Üçüncüsü, cemaate gidip gelme ecridir. Rahatını terkedip, işini gücünü geriye atıp, her vakitde câmiye, mescide gitmek büyük bir işdir.
Dördüncüsü, İslâm tevhîd dînidir, cemâat de tevhîdin, vahdetin, birliğin sembolüdür. Namazı birlikde kılmak, saf olup kenetlenmek, hareketleri yekvücûd olup beraberce yapmak hep bu vahdetin alâmetleridir.
Beşincisi, yine îmânda birliğin gereği olarak, mü'minlerin her gün bir araya gelmeleri, birbirlerinden haberdar olmaları, birbirlerine hâl ve hatır sormaları, birbirlerinin derdleriyle derdlenip, neşeleriyle neşelenmeleri de cemaatin faziletlerindendir.
Meselenin derûnî tarafına gelince. Kur`ân harfleri yirmi sekiz adeddir. Kur`ân'da geçen peygamberlerin adedi de yirmi sekizdir. Seyr ü sülûk menzilleri de yirmi sekizdir. Yani Hakk'a giden yolda yirmi sekiz mertebe vardır. Bu yüzden tarîkat-ı aliyyede esmâ yirmi sekize bâliğ olmuşdur. Namaz, mi'râc-ı manevîdir. Yani seyr ü sülûkü remzeder. Namazda Hakk'a urûc vardır. Bu urûc, "kâbe kavseyn" yani fenâfillah ve "ev ednâ" uani bekâbillah makâmlarına kadar sürer. Cemaatle kılınan namazda bunlara işâret vardır. Zîrâ imama uyan kişi, irâdesini ifnâ etmişdir ama aynı zamanda imam efendiye uyarak hareket de etmekdedir. İşte cemaatle kılınan namazın ferden kılınan namazdan yirmi yedi derece daha üstün olmasının bir hikmeti de budur.