11 Ocak 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Bu dünyâ hayâtı fânîdir, buraya gelen herkes gider. Bundan yüz sene evvel hiç birimiz burada olmadığımız gibi, bundan yüz sen sonra da hiç birimiz burada olmayacağız. Hepimiz bu âlemden başka bir âleme gideceğiz. Gideceğimiz âlemde iki makâm var, bunlardan biri ebedî se'âdet, diğeri ise ebedî felâketdir. Bunlardan başka bir makâm yokdur. Ya cennet, ya cehennem. "فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ" âyetiyle de beyân olunduğu üzere insanlar âhiretde ikiye ayrılacak, bir kısmı ehl-i cennet, bir kısmı da ehl-i nâr olacaklar.
Âhiret âleminde ancak îmân ve kalb-i selîm fayda eder, başka hiç bir şey fayda etmez. Ebedî se'âdeti îmân ile alabiliriz. Kalbinde îmân olmadan âhirete gidenler ise, ebedî husrâna uğrayacaklar, ebedî azâb görecekler. Bize ebedî se'âdeti temin edecek olan îmânın muhâfazası kalb-i selîm ile mümkündür. Kalbin selîm olması demek her türlü ma'nevî marazdan sâlim olması demekdir. Maraz-ı kalb denilen ma'nevî hastalıklar, kibir, ucub, riyâ, hased, gadab, kîn, hırs, tamah, şehvet gibi nefsin kötü sıfatlarıdır. İnsan nefsini bu kötü sıfatlardan temizlemedikçe, kalbi sıhhat bulmaz yani selîm olmaz. Öyleyse ebedî seâdete nâil olmak isteyen her insan, hiç vakit kaybetmeden, bu kötü huylardan kurtulmalıdır.