Cennet-i Muaccele ve Cennet-i Müeccele

14 Ağustos 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, Kitâbü'n-Netîcesinde Sûre-i A'raf'daki, "وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ" âyet-i celîlesini îzâh ederken buyuruyorlar ki :

Ma'lûm ola ki ârifler indinde cennet ikidir. Biri cennet-i mu'acceledir ki cennet-i kalbdir. Zîrâ na'îm-i esmâ ve sıfât ve sırr-ı tecellî-i zâtı müştemildir. Ve bu cennet mukarreblerin cennetidir ki dünyâda hâr u hâşâk-i sivâdan kalbi pâk ve evsâf-ı rediyye-i nefsâniyyeyi nez' etmişlerdir. İşte mücâhede ve riyâzat etmek bu nez' içindir. Zîrâ nez'de şiddet vardır. Nitekim Allahu Te'âlâ buyurdu : "وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًاۙ"

Ve biri dahi cennet-i müecceledir ki cennet-i hissiyye-i uhreviyyedir ki envâ'-ı na'îmi müştemil ve esnâf-ı zevki hâvîdir ki ona na'îm-i cismânî-i kâlebî derler. Cennet-i kalbin na'îmine na'îm-i rûhânî-i kalbî dedikleri gibi. Ve ol cennetin ekseriyâ ehli 'avâmm-ı mü'minîn olmakla ki onlara ebrâr derler, dünyâda tezkiye-i nefs etmeyip gıll ü gışş-i derûn şöyle hâli üzerine kalmakla bâb-ı cennete vusûllerinde evsâf-ı nefsâniyyeleri menzû'a olup safâ-i hâtır ile dâhil olurlar. Ve ol nez'i Hakk Te'âlâ kendi nefsine nisbet eyleyip, "وَنَزَعْنَا "buyurdu. Zîrâ ol ma'nâ ki onlara ol vakitde hâsıl olur, rahmet-i imtinâniyye ve fazl-ı ilâhî bâbındandır ve illâ kendi nefslerine kalsa cennete kendi nefsleriyle dâhil olurlardı. Pes, sıfât-i rediyyenin nez' ve onların cennete duhûlleri fazl ve rahmet bâbından oldu. Ve mukarrabînin onlardan farkı bu oldu ki gerçi onlar dahi cennete fazl ve rahmetle duhûl ederler, nitekim hadîs-i şerîfde vârid olmuşdur, fe-emmâ sıfât-i nefsâniyyelerinin nez'i dünyâda vâki' olmuşdur. Bu sebebdendir ki onlara rü'yet-i ilâhiyye istihkâk bâbındandır. Zîrâ tezkiye-i nefs hasebiyle dünyâda bî-perde olmuşlar ve âhiretde bulacakların dünyâda bulmuşlardı.

Ebrârın hâli ise böyle değildir. Yani onlar dünyâdan mahcûb gitdikleri için rü'yete istihkakları olmadı. Belki onlara ahyânen vâki' olan mezîd-i fazl kabîlinden oldu ve rü'yetleri dahi makâm-ı rubûbiyyete dâir kılındı. Nitekim hadîsde gelir : "inneküm se teravne rabbeküm (muhakkak ki siz Rabbinizi göreceksiniz)". 
Mukarrabînin ise mertebe-i rubûbiyyetde olan rü'yetlerinden mâadâ rü'yet-i zâtiyyeleri dahi vardır. Yani onlara tecellî-i zâtî-i berkî dahi hâsıldır ki bu mertebe kendilerine mahsûsdur. Ve tecellî-i rubûbiyyet 'avâmma haftada bir kerre ve havâssa dâimdir. Nitekim hadîsde gelir : "Sınıfun min ehli'l-cenne lâ yestetiru'r-rabbu anhüm" (Cennet ehlinden bir sınıf vardır ki Rabb onlardan gizlenmez). Ve bundan ma'lûm oldu ki sıfât-ı nefsâniyye hücub-i zulmâniyye kabîlindedir. Pes, bu hicâblar mürtefi' olmadıkça sâlik menzil-i nûra ermez ve cemâl-i murâdı görmez. Ve bunun fevkinde dahi hicâblar vardır ki erbâbı bilir.

 ֎

Listeye geri dön