4 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Ey ehl-i aşk!
"فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ Fî mak'adı sıdk"a yetmek, cemâlullahı müşâhede etmek, huzûr-i İzzet'e kabûl olunmak için, zikrullah ile sünnet-i seniyye-i Ahmediyye'ye sıkı sıkı sarılmakdan gayrı yol yokdur. İllâ zikrullah, illâ aşkullah, illâ muhabbetullah ve muhabbet-i Resûlullah.
Bu itibarla, âşık-ı sâdıka lâzım ve lâyık olan her nefesini zikrullah ile geçirmek ve aşkullah ile yanmakdır. Seven, sevdiğini dilinden düşürmez, dâimâ zikreder. Öyle zikreder ki, zikirde ve aşk u muhabbetde müstağrak olur. Bu yola yönelen, Hakk'ın cemâline 'âşık ve rızâsına râgıb olan, bu önemli husûsa son derece gayret etmeli ve her an rızâ-yı Hakk'ı gözlemelidir.
Zikrullah, velâyet sancağıdır, âşıkın nişânesidir, sâdıkın nûru ve aşkın alâmetidir. Tâlib olana ve tâlibim diyene bidayetde de nihâyetde de elbette ve elbette lâzımdır. Zikir, öyle bir mübârek kapıdır ki, oradan huzûr-ı ilâhîye dâhil olunur. Esmâda olan müsemmâyı bulur, isminde gaşyolur, müsemmâda mest ü hayrân kalır. Esmâda yok olan, zâtda da o nisbetde fenâ bulur, büsbütün yok olur. Bu yolda yok olanlar ise, Hakk'la dâim ve kâim olurlar, bekâbillaha ererler, "فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ fî mak'adı sıdk"a postu sererler, Hakk'ın güllerini dererler ve Hakk cemâlini görürler. İsmullah ile zikrullahda usanç gösterenler ise, gafletde kalırlar, Hakk'dan uzak düşerler, bu'diyyetde bulunurlar. Öyleyse Allah'ı zikret ki, Allah da seni zikretsin. Zikri unutan, elbette unutulur.