Cemâl-i Halvetî Hazretlerinden Derin Bir Fâtiha Tefsîri

9 Ocak 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Sure-i Fatiha

Kur`ân-ı Kerîm'in bâtın ma'nâlarından bahsedip duruyoruz. Zaman zaman bu ma'nâlara vâkıf olan ehlullahın eserlerinden misâller veriyoruz. Şimdi de sizlere büyük mürşidlerimizden Cemâl-i Halvetî Hazretlerinin pek kıymetli bir FâtihaTefsîrini takdîm etmek istiyorum. Bu derin tefsîr, Hazret-i Şeyh'in Duhâ Sûresinden Nâs Sûresine kadar kısa sûreleri tefsîr etdiği risâlesinin başında yer almakdadır. Eserin aslı Arapçadır ve son derece belîğâne yazılmışdır. Bu yüzden de bazı incelikleri tercümeye aksettirmek mümkün olmamışdır. 

FÂTİHA TEFSÎRİ

"َاعُوذُ بِاللهِ مِنَ ٱلشَّـيْطَانِ ٱلــرَّجِيمِ eûzübillahimineşşeytânirracîm". Zât-ı ehadiyyette sığınırım demekdir. Sonra, insanı Allah'dan uzaklaştıran kötü sıfatların menbaı olan nefs-i emmârenin tuzaklarından kurtulmuş ve varlık mertebelerini kendisinde cem etmiş olan insân-ı kâmile sığınırım demekdir.

Eğer "lafzatullahın zikrinden insân-ı kâmilin murâd edilmesindeki hikmet nedir?" diye sorarsan, Cemâl-i Halvetî diye bilinen bu fakîr der ki, Allahu Teâlâ ile kulu arasındaki münâsebet, ancak insân-ı kâmil ile olur. O yüzden meslek-i Muhammedî'ye giren sâlik, akıl ve beden diliyle kavlî, hâl diliyle de fiilî sayfalarını okumaya teveccüh etdiği vakit maddî ve manevî sûretlerden ve şeytanın hîlelerinden insân-ı kâmile yapışması her hâlde lâzım ve zarûrîdir. Tâ ki insân-ı kâmil vasıtasıyla Allahu Teâlâ ile kulları arasında bir münâsebet hâsıl olabilsin. Bu sebeble sözlü sayfaların kapıları açılarak kalb, sır ve rûh levhalarından letâifler okuyabilsin. 

Bundan bilindi ki, sâlikin ism-i a'zamla irtibâtı ancak insân-ı kâmil ile olabilir. Yani sâlikin zât-ı mutlak olan Allahu Teâlâ'ya yakınlığı ancak insân-ı kâmil vâsıtasıyla ism-i a'zama ulaşmasından sonra olabileceği anlaşılmakdadır. Bu yüzden "Şeyhi olmayan dîni yokdur" denilmişdir.

"وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ va'tesimû bi hablillah" âyetinde buna işâret olduğu gibi, "وَابْتَغُٓوا اِلَيْهِ الْوَس۪يلَةَ vebtegû ileyhi vesîle" ve  "فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ fes'elû ehle'z-zikr" âyetleri de bunu teyîd etmekdedir. Burada ehl-i zikirden murâd, ehl-i tevhîddir.

Ey Kardeşler! "اَعُوذُ “Eûzü" kelimesi dört harfdir. "Elif", "Ayn", "Vav" ve "Zel". Eûzünün elifi, insân-ı hakîkînin Allahu Teâlâ'dan gayrı her şeyden alâkayı kesmesine işâretdir. Aynı, ilimden ayna yönelmesine veya "Nûr-i Mutlak" ile birleşmesine işâret eder. Vavı ise insân-ı hakîkinin zâtına veyâ velâyetine olan muhabbete işâretdir. Zeline gelince, o da insân-ı hakîkînin Allah'ın nûruna müstağrak olduğuna ve hem celâle hem de cemâle mazhar olduğuna işâretdir.

Ey Kardeşler! Biliniz ki bu söylediğimiz ma'nâlar çok incedir. Nefsânî sıfatlarla perdelenmiş olanlar ve dar görüşlüler bunları anlayamaz. Zikrettiğimiz harflerin sırrına ârif olanlar, bunları ehli olmayanlardan gizlemelidir. Çünkü rûhânî göklerden düşen hikmet damlaları Nisan yağmurlarına benzer. Nasıl ki Nisan yağmurları, sedefe düşünce inciye, yılanın ağzına düşünce zehire, necâsete düşünce mikroba dönüşürse, hikmetler de böyledir. 

Biliniz ki "اَعُوذُ “Eûzü", "avz" kökündne gelir. "Avz" rüzgarın getirdiği toz-toprakdan, selin taşıdığı çer-çöpden insanın kendini korumak için sığındığı şeydir. Öyleyse insan-ı kâmile inanmak ve dayanmak şartdır. Çünkü sâlik, şeytanın elinden aslâ kurtulamaz ancak insân-ı kâmil vâsıtasıyla ve onun adını anmakla kurtulabilir. Bunu iyice anlayın ve gâfil olmayın.

Besmelenin te'vîlini de dinleyiniz ki onun için burada kısa bir îzâh yapmak gerekiyor.

Allahu Teâlâ'ya kurbiyyet iki türlü olur. Kurb-i ferâiz ve kurb-i nevâfil. Birincisi, meczûb-i sâlike mahsûsdur ki tevhîd-i zâta işâret eder. İkincisi, sâlik-i meczûba mahsûsdur ki tevhid-i sıfâta işâret eder. Bir kudsî hadîsde, "Kulum bana nâfile ibâdetlerle yaklaşır yaklaşır da, bunun netîcesinde ben onu severim" buyurulmuşdur. Kurb-i ferâiz ehli Besmele'yi hakikâtine ulaşdıkdan sonra, kurb-i nevâfil ehli ise hakikâtine ulaşmadan okurlar. Besmele'yi hakkıyla okuyarak Kur`ân-ı Kerim'e başlamak demek, Allah'ın umûmî ve husûsî rahmetini câmi' olan vücûd-i hakkânî ile okumak demektir. Bu ma'nâyı iyi anlayın, çünkü bunda büyük incelik vardır. Bir kimse Besmele'nin hakîkatine ulaşmadan Kur`ân-ı Kerîm'i iki şekilde okuyabilir. Birincisi "Bismillahirrahmanirrahim"i söylemekle, ikincisi umûmî ve husûsî rahmeti kendisinde cem' eden insân-ı kâmilin sözüyle.

Ey Kardeşler! Biliniz ki, Fâtiha Sûresinde birçok sırlara işâret vardır. O sırlardan bazılarını bu fakirden dinleyiniz. Şöyle ki, 

"الْحَمْدُ للهِ elhamdülillah"dan murâd şudur ki, hamd-i zâtî Allahu Teâlâ'ya yakınlığı farzlarla bulanlar içindir. Hamd-i sıfâtî bu yakınlığı nâfilelerle bulanlar içindir. Hamd-i fiilî ise Allah Teâlâ'nın ef’âline mazhar olanlara işâret eder. 

"رَبِّ الْعَالَمِينَ rabbi'l-âlemîn", rûhlar âleminin ve cesedler âleminin efendisi demekdir.

"الرَّحْمـنِ er-Rahmân", Allahu Teâlâ'nın ilm-i ilâhîsinde mevcûd olan a'yân-ı sâbitenin başdan beri bu ism-i şerîfden feyz aldığını, Allah'ın cümle mahlûkâta kemâlâtını ve nimetlerini bu isim vâsıtasıyla bahş etdiğine işâretdir. 

"الرَّحِيمِ er-Rahîm" ise, tevhîd, ma'rifet ve muhabbet gibi husûsî kemâlâtın bu ism-i şerîfden neş'et etdiğini gösterir. 

"رَبِّ Rabb"dan murâd, "Mâlik" ma'nâsı da olabilir. "Muslih" ve "Mükemmil" ma'nâları da câizdir. 

Kim Allahu Teâlâ'ya farzlarla yaklaşır ve bütün ilâhî isimleri kendisinde toplar da bu isimler ondan zâhir olursa, bilmelisiniz ki, hamdin ma'nâsı hayât-ı zâtiyyenin tafsîl denizinden mevcûdâtın cümlesine dağılır.

"مَـلِكِ يَوْمِ الدِّينِ mâliki yevmi'd-dîn", burada "Mâlik", sâhib ma'nâsındadır. Bu öyle bir mertebe ve makâmdır ki, tevhîd, sâlike kalbî ve rûhî amelleri sebebiyle ef'âl makâmında, sırrî amelleri sebebiyle sıfat makâmında, fenâ hâlindeki hafî amelleri sebebiyle de, zât makâmında hâsıl olur.

"إِيَّاكَ نَعْبُدُ iyyâke na'büdü", kulluk ve tevhid vâsıtasıyla ancak seni müşâhede ederiz demekdir. 

"وإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ ve iyyâke neste'în", şühûd yolunda tevhîd-i efâl, tevhîd-i sıfât ve tevhîd-i zâta erişmek için senin yardımını isteriz demekdir.

"اهدِنَــــا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ ihdine's-sırâta'l-müstakîm", tevhîd-i zât yolunda bizi sâbit-kadem kıl demkdir.

"صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِم sırâtallezîne en'amte 'aleyhim", nebîler, resûller, velîler, sâlihler yolunda veya tevhîd nimetini bahş etdiğin nebîler, resûller, velîler yolunda demekdir.

"غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ gayri'l-mağdûbi aleyhim", tevhîd-i zât müşâhedesinden perdelenmiş olanlar demekdir.

"وَلاَ الضَّالِّينَ  vele'd-dâllîn", kesretde vahdeti müşâhede etmekden ve Feyyâz'ın feyzinden mahrûm olanlar demekdir.

"أَنعَمتَ عَلَيهِم" deki nimetlerden murâd, Kur`ân-ı Kerîm'in esrârı ve hakâiki ile ehadiyyetin kemâlâtı da olabilir.

"آمين Âmîn", Duâmızı kabûl buyur demekdir yani bize marifetini nasîb et, tevhîd-i efâle, tevhîd-i sıfâta ve tevhîd-i zâta erişdir demekdir.

Ey Kardeşler! Biliniz ki, Fâtiha kelimesi beş harf üzerinedir.

"ف fe" harfi, ilâhî sırların, rabbânî ma'rifetlerin ve Kur'ânî hakîkatlerin Fâtiha Sûresi ile feth edileceğine işâret eder. Ayrıca diğer sûrelerden daha faziletli olup hak ile bâtılı ayırdığına işâretdir.

"ا elif" harfinde üç nokta gizli olduğundan tevhîdin zât, sıfât ve ef'âl makâmlarının bu sûre-i celîlede gizlendiğine işâretdir. 

"ت te" harfi ise Fâtiha'nın hakîkâtde sırf tevhîd olduğuna ve şübhesiz olarak ancak onunla Allah Teâlâ'nın zâtî birliğine ulaşabileceğine;

"ح ha" harfi ise, Fâtiha Sûresinin cümle hakâik-i Kur`âniyyeyi hâvî olduğuna ve onu hıfz edeni, okuyanı büyük ateşden koruyucu olduğuna işâret etmekdedir.

"ة te" harfi ise Fâtiha sûresinin tevhîdin hakîkatlarini câmi olduğuna ve diğer bütün sûrelerden daha büyük olduğuna ve Hakk katından indirilmiş bütün kitâb ve sahifelerdeki hakîkatleri topladığına delâlet etmektedir.

Yine biliniz ki, Fâtiha'nın "ف fe" harfi, küllî rûhdan ayrılıp geldiğine, "ا elif" harfi, inişinde gizli sırlar taşıdığına, "ت te" harfi bu sırlarının ezelden beri sâbit ve gerçek olduğuna,  "ح harfi" taşıdığı sırların nâmütenâhi olduğuna ve bunları Allah'dan başka kimsenin bilmediğine, "ة te" harfi ise Fâtiha Sûresinin harflerinin azametine hattâ bütün Kur`ân harflerinden daha azîm olduğuna işâret etmektedir.

Bu hakîkat bahridir bunda kenâr olmaz beğim
Gayrı deryâda bu dürr-i şâhvâr olmaz beğim
Listeye geri dön