Cenâb-ı Hakk'ın el-Adl İsm-i Şerîfi ve Adâletin Ma'nâsı

9 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Zulüm
Esmâ-yı Husnâ'dan biri de "العدل el-Adl" ism-i şerîfidir. Arapçada "adl" kelimesi masdar olarak kullanıldığında, doğru olmak, adâletle hükmetmek gibi ma'nâlara gelir. İsim olarak kullanıldığında doğruluk, hakkâniyet, adâlet ma'nâlarına gelir. Sıfat olarak kullanıldığında ise, çok âdil, her işini âdilâne yapan, adâletden hiç ayrılmayan ma'nâlarına gelir ki Cenâb-ı Hakk'ın bu ism-i şerîfi kendisine izâfe etmesinin hikmeti de budur.

Bu ism-i şerîfin medlûlünü doğru anlamayanlar bir takım şüphelere düşüyor, hattâ Cenâb-ı Hakk'a sû-i zannda bulunuyorlar. Meselâ adâleti eşitlik zanneden insanlar, dünyâdaki eşitsizlikleri ve tezadları, adâletsizlik olarak değerlendiriyorlar ve Allah'ın âdil olmadığını zannediyorlar. Halbuki adâlet başka, eşitlik başkadır. Meselâ filin lokması ile karıncanın lokması bir olabilir mi? İkisine de aynı mikdarda yemek vermek adâlet midir? Adâletin bir tarifi de her şeye istidadına göre muamele etmek, her şeyi yerli yerine koymak, her şeye lâyık olduğunu vermek demekdir.

Dünyâdaki eşitsizliklerin Allah'ın adâletine aykırı olmadığını, şöyle de isbât edebiliriz. Adâletsizlik mülkün sâhibi için sözkonusu olmaz ancak başkasının mülkünde tasarruf ederken olabilir. Meselâ zengin bir adam kendi mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilir, servetini dilediği yere harcayabilir, isterse infak eder, isterse saklar, isterse saçar savurur, ya da canı nasıl istiyorsa öyle yapabilir. Ama bir idâreci kendisine verilen görevi lâyıkıyla yapmazsa, verilen bütçeyi doğur yere harcamazsa zulme girmiş olur. Kâinâtda ne varsa hepsi de Allah'ındır, mülkün yegâne mâliki O'dur. Öyleyse Cenâb-ı Hakk için zulüm aslâ mevzubahis olamaz.  

Bazı insanlar da dünyâdaki haksızlıklara bakarak "Eğer Allah âdil olsaydı, bu haksızlıklara izin vermez ya da zulmedenin cezâsını hemen verirdi" diyorlar. Bu düşüncede olanların yanıldıkları nokta şudur ki, hayât bu dünyâdan ibâret değildir, bu dünyânın hesâbının görüleceği bir de âhiret hayâtı vardır. Allah insanlara hayrı şerri beyan etmiş ve mühlet vermişdir. Burada zulme sapanların cezâsı âhiretede verilecek, kimsenin hakkı kimsede kalmayacakdır. Hak sâhibine hakkını vermek de adâletin başka bir tezâhürüdür. Kıyâmet gününde mîzânın kurulacağı ve mazlûmun hakkının zâlimden alınacağı ve hiç kimseye bir hardal tânesi kadar bile haksızlık yapılmayacağı Kur`ân-ı Kerîm'de defalarca zikredilmişdir.

Adâletin diğer bir manâsı da her şeyi dengeli ve ölçülü yapmakdır ki, Cenâb-ı Hakk'ın her işinde ve yarattığı her şeyde bunu müşâhede etmek mümkündür.  Nitekim büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, kâinâtı tanımadan Allah'ın adâletini kavramının mümkün olmadığını söylemişdir. İnsan şu uçsuz bucaksız kâinâtdaki şaşmaz dengeyi bir görse, zâten başka söze hâcet kalmaz. Buna insanın kendisi de dâhildir. İnsan da akıllara durgunluk veren bir denge ve ölçü ile yaratılmışdır. 

Cenâb-ı Hakk'a izâfe edilen adâletin derin bir ma'nâsı daha vardır ki, sözü fazla uzatmamak için onu başka bir yazıya bırakıyorum.


Yevm-i kıyâmetde Kâdir u Kayyûm
Hisâb görür etmez bir hakkı mektûm
Hakkın alır o gün zâlimden mazlûm
Yürütür 'adâlet Zât-ı Sübhânî
Listeye geri dön