete düşüyorlar. Öyle bile olsa ne farkeder ki. Allah'ın izni olmadan tek bir yaprak bile kıpırdayabilir mi? Allah her işi sebeblere bağlamışdır, müsebbib-i hakîkî O'dur. Hakk'dan gayrı bir fâil var mıdır? Öyleyse bize düşen, bütün bu hâdiselere ibretle bakmak, bu musîbetin hikmetleri üzerinde tefekkür etmek ve bütün bunlardan ders alarak üstümüze düşen vazîfeleri yerine getirmek, bilerek bilmeyerek yaptığımız hatâlardan dönmekdir.

Dikkat edin, yüzyıllardan beri bir an bile boş kalmayan Ka`betullah'da tavaf yok, namaz yok, cemaat yok. Ülkemiz de dâhil bir çok yerde câmiler, mescidler boş, cemaat yok, namaz yok, cuma namazları yasak. Sâdece bunlar mı, ilim öğretmek, Kur`ân ta'lîm etmek, hâfız yetiştirmek için kurulan yerler de hep kapalı. "Bir gün gelecek, câmiler kapanacak, Ka`be'de bile cemaat olmayacak, tavâfa dahi izin verilmeyecek" deselerdi, acabâ ne düşünürdük? "Hiç olur mu canım öyle şey" der, güler geçerdik değil mi? Zîrâ düşman işgâli altında kalan İslâm beldelerinde bile görülmemiş bir şeydir bu. Hangi düşman Ka'be'yi boşaltabilir, haccı ve umreyi yasak edebilir, camileri toptan kilitleyebilirdi ki? Bunların bizzat müslümanlar eliyle yapılmış olması, ne büyük ibretdir.

Bütün bunlara sebeb de canlı bile sayılmayan küçücük bir mahlûk, hattâ o kadar küçük ki, ancak binlerce kez büyütüldüğünde görülebiliyor. Ne var ki bu zâhirdeki sebebdir. Acabâ asıl sebeb nedir? Acabâ Allah, bizi beytinden ve her biri beytullah kabûl edilen câmilerden ve mescdilerden niçin uzaklaştırdı? Bunun hikmeti nedir? Bu çok büyük bir uyarı, pek ağır bir tekdîr, çok sarsıcı bir îkâz değil mi?

Çünki bildin cümle şeyde Hakk müessir gayrı yok
Gördü sâlik mümkinâtda fi'l-i Hakk'ı gayrı yok
Cenâb-ı Hakk, Âdem'i yani insanı yarattığı vakit, bütün meleklere ona secde etmelerini emretmişdi. Bütün melekler bu emre itâat etmiş, bir tek Şeytan secde etmekden imtina etmişdi. Cenâb-ı Hakk'ın meleklere Âdem'e secde ile emretmesi, insana verdiği kıymeti göstermekdedir. Zîrâ insan eşref-i mahlûkâtdır. Allah, insanı mükerrem kılmış, ona kendi esmâ ve sıfatından hisse vermiş, akıl vermiş, ilim vermiş, irfan vermiş ve onu kendisine muhâtab kılmışdır. Bundan daha büyük bir şeref tasavvur edilebilir mi? Fakat bu büyük şeref, aynı zamanda insana büyük bir mesuliyyet de getirmişdir. O da, Allah'a kulluk, Allah'a itâat, Allah'ı dâimâ zikretmek, O'nu hiç unutmamak, Allah'a dâimâ şükretmek, O'nun nimetlerinin kıymetini bilmek, Allah'ın mahlûkâtına hürmet etmek, merhamet ve şefkat göstermek, herkesin hak ve hukûkuna riâyet etmek, hiç bir mahlûku incitmemek, kimseye haksızlık yapmamak, kîn tutmamak, hîle yapmamak, kimseyi ağlatmamak, kalb kırmamak ve can yakmamakdır.

Gelin görün ki müslümanlar bu mesûliyyetlerini neredeyse tamâmen unutmuşlar ve büyük bir gaflete düşmüşlerdir. Müslümanlar, Allah'ı unutmuşlar, O'nun zikrinden yüz çevirmişler, Allah'ın nimetleri içinde yüzdükleri halde küfrân-ı nimet etmişler, o nimetlerin hakkını vermemişler, israf etmişlerdir. Bir çokları ibâdetleri terk etmişler, ibadet edenler de ibâdetleri şeklen yapar olmuşlar, o ibâdetlerin özünü ve manâsını tamâmen unutmuşlardır. 

Hiç namaz kılan bir kimse yalan söyleyebilir mi, hîlekârlık yapabilir mi, Allah'ın sevmediği işleri irtikâb edebilir mi? Namazdan maksad, her an huzûrullahda olduğumuzu bilmekdir. İnsan bunu bilmedikden sonra günde bin rekat namaz kılsa ne faydası var? Hiç hacca giden bir müslüman bir mahlûkâtı incitebilir mi, ağacı kesebilir mi, yeşili mahvedebilir mi, paraya tapabilir mi? Hacca gitmek demek, dünyâ sevgisinden sıyrılmak, Allah yolunda malını da canını da fedâ edebilmek, mâsivâdan yüz çevirip Allah'a dönmek, mal ve evlad sevgisini kalbden çıkarmak, beytullah-ı hakîkî olan kalbi kötü sıfatlardan arındırmak, nefsi Allah yolunda kurbân etmek demekdir. Bir kimse her sene de hacca gitse, yüz kere de umreye gitse bunları yapamadıkdan sonra bir faydası olur mu?

Diğer bütün ibâdetleri de bunlara kıyâs edebiliriz. İbâdetlerden maksad, özümüzü insân etmek, ahlâkımızı güzelleştirmek, kibir gibi, ucub gibi, riyâ gibi, hased gibi, gadab gibi, buğz gibi, hubb-i câh gibi şeytânî sıfatlardan kurtulmakdır. Bu sıfatlardan kurtulmayan kimsenin ne namazından ne de haccından ne de diğer ibâdetlerinden hayır gelir. Böyleleri zâhirde Allah'a ibâdet ediyor görünse de hakîkatde nefislerine ve dünyâya tapmakdadırlar. Nitekim bunu günümüz müslümanlarının ahvâlinden kolayca anlayabiliyoruz. Para hırsı ile her türlü yalanı söyleyen, her türlü hîleyi yapan, insanlara zulmeden, zayıfları ezen, kazancını devamlı arttırdığı halde fukarâyı görmezden gelen, umreyi turistik seyahate çeviren, gösteriş için büyük paralar harcayıp şatafatlı câmiler yapan ama ezan okunduğunda câmiye gitmeyen, lüks arabalara kurulup zevk için seyahat eden, beş yıldızlı otellerde safâlar süren, kendi lüks sitesinde ferah fahur yaşayan ama fukarânın hâlinden habersiz yaşayan, hep bizim müslümanlar değil mi? Peki ya Ka'betullah'ı modern putlarla dolduranlar kimler?

Nush ile uslanmayanlara korona iledir tekdir
Koronayla akıllanmayanların sonu felaketdir
Listeye geri dön