- Kur`ân-ı Kerîm'deki cennete dâir âyetlerin çoğu cennet-i ef'âl hakkındadır. Yiyecekler, içecekler, hûriler, gılmanlar, süslü libaslar, altınlar, zümrüdler, mücevherler, köşkler, saraylar hep cennet-i ef'âlin nimetleridir. Bunun da hikmeti şudur ki, insanların çoğu, hep bu gibi şeylerden hazzeder. Avâm, bunların ötesinde bir zevk düşünemez.
- Havâss ise yemek-içmek gibi bedenî hazlardan ziyâde ilimden, irfândan, san'atdan, şiirden, güzel yazıdan, güzel sesden, mûsıkîden, nükteden, latîfeden ve sohbetden hazzeder. Bu yüzden de havâssın cenneti, cennet-i sıfatdır. Havâss ile avâm arasında ne kadar fark varsa cennet-i sıfat ile cennet-i ef'âl arasında da o kadar fark vardır.
- Hâssü'l-havâssa gelince...Bunlar ne avâm gibi yemek-içmek derdindedir ne de havâss gibi yüksek zevklerle oyalanmak isterler. Bunlar, "İlâhî neylesün nitsün gönül sensiz karâr etmez" diyen âşıklar zümresidir. Yani bunların bütün arzusu Hakk'a karîb olmak, Hakk ile mülâkât ve cemâlullahı temâşâ etmekdir. Sûre-i Kamer'deki "فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ / Fî mak’adi sıdkın 'inde melîkin muktedir" âyet-i kerîmesi cennet-i zâta işâretdir. Hâssü'l-havâss ile havâss arasında ne kadar büyük fark varsa cennet-i zât ile cennet-i sıfat arasında da o kadar büyük fark vardır.
Bunun dünyâdaki misâli de şudur. Bir devlet başkanının sarayında büyük bir ziyâfet tertîb ettiğini düşünelim. Davetliler arasında da her meslekden ve her seviyeden insan olsun. Âlim, câhil, san'atkâr, esnaf, çiftçi, öğrenci, fakîr, zengin kim varsa hepsinin bu ziyâfet için sarayda toplandığını düşünelim. Bunların bir kısmı sadece sofradaki yemeklerle ve ikramlarla ilgilenecek, bir kısmı duvardaki kıymetli tablolarla, antika vazolarla, sanat eseri avîzelerle alâkadar olacak, bir kısmı ise sadece devlet başkanı ile görüşme arzusunda olacakdır.
Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bakınız ki, cennetdeki herkes kendi mertebesinden memnûn olacak ve hâlinden hiç şikâyet etmeyecekdir. Zîrâ herkes kendi arzu ettiği cenneti bulmuş olacakdır. Cennetin üç mertebesi ve her mertebenin de birçok derecesi olmasına rağmen, hiç kimsenin hâlinden şikâyetçi olmamasının hikmeti de budur.
Hayâlinle eden ülfet visâlinle bulan vuslat
Eder mi cennete minnet gönül hep sendedir sende
Devâ et derdine şâhım karîn et vahdete âhım
Kulun Sâmî’ye Allahım gönül hep sendedir sende