Cân u Dilden Fânî Kıldın Âkıbet

9 Eylül 2017 tarihinde yayınlanmıştır.

İbrahim Hakkı Eruzurmi

NUTK-İ ŞERÎF

Cân u dilden fânî kıldın âkıbet
İkisin vîrâne kıldın âkıbet

Ol cünûn zencîrini tahrîk edüp
Sen beni dîvâne kıldın âkıbet

Aşk-ı bîpervâya mahrem eyledin
Akıldan bîgâne kıldın âkıbet

Dâne-i bîçâre idim zîr-i hâk
Dâneyi yüz dâne kıldın âkıbet

Dâne iken bâğ u bostân eyledin
Hâki hem kâşâne kıldın âkıbet

Cümleden  kat' eyledin çün gönlümü
Vâsıl-ı cânâne kıldın âkıbet

Hamr-i vahdetden içirdin tab'ıma
Rûhumu peymâne kıldın âkıbet

Sâki-i gülzâr-ı cânsın dembedem
Gönlümü meyhâne kıldın âkıbet

Ey Fakîrullah bu Hakkı bendeni
Âşık-ı ferzâne kıldın âkıbet

İbrâhim Hakkı Erzurûmî
Kuddise Sırruh

ÎZÂH

Büyük velîlerden Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretleri, bu nutk-i şerîfinde, mürşid-i azîzi İsmâil Fakîrullah Hazretleri'nin murâkabesinde ikmâl ettiği seyr-i sülûkünden bahsetmekdedir. Dilimizin döndüğü kadar îzâha çalışalım...

Cân u dilden fânî kıldın âkıbet
İkisin vîrâne kıldın âkıbet

Seyr-i sülûkün gâyesi, sâlikin bütün sıfatlardan soyunup Hakk'da yok olmasıdır. Buna "fenâfillah" veya  kısaca "fenâ" tabir edilir. Sâliki cân u dilden fânî kılmak demek tevhîd-i sıfat ve tevhîd-i zât mertebelerine eriştirmek demekdir. Zâten mürşidlerin vazîfesi de kâbiliyyetli sâlikleri bu mertebelere ulaştırmakdır. 

Ol cünûn zencîrini tahrîk edüp
Sen beni dîvâne kıldın âkıbet

Bir sâlikde aşkullah zuhûra gelmeden seyr-i sülûkun gâyesi olan vuslat mümkün olmaz. Aşk öyle bir iksîrdir ki sâliki kendinden geçirir ve ma'şûkuna sür'atle iletir. Âşık, ma'şûkuna ulaşmak için her türlü mihnete katlanır. Hakk yolunda yürüyen sâlike lâzım olan da budur. Aşk sarâbının sâkîleri de mürşid-i kâmillerdir...

Aşk-ı bî-pervâya mahrem eyledin
Akıldan bîgâne kıldın âkıbet

Aşk-ı ilâhîye mazhar olan sâlik kendisine ayakbağı olan akıldan kurtulur. Ayağının bağı çözülen kişi nasıl serbest kalır ve hedefine koşarsa, âşık da ma'şûkuna öyle koşar. Akıl insanı denize kadar götürebilen bir ata benzer, at denize giremediği gibi, akıl da hakîkat denizine yol bulamaz. O denize dalmak için aşk lâzımdır...

Dâne-i bîçâre idim zîr-i hâk
Dâneyi yüz dâne kıldın âkıbet

Mürşid-i kâmil, tıpkı toprak altındaki bir tohum gibi isti'dâdı henüz ortaya çıkmamış olan sâliki, öyle bir terbiyeden geçirir ki tohumun bire yüz vermesi gibi seyr-i sülûkün netîcesinde nice feyzler ve bereketler zâhir olur...

 Dâne iken bâğ u bostân eyledin
Hâki hem kâşâne kıldın âkıbet

Tıpkı büyük bir ağacın küçücük bir tohumdan meydâna gelmesi gibi, kendisinde isti'dâd-ı ezelî bulunan sâlik, tecrübeli bir bahçıvana benzetebileceğimiz bir mürşid-i kâmilin elinde koskoca bir ağaca, hattâ bağa-bahçeye dönüşür. Tıpkı sarayların da inşâsında toprakdan elde edilen malzemeler kullanılması gibi, mürşid-i kâmil elinde bidâyetde kıymetsiz bir toprak parçası gibi görünen sâlik, seyr-i sülûkunü ikmâl edince muhteşem bir saray gibi olur...

  Cümleden  kat' eyledin çün gönlümü
Vâsıl-ı cânâne kıldın âkıbet

Mürşid-i kâmilin terbiyesindeki sâlik, gönlünden dünyâ ve ukba muhabbetini çıkarır. Kalbini öyle temizler öyle saf hâle getirir ki o kalb artık Allah'ın tecellîgâhı olur. Pek meşhûr olan "Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ide Hakk/Pâdişâh konmaz sarâya hâne ma'mûr olmadan" beyti de aynı ma'nâyı ifâde eder. 

Hamr-i vahdetden içirdin tab'ıma
Rûhumu peymâne kıldın âkıbet

Sâki-i gülzâr-ı cânsın dembedem
Gönlümü meyhâne kıldın âkıbet

Mürşid-i kâmil, sâkî-i aşk-ı ilâhîdir yani aşk şarâbının sâkîsidir demişdik. Sâlik de o şarâbın doldurulduğu kadehe remzdir. Sâlik mürşidinden aldığı feyz ile ilâhî cezbelere tutulur ve tıpkı bir sarhoş gibi kendinden geçer...

Ey Fakîrullah bu Hakkı bendeni
Âşık-ı ferzâne kıldın âkıbet

Bütün bu seyrin netîcesi öyle bir makâmdır ki kelimelerle ta'rîfe gelmez. Bunu ancak tadan bilir. Bu makâma eren sâlik görünüşde ne kadar hakîr olursa olsun hakîkatde yücelerden yücedir...

NAĞME-İ AŞK

Muzaffer Efendi · Cân u Dilden Fânî Kıldın Âkıbet - Hüseyni İlahi
Muzaffer Efendi · Cân u Dilden Fânî Kıldın Âkıbet - Hüseyni İlahi
Listeye geri dön